Paylaş
AZİM VE EMEK
“Ben çiçeklerin samimiyetine inanıyorum. İster tenekeye ekin, isterseniz en pahalı saksılara... Emeğiniz kadar güzelleşiyor.” (Nazım Hikmet)
Emeğin, mutlak bir karşılığı ve bir maddi kazancı vardır... Olmalı da... Emeğin, alın teri ile bir olup insan gelişimine kazandırdığı maneviyata her hâlükârda paha biçilemez... Biçilmemeli... Üzülerek söylemeliyim ki; emeğin anlamını yitirdiği dönemler yaşıyoruz... Herhangi bir şey için emek ve zaman harcamanın aptallık olarak değerlendirildiği bakış açısının yoğunlaştığı bir zaman dilimi... Hayatın uzun yolculuğunda bir yere ulaşmak için kısa ve kestirme yolları tercih etmeye başlayan bir düşünce tarzı... Ve hatta başkasının emeğini sahiplenerek, tercümesi; asıl emek verenin omuzlarına binerek sürdürülen bir yaşam felsefesinin hüküm sürdüğü zorlu bir çağı yaşıyoruz... Hoş, bu duruma felsefe denmesi abes tabii... Olsa olsa “Sömürü ile kurnaz yaşam” ve “Zaman hırsızlığı” denmeli. William Shakespeare’in “Başlangıcı birdenbire olanın sonu da çabuk gelir” sözünden anlaşılacağı üzere; emeksiz ve kurnazlıkla elde edilen kazanç odaklı yaşam biçiminin ömrü de kısa oluyor... Emek ve zaman yankesiciliğinin artması ile ortaya peydahlanan bu kısa yol kurnazları; toplumun aç gözlülükle beraber inanç ve milli duygularını kullanarak elde ettikleri sahte teveccühün farkında olsalar da sahte ve süslü kimlikleriyle bu sahteliğe karşı çıkamıyor olmaları... Ne acı değil mi?
Hürriyet Ankara’nın kuşaktan kuşağa Ankara hikâyelerinde beşinci durağımız, ismini kurucusu ‘Celal Çarhoğlu’nun Beşiktaş sevdasından alan, Ulus’ta üç kuşağın hizmet verdiği Azim Beşiktaş Döner...
İsmini, kurucusu ‘Celal Çarhoğlu’nun Beşiktaş sevdasından alan kebapçının yıllar içinde efsaneleşmesinin sebeplerinden biri de kartal sembolüyle birlikte siyah- beyaz renkler olmalı... Bir dönem başkentin merkezi olarak sayılan ve devletin önemli birimlerinin bulunduğu Ulus semtinde çalışan tüm esnaf ve memurun mutlaka uğradığı mekân, rahatlıkla Ankara’nın vazgeçilmez klasikleri arasında sayılabilir. Ulus Hali’nin hemen arkasında Hacı Bayram Mahallesi, Tahtakale Sokak’ta 1952 yılında Celal Çarhoğlu tarafından kurulan ‘Azim Beşiktaş Kebapçısı’ 72 yıldır hiç ara vermeden halen aynı yerinde aynı lezzet ve özenle hizmetine devam ediyor. İlk kurulduğu yıllarda döner kebap dahil, kebabın her çeşidini yapmasından dolayı ‘kebapçı’ olan ünvanı, sonradan sadece döner ve köfteyle sınırlanınca şimdiki adı ‘Azim Beşiktaş Döner’e dönüşüyor. Yeni nesil Ankaralılar Ulus civarına gitmediklerinden olsa gerek farkında olmadıkları bu eşsiz lezzeti kaçırdıklarından da haberleri yok. Eski Ankaralıların “Et gibi değil, döner kebabı gibi kokan döner” diye tarif ederek müptelası olduğu dönerini tattığınızda, sizin de aynı fikirde olmanız kaçınılmaz.
