Paylaş
Dile kolay, yaklaşık 10 yıldır Celine markası altında önemli işlere imza atarak büyük devrim yapan baş tasarımcı Phoebe Philo ile yollar ayrıldı...
Onun yerine ise bir başka moda devi Yves Saint Laurent’te dört yıl başarılı işlere imza atmış, Hedi Slimane geldi.
Ee tabii, moda dünyası bu değişimi konuşurken, asıl merak edilen Celine markasının yeni baş tasarımcı Hedi Slimane ile çıka(ra)cağı ilk koleksiyondaydı.
O koleksiyon, eylül ayında görücüye çıktı. Ve, benim bu yazıyı yazma nedenim tam da bu koleksiyondan sonra yaşananlar neticesinde gelişti.
Neden mi?
Çünkü, giden/gönderilen Phoebe Philo; minimal, sade, çalışan, güçlü ve konforuna düşkün maskülen kadın imajını ön planda tutarak markaya büyük ivme kazandırmış, marka tarihinde büyük devrim yapmıştı.
Yerine gelen Hedi Slimane imzalı ilk koleksiyonda ise Celine markasının minimal çizgileri yok sayılmış, ‘glam rock’ bir sitil getirilmişti. Haliyle bu değişim, Celine tutkunlarının gözlerinden kaçmadı.
Yaşanan bu değişiklik karşısında moda tarihinde ve dünyasında bir ilk gerçekleşti. Celine markasının tutkunları sanki ağız birliği yapmışçasına sosyal medyada tepkilerini dile getirmek için harekete geçti.
#bringbackphilo yani “Philo’yu geri getirin” anlamındaki hashtag ile adeta ortalığı aya kaldırdılar, kaldırmaya da devam ediyorlar.
Gelelim, kıssadan hisseye.
Bu olay aslında bize, moda dünyasında tasarımcının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Hatta sıkı durun, size bir bilgi daha vereyim.
Eski tasarımcı Phoebe Philo’nun eski tasarımlarının fiyatları, ikinci el lüks ürünler satan online sitelerde yüzde kırk artmış durumda.
Yani Celine markası takipçileri yeni tasarımcı Hedi Slimane’ye karşı çok büyük ve güçlü bir karşı duruş sergiliyor. Şimdi tüm gözler Celine yöneticilerinde.
Bakalım, önümüzdeki günlerde bu tepkiye nasıl bir cevap verecekler.
Son olarak şunu de eklemekte fayda var:
Markalar ne kadar “güç bizde” de deseler; günümüz dünyasında tüketiciyi göz ardı etmek büyük hata olur.
RAGIP ÇEVİRGEN İLE 5 SORU 5 CEVAP
Kovboy bot zamansız ve tüm zamanların botudur... Türkiye’de kovboy bot ve çizmeleri ile bir anda dikkatleri üzerine çeken Ragıp Çevirgen ve sevgili eşi Müge Çevirgen’in güzel hikâyelerinin yanı sıra stili, modayı konuştuk.
1-FootCourt hikâyesi nasıl başladı?
* Eşim ve ben, aslında mühendisiz. Üniversite sonrası işletme yüksek lisansı için New York’a gittim, hem okudum, hem de çalıştım. Kurumsal hayat bana uymuyordu. Alışveriş merkezinin yemek katında (Food Court) yemek yerken, bir kişi dikkatimi çekti. Takım elbise altına kovboy çizmesi giymişti. On saniye içinde iş planım, markam, satış yapacağım pazar... Her şey netleşmişti. Markamın FootCourt olması, üreteceğim ürünün kovboy botu olacağı ve pazarın da Amerika olacağı o an belli oldu.
2-Ayakkabı alırken nelere dikkat edelim?
* Bu, müşteri önceliklerine göre değişir ancak ayakkabıda benim ilk baktığım, içi-dışı deri olması, ama özellikle içi, yani ayağımın direkt temas ettiği bölge deri olmalı. Neden mi deri? Çünkü organik. Konuyu açmam gerekirse, öncelikle ayağınızın nefes almasını sağlar, ayak ölçülerinize uygun olarak genişler ve şeklini alır. Bunlar ilk aklıma gelenler.
3-Kovboy botları bu sezon çok trend. Siz zamansız buluyor musunuz?
* Üç-beş sene önce giydiğiniz giysiyi bu sene giymiyorsanız bu modadır, giyiyorsanız stiliniz ve tarzınızdır. Kovboy botunu bir trend olarak görmüyorum, çünkü kovboy botları zamansız parçalardır. Her zaman giyen sadık bir kitlesi vardır.
4-Siz bir üretici olarak modayı nasıl yorumlarsınız?
* Moda mı stil mi diye çok düşünmüşümdür. Modayı takip eden dikkat çeker. Tarzı, stili olan ise her daim şık ve farklıdır. Bu nedenle, önemli olan giyilecek zamansız parçalar üretmektedir. Tıpkı kovboy botları gibi...
5-Sevgili beyler takım elbise altına nasıl ayakkabılar tercih etmeliler?
* Erkekte bu çok kolay. Bağcıklı oxford’un yerini hiçbir şey tutmaz. Ve mutlaka deri olmalı çünkü deri, prestij sembolüdür. Jean, kanvas, kadife pantolonlarıyla kovboy bot tercih etmeliler derim.
Paylaş