Paylaş
KAHVEYE ‘RİSPETTO’
Kahvenin insana verdiği dinginliği, Ankara sokaklarına benzetirim hep. Sokaklarında dolanırken canım hep kahve çeker, kahve içerken de herhangi bir Ankara sokağına bakmak gelir içimden. Yürürken sessizlik dürter sizi, evlerde kitap okunduğu hissi, bebek uyuduğu ya da sallanan koltuğunda müzik dinleyen birilerinin olma ihtimalini düşünür, duymaya çalışırsınız. Balkondaki kahve ritüellerine, göz ucuyla bakar gülümsersiniz, canınız çeker, kahveyi de, balkonu da, sohbeti de. Sevgili Nihan Aytar’ın da canı çekmiş olacak ki; Ankara’nın yalnız sokaklarından Bahçelievler 59. Sokak’ta açtığı kahve dükkânı ile hem sokağa yarenlik ediyor hem de benim gibi sokak ve kahve ikilisini bir arada hayal edenlere adres oluyor. Hayal ettiğim gibiydi sokak da, kahve dükkânı da. İlk girdiğimde “Ne kadar iyi saklanmışsınız” dedim, “Saklanmadık, olmamız gereken yerdeyiz” dedi sevgili Nihan. Cevap doğruydu, sokaklar kahve ve kültür kokmalı, tıpkı Ankara gibi. Kahve ve tatlıları övgüyü fazlasıyla hakkediyor. Onun kadar iyisi yapılıyordur belki de, ama sokağın lezzeti ve sevgili Nihan’ın gül yüzünün kahveye verdiği aroma hiçbirinde yoktur. “Rispetto”, İtalyanca’da “saygı” demek. Kahve de öyle bir şey işte. Sokağı koklayın anlayacaksınız.
BALIĞIN KADERİ ‘ORKA’
Denize hasret Ankaralı, balığa hasret kalmasın diyedir balığın Ankara’yı, Ankara’nın da balığı sevmesi. Sevgi karşılıklı olunca, balığın da, Ankara’nın da tadına doyulmuyor. “Deniz manzaramız olmadığından, balığı en iyi şekilde pişirmemiz gerekiyor ki; lezzeti, manzarasını da birlikte getirsin” dedi Orka Balık Restaurant’ın işletmecisi Orhan bey. Balık yemek, kültür ve bilgi gerektiriyor. Balığın dönemi, ağırlığı, boyu, yetiştiği deniz ve suyun sıcaklığı lezzetini oluşturan en önemli etkenler. Bunları bilmeden yediğiniz balığın anlamından da, keyfinden de uzaklaşıyorsunuz. İşin üzücü tarafı, çoğunlukla balık yemek için balıkçıya gidenler, mezeyle karın doyurmaktan balık yiyemez hale geliyorlar. Balıkçıda sadece balık olmalı, belki birkaç çeşit deniz mahsulü meze de olabilir ama bu sizin balık aşkınızı engellememeli. Başlangıç olarak, çiroz, lakerda, kalamar, ahtapot ve karidese hayır demem ancak bunlardan fazlası balık aşkına sekte vuruyor. Orka’da sadece balık yedim. Tereyağında dülger kavurma, kemiği ile birlikte fırına sürülüp çıkarılmıştı, lezzeti gayet iyiydi. Kaya levreğinden yapılan pirzola nefisti. Löp et ızgaraya yapışmamış ya da yanmamıştı, kıvamı suluydu, çok sevdim. Balıklar çok “mutlu” ve bu mutluluk lezzete yansımıştı. Kavaklıdere Kader Sokak’ta Orka’ya sadece balık yemeye gidin.
DAMLADOL SOKAK ‘NAZ’
Mübalağa etmiyorum, Ankara’da içebileceğiniz en iyi çorbayı, Yenimahalle 5. durakta, Damladol Sokak’ın hemen başındaki “Naz Piknik” yapıyor. Dördü sokakta, sadece 10-12 sandalyesi var. Sabah dört buçukta baba Ali Osman açıyor, akşam sekizde oğul Ali Aykut kapatıyor. Kelle paça, ayak paça, işkembe, mercimek var ve olması gerektiği gibi pişiriliyor. Hepsi de şimdiye kadar tattıklarımın en iyileri. Çorbaların üzerine gezdirdikleri tereyağı ile kuruttukları doğal acı biberden hazırladıkları sos ve kokusu mest ediyor. Lezzetli çorba içmiştim ama içtikçe daha da lezzetlenen çorbayı ilk defa burada içiyordum. Metroyla gidin, Yenimahalle durağında inin, Ragıp Tüzün Caddesi’nde dörtyol ışıklara kadar yürüyün. Benzincinin hemen arkasındaki sokakta kokuyu alacaksınız.
#ELAZIĞ
“Bir daha yaşanmasa keşke” demek, deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor ne yazık ki. Her an tekrar edebileceği gerçeğini de değiştirmeyecek. Yıllardır içinde yaşadığımız bu paradoksal durumu atlatabilmemiz için duygusallıktan uzaklaşıp, doğal afetlerin, hava gibi, su gibi, yağmur ve bulut gibi, bir doğa gerçeği olduğunu ruhumuza kazımamız faciayı uzaklaştırmaz mı, ölümü ötelemez mi?
Paylaş