Paylaş
Dünyamızın ve ülkemizin en önemli sağlık sorunlarından biri, tedavisi yalnızca organ ve doku nakli ile mümkün olan hastalıklar. Organ ve doku nakli bekleyen hastaların sayısı tüm dünyada ve ülkemizde giderek artıyor. Türk Böbrek Vakfı verilerine göre, Ulusal Organ Nakli Koordinasyon Sistemi bekleme listesinde yer alan kronik böbrek yetmezliği rahatsızlığı bulunan hasta sayısı, yaklaşık, 25.000. Bu hastaların tümü, yaşamlarına devam edebilmek için kadavradan nakil olabilmeyi bekliyorlar.
Görev yapamayacak kadar hasta ve hatta vücuda zarar veren organın sağlamı ile değiştirilmesi işlemine, organ nakli deniliyor. İleri düzeyde kalp, karaciğer ve böbrek yetmezliği olan hastalarda, sağlıklı bir yaşam ancak organ nakli ile mümkün olabiliyor. Bugünkü yazımda sizlere biri yurtdışında diğeri ise ülkemizde gerçekleştirilen iki böbrek nakli ameliyatından söz edeceğim.
En yakın arkadaşlarımdan biri eşi ve iki oğlu ile birlikte neredeyse kırk yıldır Avustralya’da yaşıyor. Eşi bundan yirmi yıl kadar önce aşırı halsizlik, yüksek tansiyon, konsantrasyon eksikliği ve ayak bileklerinde şişkinlik şikâyetleri ile doktora başvurdu. Yapılan tetkikler sonucunda, halk arasında ‘nefrit’ olarak adlandırılan “glomerülonefrit” teşhisi konuldu. Tanıyı koyan nefroloji (böbrek hastalıkları) uzmanı, arkadaşımızda böbrek yetmezliği olduğunu, hastalığının giderek ilerleyeceğini ve 7 ile 20 yıl arasında bir zaman dilimi içinde diyalize ihtiyaç duyacağını söyledi.
Arkadaşım ve eşi bu beklenmedik habere alışmaya çalışarak tetkik ve tedavileri sürdürmeye devam ettiler. Zaman içinde arkadaşımın eşinin sağılığı giderek bozuldu ve vaktinin çoğunu hastanelerde geçirmeye başladı. Bundan dört buçuk yıl kadar önce de rutin bir kontrolde sol böbreğinde kanser görüldü ve böbreğinin bir bölümü alındı. Bu operasyon onun böbrek fonksiyonunu tümden azalttı ve bir süre sonra diyalize başlamasını zorunlu kıldı. Artık haftada üç gün altışar saat bir makineye bağlanıyor ve başlama/bitiş kontrolleri ile birlikte ortalama sekiz saatlik bir zaman dilimini bir merkezde kendi durumundaki kişilerle birlikte geçiriyordu.
Beşinci ayın sonuna doğru gece yarısı gelen bir telefon onların hiç bitmeyecek gibi görünen endişeli bekleyişlerini sonlandırdı: Nihayet uygun bir böbrek bulunmuştu ve nakil gerçekleşebilecekti… Arkadaşım ve eşi karmaşık duygular içinde hemen hastaneye koştular ve çok uzun sayılamayacak bir süre içinde ameliyatın başarılı geçtiğini bize müjdelediler. Bir mucize olmuş, bir kişinin ölümü başka bir kişiye yaşama şansı vermişti…
Arkadaşımın eşinin ameliyatından bu yana yaklaşık bir yıl geçti. Kendisi, sağlığının yıllardır olmadığı kadar iyi durumda bulunduğunu; içinde tanımadığı ve bilmediği yabancı bir kişinin parçasını taşıdığını, o parça sayesinde yaşadığını söylüyor ve böyle büyük yürekli kişilerin başkalarını da yüreklendirmesini diliyor.