Fotoğraflar: Ekin Hazal DOĞRUYUSEVER
AKİF KARADAŞ (AKİF USTA)
1941 doğumlu Akif Usta, 1952 yılında kurulan ‘Azim Beşiktaş Döner’deki işine 1956 yılında 15 yaşındayken ‘tabakçı-çırak’ olarak giriyor. Bolu merkeze bağlı köyden kalkıp Ankara’ya gelen genç Akif’in hedefi bir süre çalışarak birkaç ‘teke’ alacak parayı kazandıktan sonra yeniden köyüne dönüp hem köylülere hem de rençperlik yapan babasına rüştünü ispatlamakmış. Dürüstlüğü, çalışkanlığı, işini yaparken daha iyisini öğrenmek için gösterdiği azim ve gayretle kısa sürede patronu Celal Çarhoğlu’nun gözdesi haline geliyor. İşe başlayalı henüz birkaç ay olmuşken parayı biriktiriyor biriktirmesine de ayrılıp köye döneyim derken, lokantanın döner ustası işi bırakıyor. Tabakçı çırakken bir anda patronu Celal Çarhoğlu tarafından döner ustası ilan ediliyor. “Elim kolum bağlandı... Bana sahip çıkmıştı, patronumu bırakamazdım ancak hiçbir şey bilmiyordum... Döneri sen takacaksın artık dedi ve gitti... Giden ustadan gördüğüm kadarıyla bir şeyler yapmaya çalıştım... Döneri takmıştım ancak kesmek de maharet istiyordu... Birkaç gün kalın, biraz ince derken kısa sürede doğrusunu yapmaya başlamıştım... Zamanla aklım ve mantığımı kullanarak hem kendimi hem de işimi geliştirdim.” Müşterilerden alınan olumlu yorumlar ile Akif Usta’nın dönerinin nefis lezzeti çevrede bilinir hale geliyor. Ancak, Akif Usta’nın aklı tekelerde... Bir an önce köye dönüp kendini ispatlamanın peşinde... Patron bırakmıyor bir türlü... “Ankara’nın en iyi dönerini yapıyorsun, sen kendini ispatladın” dese de inatçı teke Akif Usta gitmek için diretiyor. “Bir gün işe geldiğimde dükkânda asılı ruhsatta benim fotoğrafım vardı... Şaşkındım, beni dükkânda tutmak için ortak etmişti” dedi... Nemlenen gözlerini gizlemek için baş ve işaret parmaklarını kullanarak ovalar gibi yaptı... Ben de etkilenmiştim... Hem Akif Usta’nın hem de patronu Celal Çarhoğlu’nun birbirleri için besledikleri vefa ve sevginin kutsallığı benim gözlerimin de nemlenmesine sebepti.
DÜRÜSTLÜK, İYİ NİYET VE SABIR…
57 yıl boyunca her gün aynı heyecanla döner tezgâhının arkasına geçen Akif Usta’ya bunu neye borçlusun diye sordum. “Dürüstlük, iyi niyet ve sabır” cevabıyla kendini değil tecrübesini konuşturdu. Nefis dönerinin yanı sıra şakacı kimliğiyle de ünlenen Akif Usta’ya ve çevresine bıraktığı güzel duygulara hayranlık duymamak mümkün değil. Röportaj esnasında tesadüfen lokantada yemek yiyen orta yaşlardaki müşterisi, “Çırakken Akif Usta’yı izlemeye gelirdim, beni görünce ekmeğin içine döner koyar uzatır bir de göz kırpar şakalaşırdı” derken duyguluydu. “Memnun musun?” sorusuna cevabı beklemeden verdi Akif Usta, “Çok memnunum ve mutluyum” dedi... Eliyle işaret ederek, “Ben bu dükkânda yetiştim, çocuklarım da burada yetişti... Şimdi de torunlar yetişiyor... Daha ne isteyeyim... Allah’ın gücüne gider...” dedi. Muhtemelen 1978’de vefat eden öncesinde ise çocuklarına, “Dükkânın tamamını Akif Usta’ya devredin” diye vasiyet eden dede Celal Çarhoğlu’nun da gücüne giderdi.
