Ustanın dediği gibi bütün mesele bundan ibaret olsa da, arada ki ‘ya da’ kelimesinin üstlendiği role dikkatinizi çekerim.
Ya da seçeneğinin hayatın ta kendisi olması ve kelimenin bu kadar kısa ve anlamının bu kadar derin olması, bana tüm sırrın aslında ne kadar da yalın ve saydam bir şekilde bize sunulduğunu bir kez daha anlatıyor.
Her şey seçimlere bağlı. Yok yok Amerika seçimleri değil, kendi kişisel seçimlerimizden söz ediyorum. Özellikle de hayatın içinde var olmak adına durduğumuzda, dürüst olmak ya da dürüst olmamak seçiminden. Arada görünmez ama dipten kuvvetlice hissedilir bir tül perde var. Ya da seçeneğinin tül perdesi. Tam arada kaldığımızda yüzümüze esen bilgiç tül perde. Hani her dokunduğunda bize senaryolar gösteren, seçeneği seçmeden yaşatan serin perde. Ara sıra kulağımıza fısıldayan, varlığı saydam ağırlığı hayli yüklü perde.
* * *
Tam arasında durduğumuzda gidip gelmeler yaşanır ya anlık çarçabuk. Ya öyle yapsaydım ya alsaydım, ya imzalasaydım, ya evet deseydim. Yer değiştirmece, tak tül perdenin diğer yüzünden bakmacalar başlar takiben. Bu yer değiştirmeceler uzun sürerse durum vahim. Ciddi bir olmamışlık var demektir. Ya da perdesinde kararlar ne kadar çabuk verilirse o kadar kişi kendini bilmeye yakın demektir. Zira bu perdede zaman andır.
Ben çok insan tanıdım, ya da perdesine yapışmış yaşayan. O sahneden hiç inemeyen mutsuz olan insanlar. Geçmişin pişmanlıklarından dolayı, perdenin diğer tarafında boşlukta dolaşan.
Sır gerçekten dürüst olmakta yatıyor bence. Her ne isen önce kendine dürüstsen, perde kalkıyor zaten bir nefes sonra. Perdesiz net görmeceler başlıyor, direkt olarak ‘ben buyum’ diyebiliyor insan hayata.
* * *
Seçimler uzarsa enine boyuna, perdeler kalınlaşıyor zamanla. Bakın etrafınıza, gözlerine kalın bir perde ile dolaşan bir yığın insan göreceksiniz. Hani bir laf vardır, gözüne perde inmiş derler. Bir nevi ölüm demektir bu. Öylesine kalındır ki seçim duvar olmuştur, hayat görünmez bir eziyettir onlar için. Nasıl uyurlar geceleri diye düşünürüm bazen kendi kendime, ‘ya da’sını dürüstlükten yana kullanmayanlar için. Bilmezler mi, her bir kendine isyan yanlış seçim daha da büyüyerek bir dağ misali bulacaktır hesaplaşmak için ya bu hayat ta yada bir başkasında. Nasılsa bu hassas denklemin bir eşiti olacaktır eninde sonunda.
Aslında eğlenceli bu bilmeceyi çözmeye çalışmak. Acılar, hüzünler bir yana hayatın içinde tuhaf bir mizah var. Ben her zaman tanrının gülümsediğini hissetmişimdir. Böylesine muazzam bilmeceyi yaratanın sonsuzda bir gülümseyişi olmalı diye düşünürüm.
* * *
Tüm bu olma veya olmama çabası ne için? Hiçliğe varmak için. Komik değil mi sizce? Bence hayli gülümsemeceli bir durum hayat. Kurgunun içinde olsun diye yaptıklarımızın bir listesini çıkarsak ve olmasınlar ile karşılaştırsak; sonuç nedir acaba? Sonuç ne için? Maddi her olma durumları zaten başlı başına trajik komik. Her bir dünyasal parçayı burada bırakıp gidiyoruz aslında. Para için söylenen yalanları düşünün, dürüst olmama oyununu oynayanlar zaten her şeylerini burada bırakıp gidiyorlar. Ne ile yolculuk yaptığımız önemli olan. Taşıdığımız yükün ağırlığı kadar bir sonraki var olmamızı da biz beliriyorsak, ne için bunca dürüst olmama çabası. Bu komik değil de nedir?
* * *
Bu hassas ve muazzam oyunda perdeler inip kalkıyor, gösteri devam ediyor. Gülümseyen sonsuz bir izleyici önünde her şey öylesine şeffaf ve net ki. Her bireyin kurgusu da belli, hangi cümle ile ne ifade edeceğimiz seçimi bizlere kalmış. Doğaçlama rolümüzü oynuyoruz. Tül perdenin neresinde oynayacağımıza da biz karar veriyoruz. Tüm evren her oyuncuyu en doğalınla izlerken, biz dürüst olmamak ile yalnızca kendimizi kandırıyoruz. Yolu saydamlıktan geçenlere de gülümsemeler hep ışık olacaktır.
Olmak ya da olmamak, bütün mesele ‘ya da’ da dürüst olmak.