Paylaş
2022 yılı ne yazık ki pek iyi başlamadı benim için. Önce kalbimde bir ritim bozukluğu oldu. Tedavi için Koç Üniversitesi Hastanesi’ ne gidip gelirken sanırım üşüttüm ve öksürmeye başladım. Ve bir akşam pilav yerken öksürünce pirinç taneleri boğazıma kaçtı. Boğazıma kaçanların öksürükle geri geleceğini düşünerek birkaç gün sabrettim. Ama iyileşmek bir yana günden güne daha da kötüleştim.
Sonunda bir ambulans çağırarak hastaneye gittik. Orada yapılan tetkikler sonucunda zatürre olduğum anlaşıldı ve yatarak tedavi edilmem uygun görüldü. Hemen yoğun bir antibiyotik tedavisine başlandı. Kulak Burun Boğaz hekimi beni muayene etti ve pirinçle ilgili bir bulguya rastlamadı. Bunun üzerine tedavim göğüs hastalıkları üzerinde yoğunlaştı ve Toraks Tomografi ile Bronkoskopi yapılarak ciğerlerim incelendi.
Hastanede birkaç gün misafir olduktan sonra bir torba ilaçla eve döndüm. Değil yazı yazmaya yatakta sağdan sola dönmeye bile gücüm yoktu. Sonuçta, yatağımda, yeniden okurlarımla buluşabilmeyi hayal ederek uzunca bir zaman geçirmek zorunda kaldım.
Bugün benim doğum günüm. Kimilerinin, “yaş yetmiş, iş bitmiş” dediği yaşa geldim. Ama kendimi hiç te yaşlı hissetmiyorum. Zira hâlâ gelecekle ilgili hayaller kurabiliyor, her gün yeni bir şeyler öğrenerek mutlu olabiliyorum.
UNESCO “yaşlılık” ı şöyle tanımlıyor:
* Bir insan konfor alanının dışına çıkamıyorsa,
* Yeni şeyler öğrenmiyorsa, şaşırmıyorsa ve çoğu şeyi bildiğini düşünüyorsa,
* Merak etmiyorsa, keşfetmiyorsa,
* Geçmişte, anılarında yaşıyor ve sürekli eskiyi tekrar ediyorsa
yaşlanmış demektir…
Yani, düşünüldüğünün aksine, gençlik hayatın belli bir çağı ile ilgili değil. Bir düşünürün söylediğine göre;
“İnsan, kendine olan güveni derecesinde genç, şüphesi derecesinde yaşlıdır. Cesareti derecesinde genç, korkuları derecesinde yaşlıdır. Ümitleri derecesinde genç, ümitsizliği derecesinde yaşlıdır. Hiç kimse fazla yaşamış olmakla ihtiyarlamaz. İnsanları ihtiyarlatan ideallerinin gömülmesi, hedeflerinin olmamasıdır. Seneler cildi buruşturabilir. Fakat heyecanların, ideallerin teslim edilmesi adeta ruhu buruşturur. İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar. Halbuki hedeflerine götüren yolu yürümedikçe yaşlanırlar. Güzelliği görme yeteneğini kaybetmeyen asla yaşlanmaz. Tabiri caizse yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir. Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır ancak görüş alanınız genişler. Beynimiz yeni tecrübeler keşfettiği sürece genç kalır…”
ABD’de yapılan ve New England Journal of Medicine dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre:
* Bir kişinin en üretken yaşı 60 ile 70 arasında
* En üretken ikinci insan aşaması 70-80 yaşları arasında
* En verimli üçüncü aşama 50 ve 60 yaş arası
* Nobel ödülü kazananların yaş ortalaması 62
* Dünyanın en büyük 100 şirketinin yaş ortalaması 63
* ABD’nin en büyük 100 kilisesindeki papazların yaş ortalaması 71
* Bu bilgiler bir kişinin en iyi ve en üretken yıllarının 60 ile 80 yaşları arasında olduğunu doğruluyor.
Hasta yatağımda geçirdiğim, yaklaşık bir aylık bu zaman içinde bol bol düşünme fırsatım oldu. İdeallerimi, hedeflerimi tekrar tekrar gözden geçirdim. Ve bir süredir müdavimi olduğum yataktan çok daha güçlü olarak kalkmaya ve hedeflerim doğrultusunda yürümeye devam etmeye kararlı olarak kalktım.
Evet, bugün benim doğum günüm. Eskiden tekrarlamaya bile korktuğum yeni yaşıma umutla giriyorum. Bir Kızılderili atasözüne göre;
“Vücudun senden izin almaksızın yaşlanır.
Ruhun ise sen izin vermedikçe asla yaşlanmaz.”
Ben de bundan sonraki yazılarımı, sizlerden aldığım güçle, genç bir ruhla ve işe yeni başladığım günkü heyecanla yazmayı sürdüreceğim…
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Paylaş