Paylaş
Beni yanlış anlayanlar zavallı ve sığ
O artık Meclis’te adeta bir fenomen... TBMM bahçesi ve koridorlarında gülümseyerek selamlanıyor... Meclis’in en sempatik vekilleri arasına girdi. Geçen hafta yine hem Türkiye hem de İzmir bolca onu konuştu. Çokça eleştirenler de oldu, gülüp geçenler de... AK Parti İzmir Milletvekili Rifat Sait’in, İzmirlilerin algısını değiştirmek için İstanbul’daki Reina ve Cumhuriyet Meyhanesi gibi mekanlara gezi düzenleyeceği yönündeki açıklaması gergin, kavgalı, biber gazlı Türkiye siyasetine, “Sait bizi Reina’ya götür” tezahüratlarını getirdi. Aslında o bunu hep yapıyor. Mehter takımıyla mazbatasını almakla başladı... Çeşitli temaslarda bulunmak üzere İzmir’e gelen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Avusturya Cumhurbaşkanı Dr. Heinz Fischer onuruna verdiği yemek programına 100 kişilik grupla giremeyince, gemiyle yanaşıp olay yaratmasıyla sürdü... Hastanelere gece ani ziyaretler yaptı. Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile 9 Eylül’deki tartışması sonrası protokolde uygulama değişikliği zincirinin kuvvetli halkalarından oldu. Balkan yönünü sık sık vurgulayan Rifat Sait, Ankara’da Meclis’te yaptığımız sohbetteki saptamalarıyla yine çok konuşulacak gibi görünüyor...
Milletvekili olduğunuzdan bu yana hep farklı, ilginç şeylerle öne çıkıyorsunuz. Geçmişte de böyle miydiniz yoksa vekil olunca mı böyle oldunuz?
- Hep böyleydim. Hiçbir değişiklik olmadı. Daha önce tanıyanlar da değişmediğimi söylüyor. Amaç da zaten değişmemek. Milletvekili, bakan gibi konumlara gelen insanların farklı bir yüze bürünmesini sevmiyorum. Olduğun gibi görünmek gerek. Birçok milletvekili özel hayatında çok farklı. Toplum önüne çıktığı zaman daha resmi olmaya çalışıyor. Bizim yaptığımız birçok çalışmayı ya da haber olan şeyi çoğu insan da yapıyordur. Ama biz yaptığımız zaman, “Aaa, bir milletvekili bunu yapar mı?” diyorlar. İnsanları gece demeden arıyorum, davet ediyorlar evlerinde börek yemeğe gidiyorum. İnanamıyorlar. “Milletvekili değil, bir insan olarak geldim” diyorum. Belki de bundan farklı gözüküyorum. Ezber bozan yanlarım var. Bunların artık yapılması gerektiğini düşünüyorum. Hiç kimseden de çekinmiyorum. İnsanların doğal olması gerektiğini düşünüyorum. Bunun da tabii belli bir adabı, disiplini vardır. Ben bu adabı ya da disiplini bozmadığımı da düşünüyorum. Zaman gelecek bunu konuşacaklar. Yaptıklarımı örnek gösterecekler.
Seçmenden nasıl tepki alıyorsunuz?
- Halktan çok önemli tepkiler alıyorum. Benim için önemli olan da halkın tepkisi. Gelen mailler, fakslar, görüşmelerim... Hep şunu söylüyorlar: “Biz böyle bir milletvekili istiyoruz. Bunu bozma. Seni böyle seviyoruz. Eleştiriler olabilir. ‘Geri çekil’ diyenler olabilir ama bozma...” Biz milletin vekiliyiz, o yüzden de millet nasıl istiyorsa öyle davranmalıyız. Ben halktan bir insanım. Üç üniversite okudum. Dokuz Eylül Üniversitesi Muhasebe Bölümü’nden sonra Çukurova Üniversitesi’nde İngilizce İktisat Bölümü’nü bitirdim. Balıkesir’de AB üzerine yüksek lisans yaptım. Şimdi de dış politika üzerine doktora yapmak istiyorum. Bunları övünmek için söylemiyorum. Gazetecilik yaptım, Balkan Federasyonları gibi birçok sivil toplum kuruluşunda başkanlık görevinde bulundum. Bunların hepsini bir tarafa koyduğumuz zaman ben bir esnaf çocuğuyum. Benim babam bakkaldı ve biz okuldan çıktıktan sonra yanına gider ona yardımcı olurduk. Sırtımda çok çuval, ekmek, gazyağı taşıdım. Orada üniversitede öğrenmediğim çok şey öğrendim.
Farklıyım, halk adamıyım
Diğer siyasetçilerden farklı olduğunuzu mu söylüyorsunuz?
