Paylaş
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’la AK Parti İzmir İl Teşkilatı’nın verdiği iftardan önce buluştuk. Yemeğin ismi “Gönül Sofrası”ydı. Bu iftar, adına uygun biçimde, farklı düşüncelere sahip de olsa tüm İzmir’i bir sofrada buluşturdu. Yıldırım’ın o akşam yaptığı konuşmada dile getirdiği Necip Fazıl’ın, “Eğer tadını bilirseniz, ekmeği paylaşmak ekmekten daha lezzetlidir” sözlerine benzer mesajlar çıktı bizim sohbetimizden de. Bakan Yıldırım’la İzmir’in kimyasından projelere, eleştirilerden Büyükşehir adayı olup olmayacağına kadar her şeyi konuştuk. Yıldırım, seçime kadarki süreçte İzmirlilerin ve siyasetçilerin iyi okuması gereken, önemli değerlendirmeler yaptı.
İzmir çekişmeleri artık bir tarafa bırakmalı
İzmir’e sık geliyorsunuz ama hep sıkıştırılmış zamanlarda geliyorsunuz. Kendinize kalan vakitlerde yapmaktan hoşlandığınız şeyler var mı?
Öyle bir zaman şu ana kadar pek bulamadık. Hemen hemen 15 günde bir geliyorum İzmir’e. Ancak yoğunlaştırılmış programlarla gün bitiyor. Bazen de programlara gün yetmemiş oluyor. Biz ancak onun methiyesini her seferinde İzmirliler’den duyuyoruz. Boyoz, gevrek, Kordon...
İzmir’le ilgili hoşunuza giden, “Ah şimdi İzmir’de olsak da yapsak” dediğiniz şeyler yok mu?
Mutlaka var... Şehirleri birbiriyle kıyaslamak, karşılaştırmak bazen yanlış anlaşılabiliyor. Her şehrin kendine göre özellikleri var. Ama İzmir bir deniz şehri. Ben de bir denizci olduğuma göre, deniz şehrinin tabiatıyla diğer kentlerden çok önemli farkı var. İzmir esasen imkanları, potansiyeli çok zengin bir şehir. İzmir aslında kendi zenginliğini, potansiyelini kullanamıyor. Bunu açık yüreklilikle söylemek isterim. Böyle bir coğrafyaya, böyle bereketli topraklara sahip, bu kadar güzel tarihe, kültürel değerlere sahip bir şehrin bu konumda olmaması gerekir. Çok daha iyi olabilir.
Sizce en büyük eksikler neler?
Niye İzmir’de işsizlik çok üst oranlarda çıkıyor? Türkiye’de yüzde 8.2’ye geriledi. Ama İzmir’e baktığınız zaman ortalamanın çok üzerinde seyrediyor. İşsizlik oranının çok yüksek olduğu şehirlerin neredeyse başında geliyor. Bu, İzmir’in imkanlarıyla örtüşmüyor. Burada bir yerde bir yanlış var. Onu görmemiz lazım. İzmir artık çekişmeleri bir tarafa bırakmalı. Kaynaklarını, potansiyelini harekete geçirmeli. Bunu mutlaka başarmamız gerekiyor.
İzmir sol ağırlıklı değil milliyetçi bir kent
İzmir’in hep farklı bir şehir olduğu, farklı bir kimyası olduğu konuşulur. Olaylara verdiği tepkiler farklı, seçimde sandıkta verdiği mesaj farklı. Bu yorumlarla ilgili siz ne düşünüyorsunuz?
Bana anlattıkları kadar; vazgeçmeyeceği, kendine özgü birtakım düşünceleri olan bir şehir gibi görmedim ben İzmir’i. İzmir’i makul, her türlü teklifi, düşünceyi kabul eden bir şehir olarak görüyorum. İzmir’de milletvekili adayı olmadan önce bunlar bana hep anlatıldı. “İzmir farklı şehir, İzmir kendi değerlerini çok önemser” diye... Ama doğrusu İzmirlilerle hiç öyle bir zorlukla karşılaşmadık. Özellikle bizim siyaset anlayışımıza ters düşecek, öyle bir kabullenmeme gibi bir durumla karşılaşmadım. İzmir’in bazı hassasiyetleri var. İzmir, milliyetçi bir şehir. Sosyal demokrat, sol ağırlıklı bir şehir değil. Bakın mesela terör olaylarında en hassas tepkiyi, en hızlı tepkiyi İzmir veriyor. Esasında bu yönüyle farklı bir şehir. Ülkenin birliği, bütünlüğü, beraberliği, bayrağımız, değerlerimiz ve bağımsızlığımız noktasında İzmir çok duyarlı ve çok hızlı tepki veriyor. Bunları takdirle karşılıyoruz ama tabii bunun ölçüsünü de iyi yapmak lazım. Bu bir ayrışmaya, bölgelerarası bir kırılmaya sebep olursa o zaman amacının dışına çıkmış olur. O ayrıntıya da dikkat etmek lazım.
