Büyük dava sürprizlere gebe

NEFESLER tutuldu. Bundan tam 11 ay önce, 2 Mayıs 2011’de İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne düzenlenen ilk operasyonun ardından merakla beklenen duruşma günü geldi.

Haberin Devamı

Bu 11 ayda onlarca kişi tutuklandı, serbest bırakıldı, bir operasyon daha yapıldı, yeni tutuklular ve tahliyeler geldi. Yüzlerce sayfalık iddianame günlerce konuşuldu. Ve... Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun çete reisi olarak 397, çoğu bürokratın da yine çete sıfatıyla yüzlerce yılla yargılandığı dava günü geldi çattı.
İzmir Adliyesi’nde yarın görülecek duruşma öncesi yine yargıyı ve adaletin işleyişini etkileme amacından uzak, sadece akıllardaki soru işaretlerini konunun uzmanı bir hukukçuyla değerlendirmek istedik. Büyükşehir’de uzun yıllar hukuk danışmanı olarak görev yapan avukat Enis Dinçeroğlu’yla dosyanın başına oturduk. Ocakta yaptığımız, Dinçeroğlu’nun iddianameyi değerlendirdiği ilk röportajın bir anlamda ikinci raundu oldu. Enis Dinçeroğlu, duruşmanın hangi ortamda yapılacağından, arada geçen sürede dosyada yaptığı detaylı inceleme ve tespitlerle ilgili dikkat çeken yorumlarda bulundu.

Haberin Devamı

Hepsini bir bir göreceğiz

 İddianameyle ilgili ilk yorumlarınızı almıştık. Hazırlandıkça, okudukça bu davayı nasıl buluyorsunuz?
- İktidarların, yönetimlerin, kişilerin hiç değişmez bir yargıcı vardır. O yargıç da olaydır. Olay çıkart; insanları, yönetimleri, iktidarları ve kişileri tart. O olay karşısında o krizi yönetebilecek mi? Veya perişan mı olacak? Başarıyla mı çıkacak? Tepkileri ne olacak? Olayı yönetmekte göstereceğiniz başarı, sizin yargılama kararınızdır. Dolayısıyla; kişiliğinden, yaptığı işten ve yönetiminden korkusu olmayanlar, yargı yoluyla kurulan ve deneme sınama yöntemiyle test edilmeye çalışılan bu tezgahı bozar.

Bu yeni bir yargılama yöntemi mi diyorsunuz? Yani aslında Büyükşehir Belediyesi bu yargılamayla zayıflatılmaya mı çalışılıyor?
- Bunun adına ister yargılama, ister komplo, ister bir başka şey deyin... İki kişi arasında bile olabilir. Ama tekrar ediyorum, iktidarların ve benzer yönetimlerin hiç değişmez yargıcı olaydır. İzmir’deki de bir olaydır. Bunu nasıl yöneteceğiz? Nasıl duracağız? Dik mi duracağız? Kıvıracak mıyız? Birbirimizin üzerine mi atacağız? Parçalanacak mı? Dağılacak mı? Bundan sonraki aşamalarda hepsini göreceğiz. Bugüne kadar herkes belli bir disiplin içinde ilerledi. Ama yeni sürprizlere karşı hazırlıklı olmak lazım. Yeni sürprizler olabilir.

Haberin Devamı

Yeni gelişmeler, tanıklar

Yeni sürprizler?
- Gizli tanık veya bir başka şey olabilir. İbraz edilmeyen, son dakikada ortaya çıkan sürpriz bir delil olabilir...

Belediyenin aleyhinde mi, lehinde mi?
- Lehte de olabilir, aleyhte de olabilir. Bütün bunlarda hep bahsettiğimiz ilke unutulmamalı. Test et ve tart. Sınama ve yanılma. Siyasette bunun adına ‘Olay’ deniliyor. ‘Kaos’ deniliyor. ‘Kaosu yönetmek, krizi yönetmek’ deniliyor. Şimdi bir sınavdan geçiyoruz ve ne kadar başarılı olacağız? Davanın sonucu ayrı ama bir krizi yönetmek ayrı.

Aylardır merakla beklenen gün geldi. Yarın ilk duruşma yapılacak. Peki, sizin sürprizleriniz olacak mı duruşma sürecinde?
- Yarın muhtemelen özel yetkili mahkemelerin yanlışlığı gibi itirazlarla geçecek. Ancak ilerleyen duruşmalarda ESHOT davasıyla ilgili hem uzman hem de tanık olarak bir sürprizimiz olacak. Doktorası da var.

Haberin Devamı

Açıklamanızın bir sakıncası var mı?
- Karşı cenahtan bir tanığımız olacak. 

