Paylaş
Daha önceki yazılarımda da ifade etmiş olduğum gibi, Musküler Distrofi (Muscular Dystrophy) üç ortak özellik taşıyan bir grup kas hastalığına verilen ad. Bu üç özellik şöyle sıralanıyor: Hepsi kalıtımsal, hepsi ilerleyici ve her biri farklı karakter taşıyan bir kas güçsüzlüğüne yol açıyor.
Bugün sizlere tanıtmak istediğim Limb-Girdle Musküler Distrofi (LGMD) ise, kol ve bacak kaslarında güçsüzlüğe yol açan bir grup kas hastalığının taşıdığı ad. Bu hastalıkta en çok etkilenen kaslar, bedene yakın olanlar (proksimal kaslar) -özellikle omuz, üst kol ve alt karın kasları. Bu hastalığın -her biri farklı bir gendeki değişimden kaynaklanan- yirmiden fazla farklı türü var. LGMD’nin farklı türleri hastalığın şiddeti, etkilediği kaslar ve kalıtılma şekli açısından farklılık gösteriyor. Bazı türler birkaç yıl içinde yürüme yeteneğinin kaybına ve ciddi hasarlara yol açarken, diğer bazı türler yıllar içinde çok yavaş seyrediyor ve önemli bir hasara yol açmıyor. Bu yüzden, LGMD tanısı konan her hastanın yaşayacağı süreç birbirinden farklı oluyor.
LGMD, kalıtılma şekline göre ikiye ayrılıyor. Tip 1 LGMD, Otozomal Dominant (baskın) geçişli. Bu şu anlama geliyor: Kişi genin bir normal kopyasını, bir de olumsuz yönde değişmiş (mutasyonlu) kopyasını taşır. Ancak, değişmiş gen normal gene baskındır veya normal genden üstündür. Bu durum, bireyin genetik hastalıktan etkilenmesine neden olur. Ebeveynlerden biri değişmiş gene sahip olduğunda, ya normal geni ya da değişmiş geni çocuğuna aktaracaktır. Bu nedenle çocuklardan her biri % 50 (1/2) ihtimalle değişmiş geni taşıyacak ve durumdan etkilenmiş olacaktır. Tip 1 LGMD’ye, Otozomal Resesif (çekinik) geçişli Tip 2 LGMD’ye oranla çok daha seyrek rastlanıyor. Otozomal Resesif geçiş şu anlama geliyor: Kişinin hasta olması için aynı genin olumsuz yönde gelişmiş (mutasyonlu) iki kopyasını da (her bir ebeveynden değişmiş bir kopya) taşıması zorunludur. Eğer kişi genin bir değişmiş kopyasını ve bir normal kopyasını taşıyorsa, normal kopya değişmiş kopyayı telâfi ettiği için, kişi hastalık belirtilerini sergilemeyecek ancak taşıyıcı olacaktır.
Yetişkinlikte ortaya çıkan Tip 1A LGMD çok ender görünür. Hastalığa yol açan gen mutasyonu kas miyopatisine, konuşma ve yutma güçlüğüne yol açar. Genellikle yavaş ilerleyen, 5–20 yaş aralığında ortaya çıkan Tip 1B LGMD’ye yol açan gen mutasyonu, aynı zamanda Emery-Dreifuss ve konjenital (doğuştan) musküler distrofi’ye de neden olur. Bu tipte kas kısalmaları yaygındır. Hastalık genellikle kalbi ve akciğerleri de etkiler. Yine genellikle yavaş ilerleyen, her yaşta ortaya çıkabilen Tip 1C LGMD, uç (distal) kaslarda (ayaklar, dizler, eller ve el ve ayak bileklerinde) güçsüzlüğe yol açar. Bu tipte egzersizden sonra kramplar ve kas ağrıları yaygındır. Ancak, kalp ve akciğer kasları etkilenmez.