Geçtiğimiz günlerde, organ nakli konusunda bir uzman görüşü alabilmek için, Koç Üniversitesi Organ Nakli Merkezi Çocuk Cerrahisi Bölümünden Prof. Dr. Turan Kanmaz ile görüştüm. Öğrendiğime göre; 2020 yılı itibariyle Türkiye’de, yaklaşık 2.500’ü karaciğer hastası olmak üzere, yine yaklaşık 30.000 kişi organ nakli olmak için sırada bekliyor.
Pandemi öncesinde ülkemizde yılda yaklaşık 1000-1300 hastaya karaciğer nakli yapılıyormuş. Bu ameliyatlarda nakli gerçekleşen organların yaklaşık 130 kadarı kadavradan diğerleri ise canlı vericilerden (bağış yapan akrabalardan) sağlanıyormuş. Ancak pandemi sürecinde ameliyat sayısı, önceki dönemlere oranla, düşüş göstermiş.
En sevdiklerinizden birinin organ nakline ihtiyacı olursa ne yaparız diye düşündünüz mü hiç? Örneğin; onları yaşatmak için nelerden vazgeçebiliriz? Bir gün daha bizimle kalmaları için neleri feda edebiliriz? Unutmayalım ki bu durumda olan binlerce gözü yaşlı insan var.
Prof. Kanmaz’a gerçekleştirdiği organ nakli ameliyatlarının kendisine neler hissettirdiğini sordum. Nakil gerçekleştirerek yaşattıkları her insan için tarifsiz bir sevinç hissettiklerini söyledi ve meslek hayatında kendisini en çok etkileyen ameliyatlardan birini, Blerta’ nın hikâyesini anlattı bana.
Blerta 2012 yılında Makedonya’da dünyaya gelmiş. Doğumundan hemen sonra başlayan kaşıntı ve huzursuzluk şikâyetleri sonrasında yapılan ilk incelemelerinde karaciğerinin sağlıklı çalışmadığı saptanmış. Ülkesinde gerçekleştirilen ileri tetkikler neticesinde, karaciğer nakli gerekebileceği ortaya çıkmış. Bu teşhisin ardından, karaciğer nakli konusundaki yüksek tecrübelerimiz nedeniyle ülkemize yönlendirilen Blerta ve ailesi; Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Organ Nakli Merkezi’ ne başvurmuş. Merkez’ de yapılan araştırmalar sonucunda Blerta’da kronik karaciğer hastalığı ile siroz saptanmış ve küçük kız karaciğer nakli programına alınmış. Yapılan incelemelerde annesinin karaciğerinin sol parçasının Blerta için uygun olduğu anlaşılmış. Ancak bağışıklık sistemi zayıf olan Blerta o sırada sık sık enfeksiyon geçirmekte olduğundan, hemen ameliyata alınamamış. Blerta’ nın tedavilerinin tamamlanmasının ardından gerçekleştirilen karaciğer nakli operasyonu ise başarıyla tamamlanmış.
