Paylaş
Türk basınında “dış haberler” in markası olmuş duayen gazeteci Sami Kohen’ e, Sevgili Sami Ağabey’ ye, veda ettik ne yazık ki.
Sami Kohen’ i eşim Özer Yelçe vasıtasıyla tanıdım. Evlendiğimiz zaman Milliyet’in Spor Servisi’ nde çalışmakta olan Özer, aynı zamanda yurtdışındaki haber ajanslarına da Türkiye ile ilgili haberler veriyordu. Zira o dönemde lisan bilen eleman sayısı oldukça azdı. Bu yüzden bir süre sonra, o sıralar Milliyet'in Dış Haberler Müdürü olan Sami Kohen Özer’i Dış Haberler Servisi’ne aldı.
Sami Kohen çok usta bir gazeteci olmanın yanı sıra çok da iyi bir öğretmendi. Eşim, birlikte çalıştıkları her gün O’ndan yeni bir şeyler öğrenmeye devam etti. Hayran olduğu öğretmeni, Sami Abisi, onun hem rol modeli hem de kahramanı oldu.
28 Şubat 2021 tarihinde Milliyet' ten Sanem Arman’a verdiği röportajda; “Gazetecilik sıradışı bir kariyerdir. Bunu ciddiye alan kişi, gerekli tutkuya sahip bir insan demektir. Saat, gün, tatil, bayram düşünmezsiniz. Telgrafla, teleksle ya da kesintili telefon hatlarından sesinizi duyurup yazınızı yazdırmak kolay değil. İkinci şart ise meraklı olmak. Bir gazetecinin okuyucuyla bir şey paylaşabilmesi için konuyu çok iyi bilmesi lazım. En azından yabancı bir dili çok iyi biliyor olmak son derece önemli. Gözü pek olacaksınız, gözünüzü dört açacaksınız…” diyor Sami Kohen.
Eşim de aynen böyle düşünüyordu. Bilgisayarın ve internetin olmadığı; telefon hattı almak için yıllarca sıra beklendiği; şehir dışı telefon konuşmalarının bir santral aracılığı ile ve saatlerce bekledikten sonra yapılabildiği o günleri bugünkü gençlerin hayal edebilmeleri biraz zor. Şimdi biz bir araştırma yapmak istediğimizde internete giriyor ve istediğimiz bilgiye Google’a sorarak ulaşıyoruz. Yani her şey çok daha kolay.
Yine Sanem Arman’a verdiği röportajda “Daktilo hayatımın bir parçası.” diyor Sami Kohen. Daktilonun sesini ve şeklini sevdiğini; daktilo ile yazarken heyecan duyduğunu söylüyor. Ve ilk yazılarını babasına ait 1938 Alman malı siyah Torpedo ile yazdığını; 1954 yılında bir Olivetti, daha sonra da bir Hermes Baby’ nin seyahatlerinde bile kendisine eşlik ettiğini anlatıyor.
Özer’in de en yakın arkadaşı daktilosuydu. İki parmakla benim on parmakla yazdığımdan çok daha hızlı yazardı. Yazılarını kâğıda döktüğü Tippa markalı portatif daktilosunu hâlâ gözüm gibi saklıyorum.
Sami Kohen Dış Haberler Servisi’ nin yöneticiliğini bırakıp sadece “Yazar” olarak çalışmaya karar verdiği zaman yerine öğrencisi Özer’i bıraktı. Özer, Milliyet Gazetesi’ nde çalıştığı süre boyunca ustasına lâyık olabilmek ve O’ndan aldığı bayrağı şerefle taşıyabilmek için var gücüyle çalıştı.
“Bir Eylül sabahı saat üçte ya da dörtte telefon çalmaya başladı. Yorgun bir gece geçirmiştim. Eylül’ün hafif serinliğinde uyandım. Telefonda heyecanlı bir ses, ‘Özer ne yapıyorsun? Çabuk televizyonu aç’ diyordu. Telefonun ucundaki ses, her zaman heyecanlı her zaman atik-tetik olan Sami Kohen’in sesiydi. ‘Bir dakika Şef’, dedim ve televizyonu açtım. Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ‘Yüce Türk Milleti’ diye başladığı konuşmasını sürdürüyor, Ordu’ nun koruma ve kollama görevinden söz ediyordu. Sami Abi de konuşamıyordu, ben de. İkimiz de elde telefon donup kalmıştık. Evet Türkiye’mizde bir askeri darbeye daha tanık oluyorduk. Sami Abi’nin de benim de bir an önce Gazete’ ye gitmemiz gerekiyordu. Buluşup binbir zorlukla gazeteye ulaştık. Gazete’ de, matbaada hâlâ çalışmakta olan arkadaşların dışında yazı işlerinde gece nöbetinde olan birkaç arkadaş daha vardı. Doğru telekslerin başına geçtik. Amacımız, dünyanın olaydan haberinin olup olmadığını anlamaktı. Yabancı ajanslar ‘Türkiye’de Askeri Darbe’ diye geçiyorlardı haberi. Hem ben hem de Sami Abi birçok yabancı gazete ve ajansın Türkiye muhabirliğini de yapıyorduk. İkimize de sorular yağıyordu. 12 Eylül’de ilk yaşadıklarım bunlardı. Ancak gelecek gün, ay ve yıllarda sadece Milliyet’te değil Türk basınının hemen tümünde çalışanlar 12 Eylül darbesinin izlerini kolay kolay silemeyecekler ve o günle ilgili pek de keyifli olmayan anılarla yaşamak durumunda kalacaklardı.” diye yazmıştı Özer “Milliyet ’li Yıllar” adını verdiği ancak tamamlamaya ömrünün yetmediği kitabında…
Özer 1980’li yılların ortalarında gazeteciliği bırakıp basın danışmanı olarak çalışmaya başladı. Ancak Sami Kohen ile dostluğunu 2011 yılında hayatını kaybedene dek sürdürdü. O, Özer’in Sevgili Sami Abi’siydi ve hep öyle kaldı...
2000’li yılların ikinci yarısında, Sami Kohen Özer’i arayarak anılarını bir kitapta toplamak istediğini ve bu kitabı onun yazmasını arzu ettiğini söyledi. Özer bu teklifi memnuniyetle kabul etti ve birlikte çalışmaya başladılar. 2007 yılında “Sami Kohen Dünyanın Yazısı” adlı kitap raflarda yerini aldı.
Ben ölümün bir son olmadığına, bir gün mutlaka sevdiklerimizle yeniden buluşacağımıza inanıyorum. O yüzden, Özer’in başka bir dünyada Sami Abi’ yi karşıladığını ve birlikte eski günleri andıklarını düşünüyorum.
Güle güle Sevgili Sami Ağabey… Sizi yalnız ben değil, tüm Türkiye özleyecek… Mekânınız Cennet Olsun...
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Paylaş