Paylaş
Mutluluk gelmeyince hazin çöküşler yaşayan insanlardan değilim. Evet; her insanın kendine has mutsuzlukları olması kaçınılmaz tabii... Benim de var elbette ama benimkilerin sebepleri yine benim. Ve bunun da farkındayım. Mutluluk geldiği anda savurup uzaklaştırmakta neyin nesiydi ki? Hâlâ çözebilmiş değilim... Mutluluğun geliş şeklini beğenmiyor olabilirdim belki de. Başkasıyla geldiğinde önemsemiyor olma ihtimali de var. Birilerine mutluluk borçlanmak istemiyor olmak nasıl bir ruh hali gelişimidir bilemedim. Mutluluğa vesile olanlara karşı kin duymuyordum tabii ki ama samimiyetini duyumsayamamaktan ürküyordum.
Kendi kendine gelmeliydi mutluluk! Buna mı inanmıştım? Özgürce uçabilen kuşların kanat çırptığında ansızın düşürdükleri tüyün döne döne yere inişini izlerken kapıldığınız hafiflik hissi gibi gelmeliydi. Bir nehrin kıyısında ellerinizi yıkarken rüzgârda savrulup suya düşen bir çiçeğin avuçlarınıza geldiği anda kokladığınız ıslaklığın verdiği haz gibi... Gün ışığının karanlık odaya perde arasından süzülen huzmesinin öpücük sıcaklığında yanağınıza değmesi gibi hissettirmeliydi. Beklemediğiniz bir anda gözünüze ilişen kumruların cilveleşmesi ile ılık ılık içinize akıttığı heyecan gibi akmalıydı mutluluk... Doğallıkla gelmeyen mutluluğun akışı önce yavaşlıyor sonra da tamamen kesiliyor. Elimizdekiyle yetinmeli ve doğal yollarla mutlu olmayı öğrenmeliydik... Doğallığa kapıldığım zamanlar mutluluğun aktığını hissetmiştim. Kanatlarını gökyüzünün sadeliğine teslim ettikten sonra ağırlığını unutup hafifleyen kuşlar gibi mutluluğa süzülüyorsunuz.
ZAMANSIZ BİR MEKÂN ‘NAYA’
Her fırsatta yemeğin aslında bir sanat dalı olması gerektiğinin altını çiziyorum. Damağın gelişiminin sınırsız hayal gücüyle şekillendiği ve bundan aldığımız hazzın reçetesinde sadece ‘Sevgi’nin barındığını da bilmemiz gerek. Yemeğin geleneğinden kullanılan malzemenin üretildiği topraklara, piştiği tencereden pişiren ellere, yemeği yediğiniz ortamın atmosferinden aynı masayı paylaştığınız dostlarınıza kadar bir bütün ve bu bütünlüğün sevgiyle oluşturduğu armonidir yemek. İnsanın yaşamla bağını kuran, bir parçası olduğu doğanın bu bütünlükle harmanlandığı ritüel de olmalıdır. Yemeği tattığınız andan itibaren zaman durmalı ve zevkin doruğuna çıkmalısınız. İşte öylesine zamanı durduran cinsten, Ankara’nın zirvesi Atakule’de lezzetin de doruğunda bir mekân ‘Naya’.
MANZARA BAHANE YEMEKLER ŞAHANE
Hürriyet Ankara’nın deneyimli gazetecisi sevgili Haşim Kılıç, Naya’yı önerdiğinde benim havalı ve pahalı mekânları yazmadığımı biliyordu. Gittim ve gördüm tabii ki. Hava ve paha güme gitmişti. Havası vardı ancak farklı bir his veriyordu. Huzur, keyif ve sadelik hisleri hâkim oldu. Ankara manzarasını gölgede bırakan şef Sercan Arslan’ın hazırladığı yemeklerin manzarası nefisti ve iştah kabartıyordu. ‘Enginar çorbası’yla başladığımız lezzet yolculuğunda ‘çilekli rokfor salatası’nın hem canlılığına hem de lezzetine bayıldım. Rosto mantar ve rosto enginar efsaneydi mutlaka tadılmalı. Ana yemekte ‘Naya filet’ ile sanatını icra eden Sercan şefin el lezzetine rastlıyor, finalde damağınızı tatlandıran ‘panna cotta ve tiramisu’ ile havalanıyorsunuz. Sevdiğinizi alıp gidin derim.
PLANT BASED (BİTKİ BAZLI) MUTFAK ‘COLD FUSION’
Endüstriyel üretilen paketlenmiş gıdanın sağlığa zararları bilimsel olarak kanıtlanmış ve ayyuka çıkmışken; hepimizin bunu bilmesine rağmen halen market raflarını eşeliyor olmamıza anlam veremiyorum. Çoğunlukla zamanı iyi kullanmak ve kendimize daha fazla zaman ayırmak adına yöneldiğimiz hazır gıdaların, aslında ömrümüzden zaman çaldığının bilincinden yoksun bir şekilde güya yaşamaya çalışıyoruz. Oysaki kendimize ayırdığımız en önemli zaman dilimi beslenmemiz ve yemeğimizle ilgili olmalı. ‘Yaşamak ve iyi beslenmek zorundayız ama buna vaktimiz yok’ dediğinizi duyuyorum. Ben de size cevap olarak bitki bazlı sağlıklı yemekler pişiren ‘Cold Fusion’ isimli mutfağı duydunuz mu derim. Sevgili ‘Deniz Ünver’ ve bitki bazlı mutfağı ‘Cold Fusion’ sizin için nefis mi nefis sağlıklı yemekler pişirip ayağınıza kadar getiriyorlar.
SIFIR ATIK, DOĞAL MALZEME
‘Cold Fusion’ mutfak; doğayla barışık, atık oluşturmayan ve geri dönüşümü önemseyen bir prensiple çalışıyor. Gluten ve şekerden yoksun pişirdikleri vegan ve vejetaryen yemeklerin lezzetini yüreği sevgi dolu şeflerinin yanı sıra öncelikle kadın olan yerel ve lokal üreticilerden elde ettikleri malzemelerin doğallığından da elde ediyorlar. Mevsimine göre kullandıkları sebzelerden hazırladıkları menüleri göz kamaştırıcı. Benim denk geldiğim gün çorbalardan ‘kerevizli detoks çorbası’, yemeklerden ‘karnabahar pilavı üzeri vegan köfte’ ile tatlılardan ‘incirli rulo kurabiye’ yanlarında içecek olarak ‘karaciğer temizleyici blend’ vardı. Kulağa sağlıklı geliyor değil mi? Siz bir de midenize indirin asıl o zaman sağlığın farkına varacaksınız. Ig. @coldfusion.com.tr adresini sağlığınız için tıklayın derim.
Paylaş