Paylaş
SORU: “Hayata karşı borçlu muyum, alacaklı mıyım?” Son yıllarda doğallığımızı gittikçe yitirdiğimizi düşünüyorum. Evet... doğallığımıza mutlaka etkisi vardır ancak tükettiğimiz hormonlu gıdaların endüstriyelleşip doğallığını kaybettiğinden bahsetmiyorum. Biz insanların giderek doğallığından uzaklaştığını söylemek istiyorum. Yeni yıl yaklaşıyorken insanların mutluluk endeksini doğrudan etkileyecek hediye alışverişinden elde edeceği ‘bir parça mutluluk’ heyecanına kapılmasının doğallığı konusunda endişeliyim. İnsanlar eskiden de yakınlarına ve sevdiklerine hediye alırlardı elbette. Aldıkları hediyenin maliyeti asla önemsenmez ‘hatıra’ olarak saklanabilmesi, yani manevi yoğunluğunun yüreği ısıtan cinsten olması önemliydi. Hediye vermekteki amaç karşıdaki kişiyi mutlu etmek değildi, mutluluğu paylaşmaktı. Sözgelimi hediye bir kitapsa eğer, söylenmese bile hediyenin anlamı belliydi; ‘ben bu kitabı okudum ve çok sevdim, sen de oku, hakkında konuşalım’ demekti. Bu davranış biçimi; bir samimi iletişim kurma yöntemi, duygu alışverişi ve mutluluğu paylaşma vaadiydi aslında. Şimdilerde bu tür doğal yaklaşımlara rastlamak çok zorlaştı. Hediyeler karşıdaki kişinin maddi manevi gücüne göre seçiliyor. Hediye alınacak kişiyle iletişim kurma düşüncesi var tabii ki; ancak ‘kaz gelecek yerden tavuğu esirgememek’ için hediyenin ve maliyetinin geri dönüşünün garantisi de önem kazandı. Benimle hemfikir olduğunuzu biliyorum. İnsanların birbirleriyle kurduğu samimiyetten uzak menfaat çıkar ilişkilerini gördükçe midenizin bulandığını da söyleyebilirim. O halde hemen aynanın karşısına geçin ve kendinize paragrafın başında yazdığım soruyu sorun. Acele etmeyin biraz düşünün isterseniz. Cevabınızın samimiyetinden eminseniz cevap verin, hangisi? Aslında verdiğiniz her iki cevap için de vay halinize, bu konuyu iyice düşünün, zira sorununuz ciddi.
TARSUS YEMEKLERİ
Mersin’e bağlı bir ilçe olmasına rağmen; Tarsus’un kültürel yapısı, başta Mersin olmak üzere tüm Çukurova bölgesini de etkisi altına almayı başarmış. İnsanlarının yaşam tarzları ile çok kültürlülüğün ve geleneklerin günümüze kadar korunmuş olması, geçmişindeki kadim ortak yaşamın derinliğinden olsa gerek. Geçmişten gelen aynı hoşgörü ve derinliğin yemeklerini de etkilemiyor olması mümkün değil tabii ki. Geleneksel yemeklerin kayıt altına alınması, bir nevi geçmiş yaşamların da arşivlenmesi anlamına geldiği için fazlasıyla önemsiyorum. Tarsus gönüllüsü Sevgili Nuray Okyay’ın ‘Anılarla Tarsus Yemekleri’ isimli kitabına göz gezdirirken, yemeğin aslında hayatın bir parçası değil hayatın ta kendisi olduğunu yeniden fark ettim. Nuray hanımın büyük bir aşkla bağlı olduğu Tarsus’taki yaşamından duyguları ve dinlediği hikâyelerini birebir deneyimlediği ağız tadıyla birlikte hazırladığı kitap tüm kitapçılarda var, kütüphanenize yakışacaktır. Kitapta gezinirken, Musevi, Hıristiyan ve Müslüman nüfusun geleneklerini harmanladığı mutfak kültüründe sevgi, saygı ve hoşgörünün eşsiz denebilecek damak zevkinin oluşmasındaki derin izlerine rastlayacaksınız.
METİN BABA
Aylar önce tadına bakıp vurulduğum, ‘fıstıklı rulo helva’nın mucidi Ankara’mızın bilim yuvası ODTÜ Kimya Mühendisliği mezunu Metin Okyay, aynı zamanda yukarıda yemek kitabından bahsettiğim Nuray hanımın da sevgili eşi. Nuray hanım bana kitabını yollarken yanına yarenlik etsin diye sevdiğim rulo helvadan, tahin helva ve Antalya Manavgat mahsulü yerli susamdan elde edilen tahin de yollamış. Metin bey Tarsus’ta babasıyla birlikte geçirdiği 50 yıllık helvacılık tecrübesini şimdilerde elektronik mühendisi oğlu ve işletmeci kızıyla birlikte sürdürmek için ‘Metin Baba’ adıyla yep yeni bir sayfa açmış. Ürünlerin hepsinde özen, emek ve tecrübenin damağa bıraktığı ayrıcalığı hissettim. Lezzetlerde Tarsus’un kadim geçmişine yakışır derinliğin de olduğunu fark ettiğimde aslında hoşgörü kültürünün kazandırdığı insana ve yemeğe duyulan saygı ağız tadıma yansımıştı. Fıstığın helvaya aşkını merak ettiyseniz www.metinbaba.com.tr adresine göz atın, gözlerinize inanamayacaksınız.
PAZI SARMA
Kalsiyum deposu olması nedeniyle, aslında kışın en yoğun tüketmemiz gereken sebze olmalı pazı. Yılbaşı sofrasına da çok yakışacağını düşündüğüm ‘pazı sarma’ya ben şahsen bayılıyorum. Annemin eline en çok yakışan yemeklerin de başında geliyor. Pirinç, tuz ve karabiberle birlikte, dilerseniz kuşbaşı et veya kıyma ama arasına biraz kuyruk yağı parçacıkları serpiştirmeyi unutmayın. Annem kullanmıyor ama kimisi salça koyuyor, ben salçanın yemeğin tadını bozduğunu düşünüyorum o yüzden tavsiye etmem. İçini iyice harmanladıktan sonra, yıkadığınız pazıları sıcak suya koyup yumuşatın ve üçgen şekilde yani ‘bohça’ gibi sarın. Dibine kaburga parçaları yerleştirip aralara bol sarımsak taneleri ile beraber tencereye dizin. Tanelerini suda beklettiğiniz sumak suyunu süzün, üzerine dökün ve ateşe verin. 1-1.5 saat pişmesi yeterli, afiyetle yiyin.
Paylaş