‘Telaş mı, tembellik mi?’

“Şu telaşlarım bir bitse diyorum. Belki uzaklara giderim. Çoktandır gitmek istediğim yollar var.” (Ahmed Arif)

Haberin Devamı

Hareket alanımız geniş olsa bile yetmiyor, içimize de dışımıza da sığamıyoruz... Fiziki güvenlikten ziyade, ruhsal güvenliğimiz için endişeleniyoruz... Sarılacak bir beden, tutulacak bir el, hissedilecek bir nefes ya da endişelerimizi, duygularımızı anlayacak bir yürek bakınıyoruz etrafta... Bulamadığımızda küsüyor, duygusallaşıp kendimize acımaya başlıyoruz... Kaçıp gitmek, uzaklaşmak arzusu kaplıyor yüreğimizi... Alıp ruhumuzu bir, lokomotifin dumanına takılıp, bir leyleğin kanatlarına asılıp, bir nehrin akıntısına kapılıp... Hatta rüzgârın savurduğu yapraklarla el ele tutuşup nereye olursa sürüklenip gitmek istiyoruz. Nedenini bilmeden, soru bile sormadan, olabildiğince uzaklara, uzağın da uzağına... Gözümüzü yumduğumuzda gördüğümüz huzurdur, kaçıp gitmek... TS. Elliot, “Her nereye gidersen git, yolun sonunda yine kendinle karşılaşırsın” derken, gitme isteğini, kendinden kaçışla ilişkilendiriyor, Cahit Zarifoğlu da hak veriyor, ama “Nereye kadar kendinden kaçabilirsin, ya geri dönemezsen?” endişesinde haklı bence. Aslında hepimizin de gayet iyi bildiği ama görmezden geldiği en doğrusunu ise “Yalanla kendini kandırmaktansa, gerçekle yüzleşmek iyidir” diyen Khaled Hosseini söylüyor. Tembelliğin ince çizgisi var... Anında hareket etmekle, bekleyerek hareket etmek arası bir noktada sıkışıyor... Esasında dışarıdan uyarılmayla uyanmaya alışkınız ancak her şeyi ertelediğimiz gibi kurduğumuz alarmın çalışını da öteleyebiliyorduk... Saatinden önce uyanmış olma ihtimali ile geç kalmış olma korkusu arasında bir yerdeyiz ve her iki ihtimalin de sınırlarını zorluyoruz... Telaş mı, tembellik mi? Bilemedim...

Haberin Devamı

AZİM BEŞİKTAŞ DÖNERCİSİ

‘Telaş mı, tembellik mi’

“Ankara’nın yarım asrı geçkin, en iyi ve en güler yüzlü döneri” yakıştırmasını Hacı Bayram Mahallesi, Tahtakale Sokak’ta bulunan ‘Beşiktaş Dönercisi’nin müptela olmuş müdavimleri yapmışlar. Dönerciyi ilk olarak 1952 yılında ‘Dede’ lakaplı Celal Çarhoğlu kuruyor. 1957 yılında evladı gibi gördüğü, Akif Karadaş’a namı diğer ‘Akif Usta’ya bırakıyor. O tarihten bugüne kadar da başta halen hayatta olan Akif Usta ile çocukları Raşit ve Remzi Karadaş birlikte getirmişler. Gazeteden sevgili Haşim Kılıç önermişti, bilmediğimi duyunca da ayıplamıştı hatta. Dönerciye gittiğimde ayıplamasının haklılığıyla yüzleşmek hoşuma gitti açıkçası. Böylesine keyifli, tarihi ve üstelik de benim en sevdiğim tarzda yani tüm ailenin hep birlikte el ele çalıştığı bir işletmeden bihaber olmak gerçekten ayıp. Hayran kaldım desem az bile... Remzi ve Raşit kardeşler salonda ve tezgâhta.. Eşleri Fatma ve Fatma hanımlar tezgâhın arkasında, çocuklar Ferhat, Elif ve Tuğba servis, kasa ve salonun her yerinde. Bildiğiniz tüm döner ve dönercileri unutun derim... Gidin ve bundan sonra benim gibi hayranı ve müptelası olacağınız efsaneyle tanışın...

Haberin Devamı

WAFFLE (KÖŞESİ) CORNER

‘Telaş mı, tembellik mi’

Yirmi küsur yıl önce ‘waffle’ kelimesine bayağı yabancıydık. Belçika ve özellikle Brüksel’e has bu pişmiş hamurun üzerine, erimiş çikolata, farklı meyveler, krem şanti ile soslar dökülerek oluşturulan tatlıya duyduğumuz hayranlığı fotoğraflara bakarak gideriyorduk. Yurt dışına gidenler görür, öğrenir, deneyimler ve gelip biz lokal kalmış meraklılara ballandıra ballandıra anlatırlardı. Çankaya, Turan Emeksiz Sokak’taki Kent Sitesi’nin altında açılan ‘Ankara’nın ilk wafflecısı’ ‘Waffle Corner’la tanışmam yirmi küsur yıla dayanıyor yani. Kapanmış olabileceği endişesine kapılsam da, waffle tutkunu ergen kızıma verdiğim sözü yerine getirmek için ilk tercihim bu nostaljik mekân oldu. Gittiğimizde açık oluşuyla sevindik tabii. Halen aynı kişilerin işletiyor olması ile eski dekor ve durumunu koruması nostaljiyi daha da keyifli hale getirdi. Waffle'ın lezzeti de nostaljik ve keyifliydi. Sosisli ve tostlarını da denemeye gideceğim ve bu da ayrı bir nostaljik lezzet verecek... Siz de gidin.

Haberin Devamı

MARDİNLİ İÇLİ KÖFTE

‘Telaş mı, tembellik mi’

‘İçli Köfte’, şimdiki neslin en sevdiği geleneksel yemeklerin başında geliyor. Özellikle doğu ve güney bölgelerimizdeki şehirlere has yöntemlerle hazırlayıp pişirdiği haşlanmış veya kızartılmış içli köfte çeşitlerine tutkuluyuz. Bu kadar sevilmesine rağmen bu köfteyi, yeni neslin öğrenmeye çaba göstermemesini anlamak mümkün değil. Aylardır Ankara’da olmayan annem dönünce tüm torunlarının ortak cümlesiydi, “İçli köfte yap babaanne.” “Eskisi gibi değilim artık, gücüm yok” cevabı hepimizi hüzünlendirdi haliyle. MAREV (Mardin Eğitim Vakfı) ve oradaki Mardin Konağı restoran geldi aklımıza. Usta başı Sümeray’ın da en az bir Mardinli kadar iyi yapıyor olduğunu biliyoruz. Gittik ve yurt dışına okumaya gidecek en büyük torun sevgili Nehir’i yani ‘Neno’yu içli köfte yiyerek uğurladık. Seni seviyoruz Neno...

Yazarın Tüm Yazıları