Paylaş
Yayınlanan yazılarının başlıklarından inciler:
“Irkçılığın başkenti İzmir”, “Barbarlığın istilasındaki İzmir”, “İzmir ve İzmir kadınına dair gerçekler (peh peh peeh)”, “İzmir, faşizm ve Aziz Kocaoğlu”.
Saydır babam saydırıyor memleketine. Okudukça cinlerim tepeme çıkıyor.
Anlaşılıyor ki, İzmir yazılarından nemalanmaya devam edecek.
O zaman benim de İzmir’i terk edip gitmemiş, geçimini ve varlığını bu şehirde çalışarak sürdüren, hayatında hiç bir siyasi partinin kapısından girmemiş, ROK’un gözünde “zavallı proleter sınıfın, zavallı temsilcisi” sayılabilecek bir İzmir kadını olarak kendisine naçizane tavsiyelerim var.
1. Bırak dağınık kalsın! Hayat seni kendi saflarını seçmeye zorlamış olabilir. Ya da kendi iradenle bu seçimi yapmış olabilirsin. Ekmeğini çok para kazandıran, trafiği bol, çatışması bol, saflara ayrılmış, plazalara tıkılmış bir şehirde kazanıyor olabilirsin. Ama biz bunu istemiyoruz. Makineleşmek, para için insanlığımızdan çıkmak istemiyoruz. O yüzden elleme, dağınık kalsın.
2. Beni benimle bırak giderken: Yazdığın sorunların pek çoğu İzmir’in gerçeği. Biz de biliyoruz. Ancak sen böyle hakaretlerle soslayınca İzmirli damarımızda kan bir deli akmaya başlıyor. Ya da daha kısaca anlatayım; “İzmir’i yerden yere vurmasını en iyi biz biliriz”. “İzmir’i yerden yere vurmasını sizden öğrenecek değiliz”. Nasıl, tanıdık geldi mi biraz?
3. Ben senin geri gelme ihtimalini sevdim: Bir şehre ve o şehrin insanına hakaretler yağdırırken hele ki, o şehir doğduğun yerse; bir gün yaşlanıp elden ayaktan düştüğünde o şehre taşınma ve ömrünün geri kalan yıllarını orada geçirebilme ihtimalin olduğunu göz ardı etmeyeceksin.
4. Hiç bir topuk tıkırtısı bu kadar adaplı olamaz: Hakikaten bravo! Mahalle baskısının alasını savunan, “örf ve adetler bir ülkenin milli iradesidir” mottosuna sahip bir anlayış; İzmir için “Batılı hayat tarzı da çakma maalesef... İzmir’in en kalburüstü semtlerinde bile ‘Laf olur, söz olur, el ne der’ ideolojisi hâlâ hâkim. O sebeple İzmir’imizin özgür ruhlu kızları bu ‘mahalle baskısı’ndan kaçmak için İstanbul’a akın ediyor...” dedi ya. Bunu da gördüm ya. Pes! Örfüne, adabına uygun yaşamak ne zamandan beri suç oldu sizin mahallede?
5. Hiç bir topuk tıkırtısı bu kadar öfkeli olamaz! Vallahi bravo. Şehirde hangi kadınla konuşsam ROK’a kan kusuyor. Bayılıyorum ROK’un bu hallerine. “Kadınların nefretini kazanmış adam çekiciliği” Amerikan sinemasının yeni yükselen değeri. Belli ki, Türk medyasının da. Aynen devam...
6. Bayrak benim, el ne karışır! Demişsin ki, “İzmir’in psikolojisi bozuk... 12 ay boyunca evlerinde ve işyerlerinde sürekli bayrak ve Atatürk resmi asan bir şehirden bahsediyoruz. Bu bayraklar haybeye de asılmıyor... Bu bayrak ve Atatürklerin muhatabı şehrin Kürtleri ve İslâmi yaşam tarzına sahip sakinleri... Yani ulusalcı faşizmin iç düşman gördüğü yurttaşlarımız...” Türk bayrağının neye karşı asıldığını ben gayet iyi biliyorum da bunca yıllık İzmirliyim Kürtlere karşı asıldığını ilk kez senden öğreniyorum. Çocukluğumun geçtiği sokaktaki Azer amca Kürt. Tarih öğretmenim Haydar Hoca, Kürt. Eniştelerimden biri Elazığlı. Çocukluk arkadaşım Dilan’ın annesi Hakkarili, babası safkan Kürt. E ben doğduğumdan beri bu insanlarla yaşıyorum güle oynaya. Bu insanlar da kapısına bayrak asıyor. Nasıl olacak bu iş?
Paylaş