Kim?
- Anahtar teslim götürü bedel, durak ihalelerinin reklam şirketleri marifetiyle ihale edilmesi konusu var. Daha önce de Burhan Özfatura’nın belediye başkanlığı döneminde bu tür ihale yöntemi uygulandığını açıklamıştım size. Bu tarihteki genel müdür yanlış hatırlamıyorsak Dr. Talat Şimdi’dir. Kendisi de bu konuda, belediyecilik konusunda engin deneyimleri olan, maliye kökenli bir bürokrattır. Uzman tanıklığına başvurmayı istiyoruz. Kendisi kabul de etti.

Yeni yer talebinde bulunuldu

Yarınki duruşmaya gelirsek... Herkes izleyebilecek mi?
- Duruşma öncesi mahkeme heyetine gidildi. Yeni yer talebinde bulunuldu. Ancak sanırım güvenlik açısından heyetin adliye binasından ayrılmak istemediği gözlendi. Oysa ki aşağı yukarı 300 sanıklı, 50 avukatlı bir dava. Ne kadar jandarma geleceği de belli değil... Bu kadar kişiyi alacak İzmir Adliyesi’nde salon yok. Sadece bu sanıklarla, avukatlar ve jandarmaların tamamı gelirse, yine de salon almaz. Değil ki, dinleyici yakınları veya izlemeye gelenler sığsın... Ankara’dan milletvekilleri, partililerin geleceği söyleniyor. 

Haberin Devamı

O zaman bu davanın seyrinde duruşmaların aleniyeti nasıl olacak?
- Bu nedir? Daha başlangıçta aleniyet ilkesi zedelenmiş olur. Kendilerine, Fuar’da pavyonlardan yer teklif ettik. Atlas Pavyonu gibi... Onlara da soğuk durdular. Adliye Sarayı’ndan ayrılmak istemediler. Bu kaldı ki, reisin karar verebileceği bir şey. O da pazartesi günü göreve başlayacak. Şu anda tatilde, izinde. Ertesi gün duruşma var. Tebligatlar da yapıldı. Yapılacak yer belli. Bu da şu demek: Adliyeye sanıklardan, avukatlardan, mahkeme heyetinden başka kimsenin fiilen girmesi imkansız.

Basın?
- O da takdirine kalmış. Baştan aleniyet unsurunun gerçekleşmeyeceği belli oldu.
Bence iki gün sürebilir

Haberin Devamı

 İlk duruşmada beklentileriniz var mı?
- Tabii ki burada öncelikli olarak tutukluları düşünüyoruz. Tutuklukluk halleriyle ilgili değişiklik bekliyoruz. İddianamenin okunması bir gün, iki gün alabilir. İddianame okunmayabilir, okunmaması talep edilebilir. Okunması bilmeyenler açısından doğrudur da, genel bir konsensus sağlanırsa, bu yargılamada hızlılık sağlar. Tutuklular açısından da bir an evvel durumları görüşülmüş, karara bağlanmış olur. Önce ilk sorgular alınacak, bence bu da iki gün sürer.

İddianameyi ilk incelediğinizde bazı tespitleriniz vardı. Detaylı incelediğiniz zaman dikkat çekecek başka tespitleriniz de oldu mu?
- İnceledikçe, daha sonra da, zamanı gelince açıklayacağımz önemli tespitler var. Örneğin, burada bir çete yapılanması olduğu iddia ediliyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi teşkilatıyla ilgili bir rapor hazırladık. Teşkilat neye göre kurulmuş? Belediye teşkilatlanmasını, norm kadro esaslarına göre meclisten geçirmişler. Büyükşehir teşkilatları, 21. maddeye göre bu teşkilatlanma şemasını yapıp bakanlığa göndermiş. Bu şemayı sonra bir suç örgütü gibi düşünmek, bana göre yanılgı. İkinci bir önemli yanılgı daha var.. En önemli konulardan biri de o...

Nedir?
- Savcılık, 8. ay itibariyle muhasabat kontrolörlerine bilirkişi raporu hazırlatmış. Bu muhusabat kontrolörleri, kuruluş kanunlarını, kuruluş görevlerini, saymanları ve fonları ancak denetleyebilirler. İhaleleri denetleme ve bilgileri olan insanlar değil. Dolayısıyla ihale hukukundan anlayan uzman görüşleri yokluğunda hazırlanmış bir rapor. Kaldı ki, 659 sayılı kanun hükmünde kararname çıkmış. Ne zaman? 11’inci ayda. Bu dava da biliyorsunuz 11’inci aydan sonra çıktı. Bu kanun hükmünde kararname ile muhasabat kontrolörleri diye bir müessese kalmadı.