Siyasetçi gözüyle baktığınızda siz İzmir’i nasıl yorumluyorsunuz?
Benim daha ziyade üzerinde durduğum şey, İzmir’in mevcut kaynaklarının çok daha verimli kullanılacak şekilde ortaya çıkarılması. Ve birtakım anlamsız ideolojik tartışmamalarla bunun geciktirilmemesi. Benim üzerinde durduğum konu bu. İzmirliler’in yaşam tarzıydı, İzmirlileri kendi değerlerinin dışında başka bir kanala yönlendirmeydi, yani İzmir’i bir mühendislik projesiyle dizayn etme değil. Tırnak içinde söylüyorum, fiziki projeler değil... Bizim İzmir’in sosyolojisini, psikolojisini, insanının düşünce yapısını dizayn etme gibi bir hakkımız, haddimiz yok. İzmirli kendi özgür iradesiyle; düşündüğünü, yapmak istediklerini, yapacaklarını, memleket gündeminde de İzmir’e ilişkin görüşlerini her zaman zaten ifade ediyor. Sivil toplum kuruluşları bu görüşleri ortaya koyuyor. Benim dediğim, buradaki zamanın çoğunu böyle potansiyel hayali tehditler üzerine bir tartışmaya ayırmayalım. Gerçek kaynaklar üzerine yoğunlaşalım.
Onlar eleştiriyor biz e-leştiriyoruz
İzmir’de siyaset yapanlara mı bu mesajınız? Ya da İzmirlilere mi? Türkiye’de iktidarsınız ama İzmir’de muhalefetsiniz. Burada Türkiye geneline göre tam tersi bir durum var. İzmir’de iktidar olduğumuz zaman bunlar olmayacak mı demek?
Bu; iktidar olmak olmamak, hizmet yapmaya engel değil. Bunun ilk adımını İZBAN projesinde attık. Konak Tüneli’nde de benzer şekilde birlikte hareket ediyoruz. Farklı siyasi görüşlere sahip olmak, o şehirde yaşayanların hizmetini geciktirmek için bir mazeret olamaz. Bu noktada, başından beri biz hiç engelleyici bir düşünce içinde olmadık. İzmir’de bizim ortaya koyduğumuz, gerçekleştirdiğimiz birçok proje var. Hatta çalışmaların başlattığımız “35 İzmir 35 Proje” var. Bunlarda söz verdiğimiz gibi ilerlemeye devam ediyoruz.
Ama tabi bir yandan da CHP de eleştirmeye devam ediyor. 35 projede hiç ilerleme yok diye...
Eleştirme her zaman olur. Onlar eleştiriyor, biz e-leştiriyoruz! Farkımız bu. Şimdi artık her şey elektronik ortama geçti. Bu altyapıyı hazırladığımız için... Şimdi artık cep telefonlarıyla her şey elinizde. O sizin gazeteniz, televizyonunuz, o sizin her şeyiniz. Kim getirdi bunu? Altyapıyı hazırlamasak gelebilir miydi? Şimdi yaşamımızın bir parçası oldu. Bütün bunlar nasıl oluyor? Ülkeyle ülke insanıyla ilgili derdiniz varsa, onların konularına duyarlıysanız, seçimden seçime hatırlamak yerine her zaman halkın konularıyla dertleniyorsanız, bir yerde kötü giden işler sizi rahatsız ediyorsa... O zaman gerçek anlamda siyasetin hakkını veriyorsunuz demektir. 35 İzmir 35 Proje’de fiilen 14’ü başlanmış durumda. Bunların dışındakilerin de hazırlıklarına başlanmış durumda.
Son durumla ilgili bilgi verebilir misiniz?