Prof. Kanmaz şöyle anlatıyor o günleri: “Annesi ve Blerta sağlıklı hayatlarına dönmek için çok büyük adımlar atmışlardı. Blerta artık tüm işlerini kendisi görür hale gelmişti ve yattığı serviste herkesin sevgilisi olmuştu. Ancak ameliyatının 12. gününde, her şey yolunda giderken ve ertesi gün taburculuğu planlanırken, Blerta aniden kötüleşti ve yoğun bakıma alındı. Bu hiç beklenmedik bir gelişmeydi. Acilen yapılan incelemelerde, karaciğeri besleyen atardamarda problem saptandı. Bu gelişme annesinin Blerta’ ya verdiği karaciğerin çalışmasını neredeyse imkânsız hale getiriyordu. Saatler içerisinde Blerta’ ya yeni bir karaciğer takılması gerekmekteydi. Tam bu sırada Blerta’ nın amcasının aynı kan grubundan olduğu öğrenildi ve amcası hızla Türkiye’ye doğru yola çıktı. Acilen yapılan değerlendirmede amcasının Blerta’ ya karaciğerinin sol parçasını verebileceği anlaşıldı. Hemen ameliyathane hazırlandı ve Blerta’. ya iki hafta içerisinde ikinci kez karaciğer nakli yapılmış oldu. Amcası hızla iyileşme gösterdi ancak Blerta’ nın yorgun vücudu ikinci ameliyat sonrasında, ilki kadar hızlı iyileşme gösteremedi. Bir yandan idrar ve solunum yolu enfeksiyonları ile mücadele ederken, öte yandan sırası ile bağırsak ve damar tıkanıklığı, mide kanaması, bağırsak ve diyafram delinmesi gibi birçok sıkıntılı süreçleri geçiren Blerta’ nın yatış süresi de giderek uzadı. Yoğun bakımda geçen 40 günün ardından, her biri çok yüksek riskler barındıran birçok problemi atlattıktan sonra, Blerta yeniden normal odaya alındı. Tekrarlayan ameliyatların ve girişimsel işlemlerin sonucunda yıpranmış olsa da Blerta amcasından aldığı yeni karaciğerinin sağlıklı çalışması sonucunda neşeli ve hareketli günlerine döndü. Yaklaşık 6 hafta süren rehabilitasyonunun ardından Blerta coşkulu bir sevinç ve büyük bir gururla, ancak bir yandan ayrılığın getirdiği hüzünle gözyaşları içerisinde taburcu edildi.”
Blerta’ nın hikayesi mutlu bir sonla bitiyor. Ama ne yazık ki her yıl ciddi sayıda çocuk kronik organ yetmezliği tanısı almaya devam ediyor. Tabii ki yalnızca çocuklar değil bu tanıyı alanlar. Türkiye’de organ bağışı ve nakli sayılarının yetersizliği, organ yetmezliği nedeniyle tedavi görmekte olan birçok hastanın organ beklerken hayatını kaybetmesine neden oluyor. Hastaların yaşam süresi ve kalitesinde olduğu kadar ülke ekonomisi ve iş gücünde de ağır kayıplara yol açan söz konusu organ yetmezlikleri önemli bir sorun olmayı sürdürüyor.
Türkiye organ nakli faaliyetleri için yeterli donanıma, deneyimli nakil ekiplerine ve nakil merkezlerine sahip bir ülke. Aşılması gereken en önemli sorun, kadavra bağış oranındaki yetersizlik. Unutmamak gerekir ki, her bağış yeni bir hayat demek oluyor. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, organ naklinin caiz olduğunu bildirmiş ve organ bağışını, insanın insana yapabileceği en büyük yardım olarak tanımlanmış bulunuyor.
Ülkemizde organ bağışları Sağlık Bakanlığı kontrolü ve denetiminde yapılıyor. "Türkiye Organ ve Doku Nakli Bilgi Sistemi" vasıtasıyla organ dağıtımı en adaletli ve şeffaf biçimde gerçekleştiriliyor. Ülkemizde organ olarak, böbrek, deri, karaciğer, kalp, akciğer, pankreas ve incebağırsak nakilleri; doku olarak kemik, kemik iliği, kornea ve kalp kapağı nakilleri yapılıyor.
Organ bağışı yapmak isteyenler; il sağlık müdürlükleri, hastaneler, organ nakli yapan merkezler ya da aile hekimliklerine başvurarak, detaylı bilgi alabiliyorlar, bağış işlemlerini gerçekleştirebiliyorlar, Organ bağışında bulunabilmek için, organ bağışı kartının iki tanık huzurunda doldurulup imzalanması yeterli. Organ bağışı yapanların, daha sonra çıkabilecek problemleri önlemek açısından, ailelerini de bu durumdan haberdar etmeleri gerekiyor. Zira her durumda, nakilden önce ailenin onayı alınıyor,
İnsanın bu dünyadan bir başkasına hayat olacağını bilerek göçüp gitmesi, sanırım, büyük bir mutluluk. Ve bu mutluluk dilerim bana da nasip olur…
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz günler dileği ile…
Paylaş