- Ne kadar üniversite okursanız okuyun halkın adamı olmak daha önemli. Orada aldığımız tecrübe ve kültür milletvekilliğinde çok büyük avantaj sağladı. Çünkü birçok siyaside olmayan bir şey var. Hepsi benden çok daha bilgili, tecrübeli de olabilir. Ama halk adamlığı ve esnaflık konusunda iddialıyım. Halkın ne istediğini çok iyi biliyorum. Onlarla empati kurup, onların tarafında olabilen bir insanım. Bunları da gerçekten yapabilmek için onların arasından gelmeniz gerekiyor. Ama eğer siz Kaf dağlarında yaşayan, VIP’lerde olan bir kişiyseniz o diyalog kopar. Ben her şeyden önce halkın adamı olup bir yerlere gelmek istiyorum.
Siyasete nasıl başladınız?
- 2002’de AK Parti’de başladım. Bu önemli. Partimizde farklı siyasi kollardan gelenler var. Daha önce hiçbir partide yer almadım. Siyasete uzak değildim ama en önemlisi başbakanımızın fikirleri ve liderliği beni etkiledi. Bugün AK Parti’li ve siyasette olmamın en güzel etkeni bu güzel ortamda hizmet edebilmek. Yarın değiştiği an beni de siyasette görmeyeceksiniz. Bundan emin olabilirsiniz. Hiçbir zaman makam derdinde değilim. “Şöyle yap, böyle görün, kızma, sakin ol. Zamanla mutlaka bir yere geleceksin” diyorlar. Biri, “Renkli kişiliğin var. İkinci dönem milletvekili olacak gibi görünüyorsun” dedi. Şunu söylüyorum, ikinci dönem vekil olayım diye çalışmıyorum. Bana bir görev verilirse yaparım, hiçbir sıkıntım yok ama birçok kişide belki de o var. Sanki vekiller bir sonraki dönem için çalışılıyor.
150 kişilik danışma ekibi
Zaten sizin de adınız son günlerde AK Parti İzmir Büyükşehir adayı olarak geçmeye başladı...
- Aslında bazıları benim aday olmak istediğimi söylüyor ama böyle bir düşüncem kesinlikle yok. “Başbakan belirler, bize bu görev verilirse layıkıyla yaparım” dedim. Dört aydır 150 kişilik bir danışma kurulum var. Her meslekten insanlardan oluşuyor. Ömür Şanlı ve Cemil Şeboy gibi isimler de var. Gittiğimiz her yere nöbetleşe gelirler. Ankara’da da nöbetçi ekibimiz var. Moral ve teknik olarak bulunurlar. Gittiğimiz her yerde şunu soruyoruz: Nasıl bir belediye başkanı istersiniz? Bir isim değil, nasıl birinin istendiği önemli.
Nasıl bir profil çıkıyor?
- Nasılın cevaplarını dinlediğinizde zaten ortaya çıkıyor. İzmirli olması, genç olması lazım. Masaya vuracak, tuttuğunu koparacak. Sözünün eri olacak. Kapısı halka açık olacak. Ve Balkan göçmeni olacak. “İşte o zaman sen olman lazım” diyorlar bana. “Bu özellikler sende birleşiyor” diyorlar. Bunu ben yapmıyorum. Bu özelliklere bakmak lazım. Hakikaten baktığınız zaman geçmişte Ahmet Piriştina, Burhan Özfatura, İhsan Alyanak, Osman Kibar, Cengiz Bulut, Işılay Saygın, Hakan Tartan... Hepsinde göçmenlik var. Bunlar tesadüf mü? Bir de İzmir’in nüfusunun çok büyük kısmını Balkanlılar oluşturuyor. İzmir’in 30 ilçesi var, kaçının başkanı Balkan göçmeni? CHP’nin 28 belediye başkanı var, 19’u Balkan göçmeni. Türkiye nüfusun da üçte biri Balkan göçmeni.
Bunu ön plana çıkarmanız da bazen eleştiriliyor ama...
- Bu milliyetçilik, kafatasçılık değil. Danışmanlarım arasında Doğulu arkadaşlarım da var. Ayrı bir ırk olarak görmüyoruz ki... Atatürk’ün hemşehrisiyiz biz. Vatan hasretiyle geçirdik ömrümüzü. O yüzden de kaybetmek istemiyoruz. Vatanı sahipleniyoruz. Bizim için devlet kutsaldır. Bu gibi özelliklerinden dolayı Balkanlıların tutulduğunu söylüyorum. Ben altıncı sıradan vekil oldum. AK Parti bugüne kadar altıncı sıra alamamıştı. Herkese sürpriz oldu.
Şimdi de tam bir bakan ya da başkan adayı gibi çalışıyorsunuz sanırım...
- Estağfurullah. Bu bir iltifattır ama bu bizim çalışma biçimimiz. “İzmir için ne yapmamız lazım”ı konuşuyoruz. Biz İzmir’in oyunu değil, gönlünü kazanmak istiyoruz. Eğer sadece oyunu almak için uğraşıyorsanız o zaman samimi olmuyorsunuz. Zaten gönlünü kazandığınız zaman oyunu da veriyor. Bence böyle olmalı. İzmirlinin önce gönlünü kazanmak önemli. Bu arada bir önemli kriter daha var burada... İzmirlilerin istediği bir şey var. Demokrat olmak, hayat standardına karışılmamasını istiyorlar. Biri çıktı diyelim, “Bunları sağlayacağım” diyen... Siz neyine bakarsınız? Bu adamın geçmişine ve inandırıcılığına bakarsınız. Bu adam hakikaten böyle midir?