İstanbul-İzmir Otoyolu yapılıyor. Sabuncubeli’nde çalışmalar devam ediyor. Daha da hızlanacak. Yüklenicinin bir kredi sorunu vardı, o çözüldü. Konak Tüneli’nde çalışmalar sürüyor. Belediye de meclisten geçirdi. Şimdi kurula gidecek. Yüksek hızlı İzmir-Ankara Treni birinci ihalesi yapıldı. Yakında o da başlayacak. EGERAY’ın Cumaovası Torbalı hattının temelini geçen eylülde atmıştık. Orada da altyapı yüzde 90 seviyesinde bitmiş. Gördüm, iyi gidiyor. Çandarlı Kuzey Ege Limanı’nın yapımı devam ediyor. Bu sene içinde üst yapısının da ihalesine çıkıyoruz. Kemalpaşa Lojistik Merkezi’nin ihalesini gerçekleştirdik, kamulaştırma çalışmaları bitti. Adnan Menderes Havalimanı’nda malum ikinci büyük terminal yapımı konusunda da inşaat başladı. İzmir e-Ticaret üssü PTT öncülüğünde açıldı. Yat limanları var: Karşıyaka, Bayraklı, İnciraltı, Urla, Çeşme, Şakran... Bunların yeterlilik ihalesi yapıldı. Bugünlerde firmalar belli olacak. Kruvaziyer limanının ihale ilanında 7 Eylül’de teklifler alınacak. 5 yeni çağrı merkezi açtık. İZKARAY dediğimiz körfez geçişi gibi yatırımların da önce projesini yapacağız. Proje için ihale yapıldı. Proje olarak yatırıma girdi. Bugünlerde proje firması belirlenmiş olacak. İki yıl da projesi sürecek. Ondan sonra da yapım ihalesine geçmiş olacağız. Yatırım rakamı 35 projede 55 milyar tutuyor. Şu anda başlayan projeler bile 20 milyara yaklaşıyor.
Kentsel dönüşümde yerel yönetim ayrı siz ayrı havadan çalarsanız olmaz
İzmir’de en çok konuşulan konulardan biri de kentsel dönüşüm... Neleri değiştirecek?
Çalışmaları Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız yürütüyor. Benim bildiğim İzmir’de kentsel yenileme çalışmalarının yapılacağı 18 bölge tespit edildi. Ağırlıklı olarak körfez etrafında ama dış ilçeler dediğimiz kuzey güney ilçeleri de var. Bunların bir kısmını belediye yapacak. Zannediyorum 6-7’sini... Diğerlerini de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yapacak. Belediyenin istediği yerlerin onayları bugünlerde biter. Bakanlık da kendisi bir plan dahilinde bu projeleri gerçekleştirilecek.
İzmir’de gecikmenin de sebebi olarak gösterilen rant eleştirilerine ne diyorsunuz?
Kentsel yenileme işi zor bir iştir. İnsanların herhangi bir mağduriyet yaşamadan, daha konforlu, daha güvenceli bir yaşam alanı oluşturmaya çalışıyorsunuz. Nihayet imkanlarınız kısıtlı. Yani önce yerini vereceksiniz. Sonra oraya geçecek. Sonra o alanları rehabilite edeceksiniz. Bunun zorluğu ortada. Parasal olarak da büyük bir proje. Bir de şehrin genel imar yapısıyla uyum bakımından da, yerel yönetimlerle mutlaka beraber çalışacaksınız. Yerel yönetim bir havadan çalar, siz başka havadan çalarsanız orada işler yürümez, aksine tıkanır. Sürekli biri diğerinin yaptığı işi eleştirirse, hatta ötesinde engelleme yoluna giderse, bundan kim kaybediyor? Şehir kaybediyor, İzmir kaybediyor. O bakımdan işbirliğinin öneminin özellikle altını çiziyorum. O yüzden de biz bu toplantıya bütün belediyeleri çağırdık. Büyükşehir Belediyesi, muhalefet ve iktidar milletvekilleri katıldı. Bu kentsel yenileme projesi de EXPO gibi bir şey İzmir için. Siyaset üstü bir proje. Şehrin geleceğini ve yaşayan 4 milyon insanın en azından yüzde 40’ını doğrudan ilgilendiren bir projeden bahsediyoruz.