RAŞİT KARADAŞ
Akif Usta’nın büyük oğlu Raşit 58 yaşında ve lise mezunu. “Kendimi bildim bileli babamın çırağıyım” derken gururunu yüzüne ve duruşuna da yansıttı.
Akif Usta, 2012 yılında emeklilik kararı alınca, kasayla birlikte, döner etinin satın alması, tedarik edilmesi, etin sinir ve yağlarından ayıklanarak hazırlanması, terbiye edilmesi ve şişe takılması işlemlerini üstlenmiş. Babası Akif Usta’dan gördüğü usul ve yöntemle hazırlık yapması yaptığı işi daha da değerli kılıyor. Raşit Usta, çocukları Kübra ve Mustafa büyüyene kadar beraber doyasıya vakit geçiremediği sevgili eşi Fatma Hanım’la birlikte çalışıyorlar. Fatma Hanım mutfaktaki işleri organize ederken, Raşit Usta kasayı idare ediyor. Bu herkes için geçerli olmalı, “Genel olarak işteki başarının aslında aile içindeki huzurdan kaynaklandığının altı çizilmeli.” Raşit Usta ile Fatma Hanım'ın birbirlerine bakışlarında saklayamadıkları aşktan bunu anlamak mümkün...
REMZİ KARADAŞ
Zanaatkâr kökenli Karadaş ailesinin ses sanatçısı üyesi Remzi, 56 yaşında ve o da ağabeyi gibi lise mezunu. “Biz babamızın çırağı olarak doğduk, başka bir meslek yapmayı hiç düşünmedik...” dedi. Ama aması vardı yüzünden okunan. “Şarkı söylemeyi de çok seviyorum” sözü içtenlikle ve nağmeyle döküldü dudaklarından. Belli ki sanatçı olmayı da en az baba mesleği kadar özümsemiş. Dükkânın et dışındaki diğer tüm alışverişleri ile müşterilerle ilişkileri üstlenmiş. Dükkâna gelen müşteriyi şarkıyla karşılayıp şarkıyla uğurluyor... Konuşkan, güler yüzlü ve sempatik davranışlarıyla müdavimlerin kalbini kazanmış gözüküyor. Bu başarısını da babasının öğütlerindeki derinliğe bağlıyor sevgili Remzi... En değerlisi de “Hayatında yanlış giden bir şeyler olursa... Önce aynaya bak ve kusuru kendin de ara” öğüdüymüş. Remzi Karadaş’ın küçük kızı Elif Naz üniversiteye hazırlanıyor ancak oğlu Ferhat ile eşi Fatma Hanım da dükkândalar.
FERHAT KARADAŞ
Ailenin dükkânda sürekli çalışan üçüncü kuşak temsilcisi Ferhat Karadaş 30 yaşında ve üniversitede üç farklı bölümden mezuniyeti var. “Neden üç bölüm?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Kafam karışıktı. İlk başlarda ata mesleğini yapmak istemedim, ancak olgunlaştıkça gerçeği gördüm... Ben buraya aitmişim... Biz kız erkek fark etmez tüm torunlar dükkânda büyüdük. Tatillerde hepimiz gelir yardım ederdik... Babalarımız ve dedemiz bize ahlaklı olmayı esnaf kültürüyle öğrettiler. Dürüstlüğü, adaletli olmayı burada öğrendik... Güvenilir ve itibarlı olmanın paradan daha kıymetli olduğuna burada şahit olduk ve oluyoruz... Amacım 72 yıldır dalgalanan bayrağı ömrüm yettiğince taşıyarak esnaflığın kazandırdığı manevi düşünceyi daha da ileri götürmek.”
Paylaş