Aday ne kadar söz verirse versin... Bağlı olduğu partinin politikalarından bağımsız hareket edebilir mi ki?
- O zaman da ben şunu söylüyorum. Sanki kendimi söylediğim anlaşılmasın. Tuttuğunu koparan, bazen partisinden de tepki alan bir insan olması gerekmez mi? İşte öyle bir insan olması lazım ki, doğru bildiği bir konuda partisine de kendi doğrularını kabul ettirebilir. Ben böyleyim. Reina’ya götüreceğiz açıklamamda bana tepki gösterdi bazı partililerim. Yanlış anlaşılmasın ama ben sorgucu bir insanım. Yeri geldiğinde kendi partime de soruyorum. Beni bu yüzden de sevmeyebilirler. Sevmesinler. Ben doğru bildiğimden vazgeçmem. Ben serbestlikten yanayım. İnsanların sıkılmaması, yasaklanmaması lazım. İsyankarlık yapacağım demiyorum. Ama doğru bildiğim konuda kendi doğrularımı partime kabul ettirebilirim.
Yasakçı zihniyete karşıyım
Reina tartışmalarına dönersek... “İzmirlilerin bizim yasakçı olmadığımızı görmesi için İstanbul’a götüreceğiz” dediniz. Yanlış anlaşıldığınızı da söylüyorsunuz. Peki, neydi söylemek istediğiniz?
- Yasakçı zihniyete karşıyım. . Zaten bu anlayışı sevmediğimi her zaman söyleyen bir insanım. Ama burada söylediklerim yanlış anlaşıldı. İzmir’in rahat yapısı, hayat şekli sadece içki içmesinden dolayı değil ki... Şimdi sadece bu konuşuluyor. Bunu yapanlar çok sığ düşünüyor. Giyim, kuşam her şeyi kapsar hayat biçimi... Bu şekilde anlayanlar çok zavallı insanlar. İstanbul projesinde hem yanlış anlaşıldığımı hem de yanlış anlatıldığımı düşünüyorum. Kordon esnafının teknik bir araştırması var. Oradaki mekanları gezecekler. Bizden de yardımcı olmamızı istediler. İstanbul’da belediye başkanından rica ettim, bize bir otobüs verecek ve bazı bölgeleri inceleyeceğiz. İstinye Park, Marmaray, kentsel dönüşüm vb. Akşam da arkadaşlar eğlence yerlerine gidecekler. Sadece eğlence amaçlı değil bu gezi...
Akşam siz de gidecek misiniz?
- Ben akşam Tek Rumeli Televizyonu’nun düzenlediği Rumeli Şenliği’nde konuşmacıyım.
İstanbul’da eğlenceye yasak yok diye bu açıklamanızda örnek gösterdiniz ama belediyenin işlettiği yerlerde alkol yok. Buraları düşünürsek İstanbul’a tam da özgür diyemeyiz. İzmir’de Havagazı, Asansör gibi belediyenin işlettiği alkollü yerler var...
- Ben kendi açımdan şöyle söyleyeyim. Asla yasak koymam. Gerek yok.
Zamanında biz de içtik
Partinizden baskı gelirse...
- Ben baskıları sevmeyen bir insanım. Bizde, Arnavutlarda bir söz vardır Besa bes. Yani sözüm söz. Söz verdim mi kelle gider söz gitmez. Bu sözü verdik mi, benden o sözü aldıysanız gerisini merak etmeyin. Ben karışılmaması gerektiğini düşünüyorum. İçki iyi bir şey değil. ‘İçki kötülüklerin anasıdır’ diyor. Bunu anlatmak lazım. Benim eşim de içiyordu. Ben içme diye yasak koysaydım içmeye devam ederdi. Ama anlattım. Ve artık içmiyor.
Peki siz daha önce içtiniz mi?
- Daha önce ben de içtim. Ama şimdi sevmiyorum.
Reina gibi yerlerde bulundunuz mu?
- Bulundum. Daha da önemli yerlerde bulundum. Almanya’da Octoberfest’e (bira festivali) iki defa gittim. Orada bulunmak bir şey değil ki... Sırf o açıdan bakmak yanlış. Oralara da gidilebilir. Bunu bugüne kadar yapanlar yanlış yapmış. Eğer buralara gitmez, anlatmazsanız bir şeyi kazanamazsınız. Ben bu konuda Başbakan’ı da örnek alıyorum. ‘Bir Liderin Doğuşu’ kitabında bunu destekleyen yaşanmış olaylar var. O kitapta Başbakan’daki tüm özellikleri bende göreceksiniz. Beni göreceksiniz.
Paylaş