Tip 2A LGMD, hastalığın dünya çapında en yaygın olan formudur. Belirtileri genellikle buluğ çağının başlangıcında kendini gösteriyor olsa da, hastalığın ortaya çıkma süreci iki yaşından elli yaşına kadar geniş bir yelpazeye yayılır. Genellikle çok hızlı bir ilerleme göstermez. Eklem kaslarında kısalma görülebilir, kalp ve akciğerler bu hastalıktan etkilenmez. Genellikle yavaş ilerleyen Tip 2B LGMD belirtileri değişken olarak, çoğunlukla on beş-yirmi beş yaşları arasında kendini gösterir. Ayak bileklerinde ağrı ve şiş görülebilir. Kalp ve akciğerler bu tipte de etkilenmez. Tip 2C, 2D, 2E ve 2F LGMD belirtileri genellikle çocuklukta ortaya çıkar. Hastalığın ilerleme hızı son derece değişkendir. Eklem kaslarında kısalmalar ve skolyoz görülebilir. Bu tipte, hastalık kalp ve akciğer kaslarını da etkiler. Tip 2I LGMD’nin ilk belirtileri genellikle on yaşından yirmi yaşına kadar görülüyor olsa da, bu süreç iki yaşından kırk yaşına kadar olan zaman dilimine yayılabilir. Hastalığın bu tipine İngiltere’de ve Kuzey Avrupa’da daha sık rastlanır. Hastalığın ilerleme hızı yine son derece değişkendir. Eklem kaslarında kısalmalar görülebilir. Kalp ve akciğer kasları hastalığın bu tipinde de etkilenir.
LGMD hastası olanlar, yukarıda da ifade ettiğim gibi üst kol kaslarında, omuzlarda, kalçalarda ve üst bacaklarda güçsüzlük hissederler. İlk görülen belirtiler; sık aralıklarla düşmeler ve merdiven çıkmada, koşmada ve yerden kalkmada zorlanmadır. Zayıflayan omuz kasları kolların başın üzerine kaldırılmasını ve/veya ağır objelerin taşınmasını zorlaştırır. Hastalık ilerledikçe kişiler yürüme konusunda problem yaşayabilir ve zaman içinde tekerlekli sandalye ihtiyacı doğabilir. Bazı hastalar buluğ çağında tekerlekli sandalye kullanmak zorunda kalırken, elli yaşlarında hatta elli yaşından sonra halâ yürüyebilen LGMD’li hastalar da vardır.
LGMD hastalığının ilerleme hızı konusunda genel bir bilgi vermek çok zordur. Zira hız oranı her hastada farklı seyreder. Aynı aile içindeki hastaların durumu bile birbiri ile aynı değildir. Ayrıca her farklı tip LGMD, belirtilerin ortaya çıkma yaşı ve etkilediği kaslar konusunda bazı belirgin özellikler taşır.
Halen LGMD’ye yol açan gen mutasyonunu düzeltme konusunda herhangi bir tedavi yöntemi bulunmuyor. Ancak, kas gücünün korunmasına yardımcı olmak için fizyoterapi öneriliyor. Bununla birlikte, yapılan egzersizlerin kasları aşırı yormaması çok önemli. Yüzme, vücudun tüm kaslarının kullanılıyor olması ve suyun aşırı zorlamayı engelleme konusundaki desteği açısından çok yararlı. Ancak, uzun süreli hareketsizlikten –örneğin; ameliyat sonrası ya da farklı bir hastalık süreci- kaçınılması gerekiyor.
LGMD tanısını koyabilecek en etkili yöntem kan örneğinden elde edilecek DNA üzerinde yapılan genetik bir test. Ne yazık ki Türkiye’de bu testi uygulayan bir merkez henüz yok. Ancak, çok yakın bir gelecekte Koç Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin bu genetik testi yapmaya başlayacağını sanıyorum. Ayrıca genetik tedavi konusundaki en son ve en güncel yeniliklerden biri olan “genin yeniden yazılımı”nın (gene-editing), FSHD gibi LGMD için de bir umut olabileceğini düşünüyorum.
İnanıyorum ki, elbet bir gün tüm genetik hastalıklar dünya yüzünden silinmiş olacak. O “bir gün”e ulaşmamız, bilim ilerledikçe ve konu ile ilgili araştırmalar çoğaldıkça, giderek yakınlaşacak.
Yarın bayram. Ancak, ne yazık ki bir bayram havası esmiyor ülkemizde. Bir sonraki bayrama terör belâsından kurtulmuş, barış içinde yaşayan bir toplum olarak ulaşabilmeyi istiyorum. Umarım gerçekleşir bu isteğim.
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
NOT: Bu yazı konusunda Muscular Dystrophy Association – Australia ve Türkiye Kas Hastalıkları Derneği web sitelerinden yararlanılmıştır.
Paylaş