Bu şehir ne belediyenin ne de bizim mülkümüz
Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, tam da bu noktaya değindi birkaç gün önce. Sizinle uyumlu, zevkle çalışabileceğini ama aynı şeyi Turizm ve Kültür Bakanı Ertuğrul Günay için söyleyemeyeceğini açıkladı. Kentsel Dönüşüm Zirvesi’nde aranızda bir gerginlik yaşandığı da söylenmişti. Kocaoğlu ile aranızda bir gerginlik var mı?
Yok. Benim kimseyle aram bozulmaz, yani benim tarafımdan olmaz. Ama benim dışımda biri benimle bozuşmak istiyorsa, ona yapacak bir şey yok. Ben öyle kırıp döküp bir anlayışı hiçbir zaman benimsemedim. Şahsımla ilgili her şeyi söyleyebilirler. Ama bu ülkenin meselesiyse, İzmir’in konusuysa o konuda herkesle konuşurum, herkesle anlaşırım. Bizim ortaya koyacağımız görüntünün İzmirlilere bir mesaj vermesi lazım. Kavga görüntüsüyle bu şehre nasıl hizmet edeceğiz? Kavga edecek neyimiz var? İzmir ne Büyükşehir’in mülkü ne de bizim mülkümüz. Biz İzmirliler adına bu şehre bir şey yapmaya çalışıyoruz. Çünkü bize güvendi İzmir. Bize destek verdi. Bize, “Gelin; vekillerimiz olarak, seçilmiş insanlarımız olarak bu şehri ayağa kaldırın” dedi. Biz birbirimizle didişelim diye seçmedi İzmirliler bizi. Onun için sorumluluk sahibi, İzmir adına görev alanların 10 düşünüp bir konuşması lazım. Ağzına geleni söyleyemez.
Seçim olmadan oran vermeyi seçmene hakaret algılıyorum
Son zamanlarda AK Parti milletvekillerinden ve İzmir’deki kurmaylardan, “İzmir’in en azından yarısını alırız” açıklamaları geldi. Sizin de benzer düşünceleriniz var mı?
Ben baştan beri bir şey söylüyorum. Arkadaşlar belki fark etmiştir, belki etmemiştir. Seçim olmadan seçimler hakkında sayı oran, vermeyi seçmene karşı bir hakaret olarak algılıyorum. Seçecek kim? İzmirli. Siz ne söylerseniz söyleyin, İzmirli sonunda sandığa gidecek, ne seçeceğine karar verecek. Bu yüzden de hangi parti sözcüsü olursa olsun, tür bu değerlendirmeleri gereksiz görüyorum. Gereksiz görmenin ötesinde, İzmirliler’in iradesine saygısızlık olarak görüyorum. Biz çalışacağız. Bütün siyasi partiler çalışacak, kendimizi anlatacağız, projelerimizi anlatacağız. Gelecek planlarımızı İzmir’le paylaşacağız. Verdiğimiz sözleri yerine getirme gayretinde olacağız. İzmirli de eğer yeterince bize inanmışsa, ikna olmuşsa, gidip tercihini bizden yana veya başka şekilde kullanacak. O kararı İzmir verecek. Ama ümitsiz değiliz. İzmir’de biz varız. AK Parti olarak güçlendiğimizi görüyoruz. Bunu genel seçimlerde gördük. İzmirli bize güveniyor. Ancak daha fazla gayret etmemizi istiyor. Bunu yeterli görmüyor. Daha fazla sorunlarıyla ilgilenmemizi istiyor. O noktada da bize düşen, şimdiden dereyi görmeden paçayı sıvamak değil, daha fazla çalışmak, daha fazla gayret etmek, daha fazla İzmirli’nin gönlüne girmek. Daha fazla İzmirlilerle temasta olmak.
İzmirliler adaylar konusunda vereceğimiz karara güveniyor
Erken seçim gündemde...
Öyle bir ihtimal var. Anayasa değişikliği gerektiriyor. Onun için ekimden sonra belli olacak.
Seçim takvimden bağımsız olarak sürekli İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı olup olmayacağınız konuşuluyor. Siz düşünmediğinizi dile getirmiştiniz ama parti kararıyla üçüncü dönem milletvekili adayı olamayacağız da gündemde...
