Paylaş
Şayet Dostoyevski, “İyi insan bir kâse çorba pişirip önünüze koyduğunda gözlerinin içi gülen kişidir” deseydi ona yine katılacağınızı biliyorum. Peki... Sevdiğinizin elinden sıcak bir çorbanın verdiği hazzı düşündüğünüzde aklınıza gelecek ilk kelime ya da duygu ne olur diye sorsam ne dersiniz? Bu soruyu duyduğunuzda düşünmeye başladınız, bununla birlikte yüzünüzde hafif bir tebessüm oluştu, ardından yanağınıza gamze gibi bir gülümseme yapıştı. Ve bahse girerim şu anda gülümsüyorsunuz. Aklınıza ‘huzur’ geldi çünkü... Hemen arkasından ‘sevgi’yi düşündünüz... ‘Mutluluk’ tüm damarlarınıza yayıldı ve derin nefesle iyice pekiştiriyorsunuz. Yanılıyor muyum? Çorbanın insan sağlığına ve psikolojisine çoğunlukla iyi geldiğini hepimiz biliyoruz. İlk kaşıkta yudumladığınız huzur, içinizi kaplarken, ikinci kaşıkta yüreğiniz sevgiyle doluyor, üçüncü kaşıkta çorbanın verdiği mutluluk tüm vücudunuzu ele geçirip gevşetince adım adım rahatlıyorsunuz. Önce derin bir ‘Ohhhh’ ile huzurun dışa yansıması dilleniyor, sonra da ‘sevgi ve mutluluk’ bir arada ‘Ohh bee’ ile kavuşmanın nidasını dışa vuruyor. Kaşık kaşık huzur, sevgi ve mutluluğu kim istemez?
1-BEYKOZ İŞKEMBE
ÇORBASINDA 'AFİYET, LEZZET VE HÜRMET’ VAR
'Beykoz’ ismine aldanmayın, kendisi yüzde yüz Ankaralı. İstanbul’un meşhur Beykoz usulü paçasını Ankara’da pişirerek ünlendi. İstanbulluların Beykoz usulü paçayı yemek için Beykoz’a değil Ankara’ya gelmelerini sağlayan çorbacı dersem abartmış olmam. İlk olarak 1992 yılında Hoşdere Caddesi’nde dört kardeşin birlikte kurduğu Beykoz Paça-İşkembe’ye 1998 yılında Gölbaşı ile 2020 yılında Ümitköy restoranları eklendi. Şubeleşmiş olmasına rağmen açılan her restoranın başında ‘Emeni’ kardeşlerden birinin durduğu düşünüldüğünde ‘aile işletmesi’ statüsü ile birlikte ‘afiyet, lezzet, hürmet’ sloganı sürüyor. İlk açıldığı dönemlerde müptelası olduğum İnegöl köftesi ile tencere yemekleri halen Ankara’nın en iyilerinden. Şef Harun Çınar’ın deneyimli ekibiyle pişirdiği ve Beykoz’un sadece Ümitköy şubesine has ‘Kelle, ayak paça, ilik suyu ve tereyağı’ ile pişen ‘Beykoz spesiyal’ tam bir efsane. Çok seveceksiniz.
2-RUMELİ İŞKEMBECİSİ
‘ÇORBANIN BEYEFENDİSİ’
Rumeli İşkembecisi’nin kurucusu ‘Hamdi Özden’ 1938 yılında Kosova’dan Ankara’ya göçen bir kasabın 17 yaşındaki oğlu. 1945 yılında ilk olarak Balkanlar’a has işkembe çorbasını Hamamönü’nde açtığı lokantada pişiriyor. O gün bugündür Ankara’nın ilk ve en eski işkembe çorbacısı olarak anılıyor. Zaman içerisinde farklı semtlerde hizmet veren ‘Rumeli’ şimdilerde kardeşlerden ‘Kemal Özden’in durduğu ve 1968 yılında Bayındır Sokak’ta açılan lokantası ile ‘Yavuz Özden’in başında olduğu 1992 yılında Bestekâr Sokak’ta açılan ‘Rumeli İşkembecisi’ ile yoluna devam ediyor. Geleneksel lokantacılığın bir okulu konumundaki ‘Rumeli’nin aşçıbaşısı ‘Arif Akat’ tam 35 yıldır ve çekirdekten yetişmiş. Restoranın şefi Bayram Duman’ın babası Duran Şef de ‘Rumeli’den emekli. Restorana girdiğinizde öncelikle 80 yıla dayanan tecrübe ve saygının ‘beyefendi’ duruşunu görüyorsunuz, ardından en leziz çorbaların kokusu yayılıyor.
