Paylaş
Hatun Kıran zihinsel engelli bir çocuk annesi. Oğlu ile birlikte Edirne’de yaşıyor. Tüm engelli çocuk anneleri gibi onun da en büyük kaygısı, kendi hastalığı ya da ölümü durumunda oğluna kimin sahip çıkacağı.
Bugünkü köşemi Hatun Kıran’ın oğlunun ağzından yazdığı mektuba ayırmak istiyorum.
“Ben Cem Kıran. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Anayasamızın;
- 12. Maddesinde ‘Herkes kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.’
- 42. Maddesinde ise ‘Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir.’
Anayasamızın 2. Maddesinde adı geçen Sosyal Devlet İlkesi ise; kişiyi ekonomik hayatta yalnız bırakmayarak, herkese insan onuruna yaraşır asgari bir hayat seviyesi sağlamaktadır. Ancak; 34 yaşında olmama rağmen halâ ekonomik olarak aileme bağlıyım ve hiçbir gelirim yok.
Ve ben bu hakların hepsine doğuştan sahibim, yasalar karşısında.
Evet, ben Cem Kıran. 5 Kasım 1982’de dünyaya geldim. Anne babamın ilk çocuğuyum. Özlemle beklenen ilk çocuk… Benimle ilgili ne çok hayalleri vardı… İyi bir eğitim almamı sağlayacaklardı; belki baba mesleğini, tıp doktorluğunu seçecektim ve baba-oğul çalışacaktık. Çocuklarım olacak, annem torunlarıyla ilgilenecekti. Herkes gibi sıradan, kaygısız, mutlu bir hayat sürdürecektik.
Bugün 34 yaşındayım. Çoğunluktan farklı özelliklere sahibim. Eksik miyim, fazla mıyım? Benim dünyam, sizin dünyanız…
Bir buçuk yaşındayken ailem mental retarde yani zihinsel yetersizliğe sahip olduğumu öğreniyor. Şaşkınlık, kaygı, üzüntü… Hiçbir zaman büyümeyecek, her daim çocuk olarak birine bağımlı yaşayacak bir birey. Hayata tutunabilmek için her gün ilaç kullanmam gerekiyor ama ben ne saat okumasını, ne de tane kavramını biliyorum. Ben yemek yapmasını da bilmiyorum, karnımı yalnız doyuramam. Tek başıma yardımsız tuvaletimi de, beden temizliğimi de yapamıyorum. Ne doktora, ne alış verişe gidemiyorum. Bunları hep benim için birilerinin yapması gerekiyor. Şimdilik bunların hepsini canım annem ve babam yapıyor benim için. Bir kız kardeşim var. O da benim gibi mental retarde.
Anne ve babam bu dünyadan ayrıldığında kim bizi doyuracak, hastalandığımızda doktora götürüp ilaçlarımızı verecek, banyomuzu yaptıracak, tırnaklarımızı kesecek, tuvalete götürecek, ara sıra dışarı çıkarıp gezdirecek? Bunların hepsi muamma, Allah kararlamıştır deyip geçiyoruz.
Ben anlamıyorum sanıyorsunuz ama ben bana bakışlarınızdan beni ne kadar sevdiğinizi veya sevmediğinizi, beni dünyanızda ne kadar isteyip istemediğinizi, bana nasıl acıdığınızı anlayabiliyorum. Oysa ki sadece anayasal haklarımı verseniz bana yetecek.
Ben de eğitim hakkımı kullanmak istiyorum. Bana ‘Sen 23 yaşını geçtin, sen okul yerine kursa git .’ demeyin. Benim nüfus cüzdanına göre yaşım 23 yaş üstü, ben halâ 3 yaşındayım ve maalesef hep 3 yaşında kalarak öleceğim. Mental retardesi olmayan çocuklar için en güzel sınıfları hazırlarken bizi neden bir yerlere tıkıştırıyorsunuz? Bizim servisimizi, okulda yediğimiz yemeği neden çok görüyorsunuz. Unutmayın ben 3 yaşındayım.
Yaşlılarımız için çok güzel huzur evleri, anne babası tarafından bakılamayan çocuklarımız için sevgi evleri var. Peki bizler? Biz yalnız kaldığımızda nereye gideceğiz? Kim hayatta insanca, güven içinde kalmamıza yardımcı olacak? Bizi kim, nasıl, nerede koruyacak? Biz sizlerle beraber bu dünyada yaşıyoruz. 100 kişiden 12 kişi benim gibi yardımsız yaşayamıyor, hayata tutunamıyor.
Mademki insanız, vicdanımız var ve bu dünyada birlikte yaşıyoruz, sadece siz gibi olanları değil biz gibi olanları da en iyi şekilde yaşatın. Bizleri de insanlık onuruna yaraşır bir şekilde yaşatmak için gereken düzenlemeleri yapın.
Güç sizde, bizlerin konuşamayan dilleri olun. İnsansanız, bizlere de dünyanızda sıradan insanlar kadar yer verin lütfen.”
İlk ağızdan çıkan bu yakarış, umarım, konuya çözüm getirebilecek kişilerin kulağına kadar ulaşabilir.
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Paylaş