Paylaş
Ölümsüzleştirmek istediğiniz manzaranın, aşkın ve mutluluğun o eşsiz enstantanesi için doğru zamanda tam dokunuşu beklerken geçen sürenin yaşattığı gizemli bilinmezliği...
O anlarda tesadüfen kadraja giren martının deniz üzerindeki süzülüşünü kıskandığınız ama nefesinizi kaçırmamak için yutkunduğunuz sabrın, damağa bıraktığı lezzeti...
Tam dokunuştan sonra duyduğunuz deklanşör sesi ve boşalttığınız nefesinizin ısısıyla yeniden canlanan yaşamın oh! dedirten rahatlığını...
Her karesi hayal meyalken yıkandığında berraklaşan film şeridinde, merakla beklediğiniz “o ölümsüz anların” kâğıda basılı kokusunun kalp ritmine de yansıyan hazzını...
Bilir misiniz?
ANADOLU LEZZETLERİ FOTOĞRAF YARIŞMASI
Belki bilemeyebilirsiniz. Bu tarif etmeye çalıştığım hisler, manuel fotoğraf makinesi kullanılan, duygunun deklanşöre bastığı dönemlerden kalma. Ölümsüz fotoğraf sanatçısı sevgili Semih Ural’ın fotoğrafla aşk yaşamasına sebep muhtemel hisler de olabilir. TED Ankara Koleji ve fotoğraf dünyasından isimlerin yer aldığı Semih Ural Arkadaşları Platformu(SUAP) ile Ankara Kızılay Rotary Kulübü işbirliğiyle “Gastronomi Fotoğrafçılığı” dalında “Anadolu Lezzetleri” başlıklı bir fotoğraf yarışması düzenleniyor. Anadolu’nun geleneksel yemek kültürünü canlı tutmak dileğini fotoğraflarına fazlasıyla yansıtan Semih Ural’ın, Anadolu’nun unutulmaz yemekleri ile birlikte ölümsüzleşmesi benim de en büyük dileğim. Halen öğrenciyseniz, bu yarışmaya yüreğinizi koyabilirsiniz. Çevrim içi düzenlenecek yarışmanın detayları, “Semih Ural Fotoğraf Yarışması” isimli Facebook hesabında. Göz atın!
KUMSAL’DAKİ ÇOCUKLUK
Restorana gidilirken çocuklara en yeni kıyafetler giydirilir ve sıkı sıkı tembih edilirdi: “Yerinizden kalkmak yok”, “Yüksek sesle konuşmak yok.” Eğer kulak asmazsanız bir daha restorana götürülmez, orada önceden yediğiniz güzel yemeklerin, damağınızda kalan tadı ile avunurdunuz.
Hülya, RV, Washington, Körfez, Karadeniz... Çocukluğumuzun Ankara’sındaki unutulmaz restoranlarından aklıma gelenler. Bu restoranların değişmez çocuk menüsü ise ızgara köfte veya terbiye edilmemiş kuzu şişin yanında tereyağlı pirinç pilavı ve tabii ki altın sarısı renginde kızarmış patates. Uzun yıllardır, çocukken oralarda yediğim kuzu şişin damağımda kalan tadıyla avunur olmuştum. Yukarıda saydığım restoranların geleneğini gerek mutfağı, gerekse çalışanları ile sürdüren Nene Hatun Caddesi’ndeki Kumsal Lokantası’nda -Savaş Tütel’in ısrarıyla- yediğim terbiye edilmemiş kuzu şişin beni çocukluğuma götürdüğünün farkına vardığımda duygularımın da lezzeti çocukluktu ve “Bir daha istiyorum” dedim. Kuzu şişin yanındaki pilav ve kızarmış patates de aklımda kalan o çocukluk lezzetindeydi. Küçükken izin verilmezdi ama benim çaktırmadan ete sürdüğüm hardalın burnumdan çıkıp gözlerimi yaşartan acısı bile tatlı tatlı gülümsetti. 60 yıllık şef Osman ağabeyin, sırtıma koyduğu elinin sıcaklığı ile “Afiyet olsun” deyip göz kırpması da çocukluğumdan kalan tanıdık bir duyguydu. Bence çocuklarınızla Kumsal’a gidin, hatta anne ve babanızı da alın. Neden mi? Gidince hatırlayacaksınız.
FADO ‘KIVANÇ’LA SUNAR
CARPACCIO
Ankara’nın bana göre en keyifli meydanıdır “Şili Meydanı.” Son zamanlarda açılan kafe ve restoranların kattığı şenlikli havasıyla da uzun yıllar bu durumunu koruyacak gibi görünüyor. Unutulan yemeklerin tadımcısı Savaş ve Bilkent’teki Üniversite yıllarımdan tanıdığım sevgili Gültekin Onay’la birlikte gittiğimiz “Fado Lounge”, atmosferiyle Şili Meydanı keyfini dorukta yaşatmasıyla biliniyor. “Lounge” kelimesini son zamanlarda açılan bazı mekânlar kullanıyor. Türkçe karşılığı, salon ya da dinlenme salonu. Diğer bir anlamı da bazen yaşlı-genç fark etmeden hepimizin ihtiyaç duyduğu, uygun bir tabir diye nitelendirebileceğim “aylaklık etmek.”
Birkaç saat önce Kumsal’da hatırladığım çocukluğumdan sonra geldiğim Fado’da gençlik günlerindeki aylak halimle adeta bir “dejavu” vaziyeti oluşmuş, uzun yıllardır görmediğim tanıdık yüzlerle karşılaşmakla da zihnim zevkten karıncalanmıştı. DJ Fatih’in geçmişten yolladığı nağmelere kapılmış, kimi ayakta, kimi oturarak sohbet edip aylaklığın keyfini çıkarırken, Fado’nun sevgili şefi Kıvanç Pehlivan’ın kendi elleriyle hazırlayıp, kendi elleriyle servis ettiği, portakal, zeytin ve meşe odunuyla islenmiş “carpaccio” anı donduruyor, lezzetten mest oluyorsunuz. Bazen aylaklık etmek gerek. Fado’ya uğrayın.
Paylaş