Küçük dağları kim yarattı?

“İnsanın kendine dayanabilmesi ve boşluğa düşmemesi için kendini gerçekten sevmesi gerekir.” (Friedrich Nietzsche)

Haberin Devamı

Yeniden yeşermek ve yaşamını sürdürmek için doğadaki her şey birbirine ihtiyaç duyar... Kuş ağaca, ağaç toprağa, toprak yağmura... Peki ya insan? Ne yazık ki doğanın hiçbir bileşeni gelişmek ve yeşermek için insana ihtiyaç duymuyor... Özellikle de içinde sevgi olmayanına... Ve hatta mümkünse çevrede insan olmasın istiyor... İnsan ise nefes alıp, hayatta kalabilmek için doğanın tüm bileşenlerine zaten muhtaç. Farkında değil ama en çok da kendine muhtaç aslında... İnsan olabilmek ve insani duyguları öğrenmek için... Kendini sevmeye, kendiyle barışmaya ve kendini anlamaya muhtaç... Empatiye, dürüstlüğe ve saygıya da haliyle... Her şey kendini sevebilmesiyle başlıyor... Çünkü içinde olmayan şeyi başkasına veremez insan... Küçükken, büyüklerinin verdiği sevgiyle ayağa kalkıp yürüyor. Büyüdüğünde küçüklerinden aldığı sevgiyle ayakta durabilmeyi başarıyor. Basit anlamını karmaşık hale getirip, ego, hırs ile sanal zevkleri önceliyor ve asıl anlamından uzaklaşıyor. Sevgi almadığı zaman, vermiyor da... Oysaki anlam “sevgi” kadar basit ve doğal... Yüzeyselliğe alışkın bakışlar, derindeki gerçek insanı görmek için sevgiye ihtiyaç duyar. Unutuyoruz! Mutluluğun anahtarını ararken benliğimizi kaybediyoruz! Ve onu bulmak için savurduğumuz başka değerlerimizi de... Manevi ve ahlaki değerlerimize yeniden kavuşmak ve boşluğa düşmemek için en çok kendimize yaslanmalıyız. Sonsuz evrende zerre kadar yer tutmayan dünyada yaşayan bizlerin “Küçük dağları ben yarattım” kibrini bırakıp, içimizdeki sevgiyi harekete geçirerek “insan” olduğumuzu hatırlamak çok mu zor?

Haberin Devamı

HATAY ‘TEPSİ KEBABI’

Küçük dağları kim yarattı

Ramazan başlamadan önce Hatay’ın meşhur künefesinin 'Antakya Künefesi' adıyla coğrafi işaret alması ve Avrupa Birliği tarafından tescillenmesi ile ilgili güzel bir haberi duyurmuştum. Bu haberi yapmak için Hürriyet Ankara’nın deneyimli muhabiri sevgili Haşim Kılıç’la birlikte gittiğimiz 'Hattena Hatay sofrası'nda künefenin yanı sıra birkaç şeyin tadına bakmış ancak aklım 'Belen tava ile tepsi kebabı'nda kalmıştı. Bu durumu bilen Hattena’nın sevgili şefi Yusuf, iftara da çağırdı. İftariyelik olarak masaya dizdiği nefis mezelerin tadını biliyordum ancak bir daha yemenin keyfine vardım. Asıl keyif ise 'Tepsi kebap' ve ardından 'Belen tava'nın gelişiyle katlandı. Çok zengin geleneksel mutfak kültürüne sahip Hatay’ın, bu kültürü sürdürebilmesi için bu yemeklerin sürekli pişmesi gerektiğinin farkında olmamız gerekiyor. Hatay kültür mutfağının Ankara’daki temsilcisi Balgat Süleyman Hacıabdullahoğlu Caddesi’ndeki  'Hattena Hatay Sofrası'na arada sırada uğramak da size düşüyor.

MARDİN KONAĞI

Haberin Devamı

Küçük dağları kim yarattı

Mardin Eğitim Vakfı’nın (MAREV) Birlik Mahallesi’ndeki çok amaçlı binasının en üst katında yaklaşık 5-6 yıldır sadece Mardin yemekleri pişiren ve ismi de 'Mardin Konağı' olan bir restoran var. Cadde üstü ya da herhangi bir popüler AVM’nin içinde olmayan bu restoranın varlığından haberdar olmayabilirsiniz ancak Mardinlilerin yanı sıra, midesine düşkün ve hatta farklı kültürlerin mutfağını deneyimlemek isteyen Ankaralılar haberdar. Mardin Konağı’nın kadın şefi sevgili Sümeray’ın ellerinden içli köfte, etli dolma, kaburga dolama ve kibe mumbar yemek ayrıcalıklı bir durum. Geçenlerde iftara gittiğimde Sümeray’ın halen mutfakta olduğunu yediklerimin lezzetinden anlamak zor olmadı. İçli köfte, etli dolma, güveç, kaburga dolma ve lüle kebap vardı. Kültür mutfaklarının lezzetleri yazmakla olmuyor, tatmak gerekiyor. Ramazan bitmeden iftara, biterse de keyiflenmeye gidin.

01 ADANA

Haberin Devamı

Küçük dağları kim yarattı

Sancak Mahallesi Tiflis Caddesi’nde yirmi yılı aşkın süredir Adana usulü kebap ve et pişiren 01 Adana’ya gitmeyen damağına düşkün Ankaralı çok azdır. Neredeyse klasikleşmiş lokantanın müdavimleri de klasik sayılıyor artık. Müşteri olarak 01 Adana’yla neredeyse özdeşleşmiş, kardeşim Mehmet iftara götürdü. Yeğenlerim Nezir ve Karahan, fındık lahmacun ve küşneme şiş tutkunuymuşlar, gömüldüler. Çorba, çiğ köfte, lahmacun güveç ve pilav önden geldi. Karışık et tabağında Adana kebap, kaburga ve küşnemeden şiş vardı. Finalde gelen kabak tatlısı şahaneydi, epeyce yedim buna rağmen baymadı.

SULTAN’IN MAKARNASI

Küçük dağları kim yarattı

Çubuklu Sultan Abla haftada birkaç gün anneme uğrar. Elinin lezzetli olduğunu daha önce pişirdiği böreklerden biliyorum. Bir defasında hazırladığı el açması makarnayı ballandıra ballandıra anlatınca yapıştım ve pişirmeden bırakmam dedim. Hamuru yufka gibi açıp kare kare kesti. Ortasına önceden soğanla birlikte kavurduğu yağsız kıymayı koyup üçgen gibi kapadı. Boyutlar bayağı büyüktü, haşlayıp üzerine sarımsaklı yoğurt ve salça sos döküp önüme koydu. Tadı şahaneydi “E bu mantı” dedim, “Hayır kıymalı makarna” dedi.

Yazarın Tüm Yazıları