O rüzgar her zaman değişir. Lodos eser başka olur, lodos eser başka olur. Tabii şu an seçim yok. Gündemimiz seçim değil. Biz anamızın karnından milletvekili doğmadık. Şartlar bizi nereye götürür onu şimdiden kestiremeyiz. Ama hep şunu söylüyorum. İzmirli bizi 12 Haziran’da İzmir milletvekili olarak seçti. Ve hükümette de bakan olarak göreve devam ediyoruz. Gerek İzmir milletvekili olmadan önce gerekse daha sonra biz İzmir’e hep hizmet odaklı baktık. Seçim kampanyasında da dikkat ederseniz hep İzmir projelerini gündeme getirdik, onları konuştuk. İdeolojik siyaset polemiklerinin içinde asla olmadık mümkün mertebe. Ama işi çok ileri götürdükleri zamanda da cevap vermekte aciz kalmadık. Onu da yapacağız. İnsanların kafasının karışmaması lazım. Doğru olmayan bir iş, suskun kalırsak farklı yorumlanır, farklı sonuçlar çıkarılır. Özetle; İzmir’in konularıyla bu kadar bütün detaylarıyla meşgul olunca, sağ olsun İzmirliler de bizi belediye başkanlığına layık görüyorlar. Böyle düşünüyor olmaları benim için başkan olmaktan daha değerli ve önemli. Çünkü İzmir bize güveniyor. Bize güveniyorsa o zaman bizim günü geldiğinde İzmir adayları için vereceğimiz karara da güveniyor demektir. Ben bunu böyle okuyorum. Bu da bize çok ciddi bir sorumluk yüklüyor. O sorumluluğun içinde koşturacağız. Gayret göstereceğiz.
Peki, İzmirlilerden nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?
İzmirliler yapılanı görüyor ama ben daha fazlasını istiyorum. Bizim heyecanımızı artıracak, bizi teşvik edecek. Bizi sahiplenmenin, projeyi sahiplenmenin daha fazla olmasını istiyorum İzmir’de... Artık İzmir’de kişilerin üzerine çıktık, projeler konuşuluyor. Biz kendimizi parçalıyoruz. Belki sade bir İzmirli’nin konumunda olsam ben de anlayacağım ama ben bazen kendi kendime diyorum ki, “Biz bu kadar kendimizi parçalıyoruz, heyecanlanıyoruz ama İzmirli kayıtsız mı kalıyor? Yeterince heyecanlanmıyor ya da biz yeterince gösteremiyor muyuz?” Öyle bir hisse, duyguya kapıldığım zamanlar oluyor. Öyle olmadığını duymak benim azmimi, heyecanımı tazeler. Duyduğum zaman da şehre sorumluluğumuz daha çok artıyor.
Bayramda siz siz olun acele etmeyin
Yolların kralı olmaz yolların kuralı olur
İzmirlilere bayramda ne mesaj vermek istersiniz?
Biz bayramların ülkemize, insanımıza huzur, barış ve mutluk getirmesini temenni ediyoruz. Ama sorumluluğum nedeniyle de şunu da söylemeyi bir borç biliyorum. Malum, bayramlarda vatandaşlarımız çok seyahat ediyor. Karayoluyla seyahatte acılarımız oluyor. Eşini, dostunu, akrabalarını ziyarete, hasret gidermeye gayret ederken, yolda kazalarda yaralananlar, hayatını kaybedenler oluyor. Özelilikle tüm halkımız ve İzmirlilerden istediğim şu: Aman siz siz olun, acele etmeyin. Yolların kurallarına uyalım. Yolların kralı olmaz, yolların kuralı olur. Ülkenin her tarafında çok güzel yollar yaptık. Bölünmüş yollar yaptık. Şu anda yol kusurundan kaynaklanan kazalar hemen hemen yok düzeye indi. Ama hala insan faktörü kazalarda çok rol oynuyor. Güzel bir sonucu da İzmirlilerle paylaşmak istiyorum. Şehirlerarası trafik yüzde 100 arttığı halde kazalarda azalma var. Motorlu araç sayısı 8 milyondu 2003’te, şu anda 16.5 milyon. Doğrudan kazalarda hayatını kaybeden vatandaşımızın sayısı 4 bin civarındaydı, şu anda 3 bin 900’de. Trafik iki kat arttığı halde sayı azalmış ama hala yüksek. Biz şöyle görüyoruz; bir insanın hayatını kurtarmak veya onun hayatının kurtulmasına vesile olmak, bütün insanlığı kurtarmak gibidir. O zaman yapılan bölünmüş yolların hiç kıymeti yok. Eğer insanımıza mutluluk vermiyorsa, onu yaşatmıyorsa yapılan hizmetin ne anlamı var?
Paylaş