Paylaş
Fırtınalar kopuyor içimizde, bir savaş hali adeta. Savaşın bir tarafında sevgi ve merhamet gibi tanrısal duygular barındıran “vicdan” varken, diğer tarafında ego ve kibir benzeri bencil yaklaşımların vücuda soktuğu duygular var; bunların bütünsel haline halk dilinde “Şeytan” deniyor. Her iki tarafın kendine göre farklı silahları, taktikleri ve maharetleri var tabii ki; ancak iki tarafın da odaklandığı ortak ve tek hedefi var, o da “Mutluluk”. Şeytan zevk noktalarından yola çıkarak geçici mutluluklarla insanı ayartırken, vicdan ise sabır ve huzuru kullanarak mutluluğu sürekli kılmanın peşinde. Şeytan kolay ve kısa yollarla mutluluğu vaat ederken, vicdanın uzun ve meşakkatli yolları pek rağbet görmüyor. Şeytanın göz alıcı görüntülerle boyadığı yaşamın albenisine kapılmak kolay gelince, vicdanın tüm çıplaklığıyla göz önüne serdiği gerçek hayata bakmak zor geliyor. Gerçeklerden sakınmak için şeytanın uydurduğu geçici mazeretlere sığınmanın, aslında vicdanı oyalamak olduğunu bildiği halde; asıl gücün rahatsızlık duyduğu şeylere tepki vermek olduğunu görmemesi ve hatta kendini kandırmasını hangi kişilik gurubuna koymak gerekir emin değilim; ancak gerçeklere göz yummanın, görmezden, duymazdan gelmenin zayıflık olmadığı gayet açık. Henüz oturmamış bir karakter ya da kişiliğin kendi çıkarına dayadığı kötücül bir niyetin vücuda gelmiş hali olduğuna itiraz etmezsiniz sanırım. Seçim sizin!
BALCAN KEBAP
İddialı olacak ama tüm güneydoğulular hatta ülkede midesine ve ağız tadına düşkün herkes ‘balcan’ın iyisini yemek için bu dönemi bekler. Fırat Nehri’nin Birecik kıyılarında yetişen balcan diğer adıyla “Mezra Patlıcanı” çekirdeksiz, pamuk gibi yumuşacık içi ve gizemli lezzetiyle tadını bilen herkesi mest ediyor. Dönemi geldiği aklıma gelince Büyükesat’taki “Efsane Kebapçı” Selçuk ustayı arayıp “Geldi mi?” diye sordum, cevabı yetti. Ertesi gün sevgili dostum Vakur’la soluğu Urfalı efsane baba-oğul kebapçılar Ahmet ve Selçuk usta’nın dükkânında aldım. Belli ki harlı ateşin üzerindeydi, dükkâna girmeden kokusunu almak iştahımı da harladı. Ocakta pişiren Ahmet usta’nın babacan bakışlarıyla selamlaştıktan sonra, Selçuk ustanın sürekli gülümseyen yüzüyle karşılaşmak mezra patlıcanına olan sevincime keyif kattı. Patlıcanlının pişmesini, ardından terlemesini beklerken önden “Yağlı kara” atıştırdık ama lezzetten bayılmamalı balcanlıyı beklemeliydik. Sonunda geldi tabii, bu sefer finaldi ve bayılmamak için çabamız yoktu, mezra patlıcanı şahaneydi. İki bilemedin iki buçuk aylık dönemi var, geç kalmayın mutlaka gidin.
ATAKULE’DE “LOUNGE”
Lounge salon demek. Dinlenmek, aylaklık etmek anlamına da geliyor. Atakule’nin Çankaya caddesi üzerine denk gelen kısmında yeni açılan hem botanik bahçesi hem de Ankara manzaralı “Lounge” Cafe, aylaklık etmek için biçilmiş kaftan. Yaşları 40-50 civarı olanlar o mekânın çok eski halini “Tutti’s” olarak hatırlayacaktır. Manzarasının yanında eşlikçi olarak alabileceğiniz farklı meyvelerden hazırladıkları kokteylleri ve atıştırmalıkları şahane. Peynir tabağına gerçekten bayıldım, nefis içeriğinde; bana göre Türkiye’nin en iyi peynir üreticilerinden “Tangala” ile “Napoli Antica”nın nefis peynirleri var. Hem size, hem manzaraya hem de içkinize yarenlik eden atıştırmalıkların arasında füme etlerden hazırlanan tabakla, Uzak Doğu mutfağının eşsiz lezzeti suşi de var. Bağlı oldukları kardeş restoran “Green dream’s”in aquafonic yöntemle doğal ve ilaçsız ürettiği sebzelerle hazırlanan yeşil salataların hem rengi hem lezzeti baktığınız manzaranın yeşiline de uyumlu, gidin hem nostalji yapın görün hem de yeşil görün derim.
KABURGA-YE
Bayram dolayısıyla herkes gibi ben de sevgili yakınlarımı görmek ve tabii ki özlediğim yemeklerinden yemek için memlekete gittim. Mardin’in bayramda en çok pişirilen revaçta yemeği kaburga dolması. Arapçasını özellikle başlığa (Kaburga-ye) yazmak istememin sebebi sizi yemeğe teşvik etmek içindi. Genellikle kuzunun kaburgasından hazırlanan dolmayı pişirmek de maharet hatta sanat gerektiriyor. Şimdilerde sadece yemeyi tercih eden yeni neslin de en çok sevdiği yemek olan kaburga dolmasının bir başka özelliği; herkesi sofrada buluşturabilen nadir geleneksel yemeklerin başında geliyor olması. Kuzenim Serdal’ın sevgili eşi Hilal yine kolları sıvamış ve o leziz elleriyle kaburga dolmasını pişirmiş, bu benim için ayrı bir mutluluk oldu tabii ki. Pişirdiği her şeyi geleneğine uygun pişirebiliyor olması beni daha da iştahlandırıyor. Restoranlarda bulursanız yiyin ama lezzet evdeki Mardinli kadının pişirdiği gibi asla olmuyor.
Paylaş