En önemli konulardan biri

 Kalmadıysa raporlar geçerli mi peki?
- Kaldırılmış ünvanlı şahıslardan alınmış raporları savcılık yenilememiş. Gerçek uzmanlardan bir görüş alıp şu iddianameyi düzenleyeyim dememiş. Aynı hatayı bırakın savcılığı, İçişleri Bakanlığı da yapmış. Mesela biz, ESHOT davasında lüzumlu kararını bozdurmuştuk. Danıştay’ın bozma kararınının gerekçesi de bu işler uzman bilirkişilerden oluşan bir heyet tarafından yapılsın diye... Ama İçişleri Bakanlığı, bu 659 sayılı kanun hükmündeki kararnameyle kaldırılmış muhasabat kontrolörlerine atfen, yine, ‘Ben eski raporu tekrarlayarak, aynı lüzümlu mahkeme kararını verdim’ dedi. Mahkemenin en büyük açmazı, ‘Ehil kişilerden alınmış yeniden inceleme yap’ şeklindeki bozmaya uymamış. Aynısını tekrarlayarak bir karar vermiş.

Peki, şimdi ne olacak?
- Bu karar daha Ankara’da. Bunun sonucu da beklenebilirdi. Beklenmemiş. Bu, mahkemenin sorunu değil tabii. Bunu savcılık halledip ona göre davayı açacaktı. İddianamede görülen bir eksikliktir bana göre. Mahkeme bunu nasıl algılayacak, sonucunu nasıl yorumlayacak? Eğer lehte veya tekrar bozmaya yönelik bir sonuç olursa, onlar hakkındaki yürütme davanın durdurulmasına karar verecek. En önemli konulardan biri bu.

İddianamenin özü yüksek lisans tezine dayanıyor

Sizi en çok şaşırtan ne oldu?
- Savcı, iddianamede iki tane teze dayanıyor. Bunlardan biri, Konya Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı’nda Cüneyd Altıparmak isimli bir şahsın 2007’de hazırladığı yüksek lisans tezi. Bu davanın özü bu tez. “Türk Ceza Kanunu’nda ihaleye ilişkin suçlar” başlığını taşıyan tezden iddianamede şu bölüm var: “Bu durumda işleri eşik değerin altında kalmak için bölüp, ayrı ayrı ihaleye çıkılması mümkündür. Bu halde ihaleye fesat karıştırılmış olmaz. Ancak bunu kasten yapan kamu görevlisinin eyleminin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğunu kabul etmek gerekecektir. Ancak bu tutum bir kimsenin ihaleye girmesini engellemek için oluyorsa bu sefer konuya ihaleye fesat karıştırma suçu açısından da bakmak gerekecektir.” Buradaki tez toplam 142 sayfa ve 2007’de hazırlanmış. Hazırladığım raporda 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nda, 2007-2012 arasında üç kez değişiklik yapıldığını tespit ettim. Yine 2007-2012 arasında 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nda ise toplam 14 kez değişiklik yapılmış. Bu değişiklikler 245 sayfa tutuyor. En azından bu değişiklikler nazara alınarak, yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekirken hiç dikkate alınmamış.


Kişisel menfaat değil kamu yararı düşünülmüş

Sizin tespitlerinize göre iddianamedeki iddiaları çürütecek en önemli savunma unsuru nedir?
- Bu davaların birçoğu ihaleye fesat karıştırmak. Bunlardan biri katlı otopark ihalesiyle ilgili. Peki, soru... Şirketler, ihale kanunu kapsamında mı? Ki bunlarda ihaleye fesat suçu işlensin? Onlar mal alımlarını veya satımlarını devlet ihale kanununa göre yapmak zorunda değiller. Gerek ihale kanununda gerek Büyükşehir yasasında, ihtiyacın belirlenmesi yetkisi idareye aittir. İdare, ihtiyaçla kamu yararı ve kamu zararı dengesini kullanarak, başkana bir takdir hakkı sunar. Tabii ki, takdir hakkı da denetlenemez değil... Ama yine bir ihalenin yüzde 100 sermayesi belediye olan bir şirkete kalması kamu zararı olarak adlandırılamaz. Şirketin içinde bulunduğu durum, çalışanlar ve takdir hakkı kamu yararı ilkesi ışığında alınmış kararlardır. Bir kere bu tanımda hemfikir olmak gerekir. Kamu deyince toplumsal yarar anlaşılmalı. Ve toplum lehine karar verilmelidir. Başkanın katlı otopark ihalesinde iptalindeki takdir hakkı kamu yararı ilkesi gözetilerek alınmış olduğu kanaatindeyim. Yani burada kimse kendi menfaatini düşünmemiş, kamu menfaatini düşünmüş.


 

Yazarın Tüm Yazıları