3-BAŞKENT İŞKEMBECİSİ
‘NOSTALJİK ÇORBACI’
‘Nostaljik’ dememdeki kasıt Ankara’nın yakın tarihinde önemli bir yeri olmasından kaynaklanıyor. Eskiden ‘Büklüm Sokağı’ bilenler sokaktaki ünlü mekânları da hatırlayacaklardır. Ankara’nın birkaç büyük otelinden biri olan meşhur ‘Dedeman Otel.’ Diğer ünlü mekân ise bir dönem ünlü ses sanatçılarının alt kadrosu ile birlikte ‘assolist’ olarak sahne aldığı ‘Başkent Gazinosu’ydu. Dedeman’ın hemen karşısında da ‘Başkent İşkembecisi’ vardı. Gazinodan çıkan ünlü sanatçılar ile gazinoya giden şık giyimli dinleyiciler çorba içmek için soluğu Başkent İşkembecisi’nde alırlardı. Yıllar önce Büklüm Sokak şubesini kapatan işletmeci ‘Turgut ailesi’ 1980 yılından bu yana Demetevler, Bağdat Caddesi’ndeki yerlerinde geleneği sürdürüyorlar. Köklü müdavimlere sahip işkembecinin yoluna devam etmesi, Ankara’nın geleneksel lokantacılığı açısından bir şans. Aşçı başı Memduh Usta’nın pişirdiği ‘beyaz şırdan’ nefis. Mutlaka tadın.
4-EZE HAŞLAMA
ÇORBALARA FISILDAYAN ADAM ‘RACİ USTA’
Yıllarca kasaplık ve et toptancılığı yaptıktan sonra sevgili eşi Sevgi Hanım’la birlikte Birlik Mahallesi’nde lokantacılığa başlayan Raci Gündeş et yemeklerine olan tutkusunu müdavimlerine de aşılamış. Ankara’da sığırın kuyruk sokumunu pişirerek ‘pöç haşlama’yı icat eden, her derde deva ile hastalıklara şifa sağlayan adam Raci Usta, çorbalarla da haşır neşir. Kendi elleriyle ayıklayıp yine kendi elleriyle pişirdiği kuzu ayak paça, dana ayak paça ile kelle paçalar çok leziz. Ankara’da başka yerde bulamayacağınız Erzurum usulü büryan çorbasına bayıldım. İçerisinde ‘bulgur, pöç eti ile tereyağı’ bulunan çorbanın üzerine serpiştirilen taze biberiye ve kekiği de kendi bahçesinde yetiştiriyor. Tam bir aile sıcaklığında, Raci Usta’nın fısıldadığı çorbalar İncek Mahallesi’nde oğlu Mert’in durduğu lokantasında da mevcut.
5-KARDEŞLER BOL KEPÇE LOKANTASI
‘SALAŞ VE LEZİZ’
Geleneksel ve ‘bol kepçe’ deyimine yakışır salaşlık ve sıcaklıkta bir kasaba ‘esnaf lokantası.’ Eskiden Anadolu’da neredeyse her kasabanın bir ‘bol kepçe’ esnaf lokantası olurdu. Etimesgut’un da eskiden bir kasaba olduğu düşünülürse böylesi bir lokantanın o zamanlardan kalma olduğu düşünülebilir. Erkenden kalkmanın zorunlu olduğu işler yapan insanların sabah kahvaltısındaki mutlak yiyeceği sıcak bir çorbadır. Bu kültürü sürdüren ‘Kardeşler Bol Kepçe Lokantası’ çorbanın her türlüsünü pişiriyor. Mercimek, ezo gelin de var, işkembe, kelle paça, çürük de var. Sakatat çorbalarını kardeşlerden ‘Bayram Usta’ pişirirken, tencere yemeklerini ev kadını ‘İnci Altıntop’ ile yardımcısı ‘Birsen Demirdağ’ pişiriyor. Geleneksel, salaş ve kasaba havası istiyorsanız Etimesgut’a gidiniz. Çorbalar ve yemekler gerçekten de ‘bol kepçe.’
Paylaş