Hassasiyet mi, hayat mı?

“Hepimiz kendi dışımızdaki koşulların tutsağıyız...” (Fernando Pessoa)

Haberin Devamı

Kendinizle muhakemeye oturduğunuz oluyordur mutlaka... Bu muhakeme esnasında kendinizle çeliştiğiniz de olmuştur elbette. Ama sonuç çıkardınız mı? Emin değilim... “Aşırı mı hassasım yoksa hayat mı dayanılmaz bilmiyorum...” Vincent van Gogh’un sorduğu bu sorunun cevabını verebilecek var mı, inanın onu da bilmiyorum. Kafama takılmasından ziyade, cevabı olup olmadığı konusunda da ciddi endişelerim var. Bu sorunun cevabını bulabilmek adına günlerdir kendi kendime düşünmenin yanı sıra, nazımın geçtiği sevgili dostlarıma da soruyorum. Herkes hassas değil tabii ki... Kimi soruyu... Kimisi beni garipsedi. Bir kısmı “Ben de bilmiyorum” dediğinde cevabı kaçamaktı... Belki de hak verdi... Bir kısmı “Nereden çıktı şimdi bu” dedi içerledi... Bazısı Van Gogh’un bu ve buna benzer soruların içinden çıkamadığından ve intiharından bahsetti... Tüylerim ürpermedi desem yalan olur... “Fazla kurcalama” diyenlerin yanında soruyu yumuşatarak cevap vermeye çalışanlar da vardı... Farklı cevaplar verdiler... Verdikleri her cevapla birlikte yeni bir soru ortaya çıkıyordu... Her soru yeni bir bilinmezlikle birlikte yeni bir soru ve bakışa kapı açıyor. Her soru aslında görmezden geldiğimiz birçok sorunun da cevabı. Korkularımızın, zihnimize kilitleyerek cevapsız bıraktığı bir tomar bilinmezlik ve bu bilinmezliklerin ruhumuzu içerisine soktuğu kısır döngüyü yeni yollara çıkarıyor... Düşündükçe verdiğimiz cevapların yetersiz ve eksik kaldığının farkına varıp bir daha gözden geçiriyoruz... Ve her seferinde hayata farklı bir bakış açısıyla bakmanın verdiği şaşkınlığa bürünüyoruz... Ne dersiniz... Kurcalasak mı?

Haberin Devamı

PİZZANIN MAESTROSU  ‘ATEŞ TEZER’

Hassasiyet mi, hayat mı

Müzik ve yemek birlikteliğinin nefis sonuçlar verdiğini söylemeye gerek yok sanırım. Yemeği yerken ya da pişirirken duyduğunuz melodinin ruhunuzu dinginleştirerek yaptığınız işi tüm bedeninizle hissetmenizi sağladığını da biliyor olduğunuzu düşünüyorum. O halde bir adım öteye gidelim: “Bir müzisyenin ellerinden yemek yediniz mi hiç?” Mesela gitarın tellerine beş parmağıyla ayrı ayrı dokunabilen ellerden... Piyanonun tuşlarına basarken zihinden ayrılıp kalbe bağlanan parmaklardan... Ya da sevgili dostum “Ateş” gibi, tuttuğu bagetlerle hizaya koyduğu notaları incitmeden davula vuran ellerden... Boğaziçi Üniversitesi İşletme mezunu, caz bateristi Ateş Tezer; yüksek lisans bahanesiyle gittiği New York, onun için müziğini geliştirme ve dünyaca ünlü caz ustalarıyla birlikte çalışma fırsatı yaratmış. Anlaşılan o ki; New York müziğini geliştirmenin yanı sıra damak tadının da gelişmesini sağlamış olmalı. Çeşme’nin Ovacık Köyü’ndeki çiftlik evine gittiğimde bahçesinde yetiştirdiği sebzelerden hazırladığı yemek ve pizzaları tadarken aslında denek olduğumun farkında bile değildim... Her seferinde farklı lezzetler tattırıp “Nasıl olmuş” diye sormaya başlayınca kafasında tasarladığı şahane fikrin, kendi elleriyle yemeklerini pişirdiği butik bir “Kır Lokantası” yani “Leaven Ovacık” olduğu ortaya çıkıyordu.

Haberin Devamı

PİZZA ROMANA VE LÜBNANLI HUMUS

Hassasiyet mi, hayat mı

Roma usulü pizzaya “Pizza Romana” deniyor. Dikdörtgen ya da oval olarak açılan ve kare kare dilimlenen “Romana”nın hamuru Napolitan pizzaya göre daha çıtır çıtır. Yerken hem üzerindeki sosu hem peyniri hem de ekmeğinin lezzetlerini ayrı ayrı alabiliyorsunuz. En azından ben öyle düşünüyorum... Yanına alacağınız “Fena kırmızı” renkli içeceğin ne olduğunu söylememe gerek yok sanırım... Sevgili Ateş Tezer, Romalı pizzayı Lübnanlı humusla eşleştirmiş ve şahane birliktelik doğmuş. Klasik humusu müzisyen diline göre uyarlayarak sebzesini, zeytinini, humusun yüzeyine döktüğü zeytinyağını, yanına kendi elleriyle açtığı küçücük pitaları koyarak oluşturduğu armoniyi duymanız ve duyumsamanız gerek. Tatildeyseniz... İzmir, Çeşme ya da Alaçatı fark etmez istikametiniz “Leaven Ovacık” olsun.

Haberin Devamı

‘SALT’  MANZARA

Hassasiyet mi, hayat mı

Mutlak manzara da diyebiliriz... İranlı genç ressam “Vafa Almasi”nin Farabi Sokak’ta bulunan “Tosca Sanat Galerisi”nde açtığı sergiyi dolaştığımda hissettiklerimle aynı duyguların, ressamın manifestosunda da tarif edilip yazıldığını görünce çok etkilendim. Galeride gezinirken birdenbire kendimi kırsalda yol alan bir trenin penceresinden bakarken bulunca önce ürktüm sonra hoşuma gitti ve yolculuğun büyüsüne bıraktım kendimi. Akan zaman ve manzaralar ile birlikte baktığım resimler değişmesine rağmen bir süre sonra her görüntünün sabitlenerek zihnime yerleşen gerçekliğinin soyuta dönüşümü ile irkildim ve kaygılandım. Sanki içinde bulunduğum zamandan uzaklaşmış hissine kapılmış ve boşlukta gibiydim... Bunların hepsi manifestoda yazıyordu... Aynılarını izledim, hissettim. Sergideki her resmin duygusu farklı seyahatlere çıkarırken, görünmeyen iç dünyanızın da hareketlendiğini hissediyorsunuz. Gidip ruhunuzu gezintiye çıkarmanızı öneririm.

Yazarın Tüm Yazıları