Paylaş
Yazar Aliye Yücel ile “Engelsiz Kalemler – Uluslararası Yayın, Dergi ve İletişim Fuarı”nda tanıştım. Sevgili Yücel “Engeloji” adlı kitabını imzalayarak hediye etti bana. Çok kıymetli gördüğüm bu hediye söz konusu fuarın ‘ülkemizde ve uluslararası toplumlarda engelliler ve engellilik konusundaki farkındalığı yaygınlaştırabilme’ hedefini yansıtan bir eser.
Bursa’da doğan Aliye Yücel dokuz aylıkken çocuk felci geçirmiş. Bu hastalık onun tek bacağında hafif bir engel bırakmış. Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nden mezun olan Yücel’in en büyük hayali öğretmen olmakmış. Ancak kendisinin fakülteyi bitirdiği yıllarda engellilere öğretmenlik hakkı verilmediği için bu hayalini gerçekleştirememiş. İlginç olan şu ki, diplomasını alabilmek için öğretmenlik stajını tamamlamak zorunda bırakılmış. Stajyer öğretmenliğinin yaşamının en güzel bölümlerinden biri olduğunu söyleyen yazar, staj yaptığı okulun müdürünün “Keşke öğretmen olabilseydiniz! Öğrenciler çok şey kaybedecek.” demesinin hiç unutamadığı anlardan biri olduğunu da sözlerine ekliyor.
Ne tuhaf değil mi? Engelliler öğretmen olamıyor ama öğretmenlik eğitimi görebiliyor; zorunlu staja tabi tutulabiliyor… Neyse ki, günümüzde artık engelliler de öğretmen olabiliyor. Gerçi öğretmenlik hakkını almış olan engellilerin mesleklerini engeli olmayan meslektaşları ile eşit şartlarda sürdürdükleri pek söylenemez. Engelli öğretmenler çoğu zaman mobbing uygulaması ile karşı karşıya kalabiliyorlar.
Aliye Yücel, öğretmenlik yapamayınca medya sektöründe çalışmayı seçmiş. 1989-1990 yıllarında Kadın ve Aile Dergisi’nde, 1991-1994 yılları arasında engellilere yönelik Yaşama Sevinci Dergisi’nde editör olarak, TRT’de yayınlanan Her Şeye Rağmen Programı’nda yapım yardımcısı olarak çalışmış. 1994-2010 yılları arasında TGRT’de çeşitli bölümlerde görev almış. Engellilere yönelik pek çok projede çalışan Yücel, 2010 yılından bu yana Türkiye Beyazay Derneği ile İŞ-KUR’un ortak projesi olan engelli istihdamına yönelik Engelli Kariyeri’nde ve Engelsiz Türkiye Platformu’nda danışmanlık yapıyor.
“Engellilik hakkında kişisel olarak ve çevremde gözlemlediklerimden bir fikrim vardı. Maalesef engellilik yanlış biliniyor, engelliler yanlış tanınıyordu. Hep, ‘bunu doğru anlatmalıyım’ diye düşünürdüm.” diyen Aliye Yücel, 2011 yılında “Engeloji” adlı bir blog oluşturuyor. İstiyor ki, bloğunda yazdıklarını okuyanlar engellileri yanlış tanıdığının farkına varsın. Hep, yazdıklarının bir gün kitaplaşacağını hayal ediyor. Ve bu hayali Eylül 2014’te gerçekleşiyor…
“Engeloji”; yazarın 2011-2014 yılları arasında kitaba adını veren bloğunda yayınlanan ve her biri bir engelli farkındalığının yaratılabilmesi isteğiyle kaleme alınmış bulunan yazılarından oluşuyor. Söz konusu yazıların pek çoğu benim yazılarıma da ilham verecek nitelikte; zaman zaman bu yazılara atıf yaptığımı izleyeceksiniz köşemde. Bugün ise yazarın kitapta yer alan “Atasözleri, Deyimler ve Biz” başlıklı ilk yazısını paylaşmak istiyorum sizlerle.
“Sözlü kültürümüzün çok önemli bir parçası olan atasözleri ve deyimler toplumun inanç, kültür, duygu ve düşünce yapısını yansıtıyor. Toplumun kişilere, olaylara, kısaca hayatta var olan her şeye bakışını anlamak için kullandığı atasözü, deyim ve halk tabirlerine bakmak gerekiyor. Dilimize yerleşmiş atasözleri, deyimler ve halk tabirleri de toplumun engelliye bakış açısına göre şekilleniyor.” diyen yazarımız toplumun engellilere karşı ayrımcı bakışının atasözlerimiz ve deyimlerimizde de yansıtıldığını söylüyor. Birkaç örnek vermek gerekirse:
‘Körle yatan şaşı kalkar’, ‘Kör satıcının kör alıcısı olur’, ‘Körler sağırlar birbirini ağırlar’, ‘Sağır duymaz uydurur’, ‘Kör topal gitmek’…
‘Körle yatan şaşı kalkar’ sözünü ele alırsak diyor Yücel ve devam ediyor: “Anlatmak istediği ‘değersiz kişilerle dostluk yapan, kötü özellikler kapar’ değil midir? Bu neden bir engelli üzerinden anlatılmak istenilir? Bu engellileri niteliksiz, değersiz, işe yaramaz, beceriksiz, asalak, istenmeyen kişiler olarak göstermez mi? Bunun yerine ‘Üzüm üzüme baka baka kararır’ desek daha iyi olmaz mı?”
Aliye Yücel’in de söylediği gibi; atasözleri, deyimler ve halk tabirleri çok anlamlıdır. Ancak bunları yeniden gözden geçirmeli ve engellileri küçük düşürüp rencide edenleri kullanmaktan kaçınmalıyız. “Gün gelip düşünce, değerlendirme ve beğeniler değiştikçe bu bakış açısı da değişecek… Engellilere yönelik yanlış bakışı taşıyan atasözleri ve deyimler de dilden uzaklaşacak. Bunların yerine, zamanla, dilimize engellilerin neler yapabildiğini ya da neler yapabileceğini gösteren atasözleri ve deyimler yerleşecek.” şeklinde ifade ediyor sevgili Aliye Yücel gelecekle ilgili umutlarını.
Bunlar benim de umutlarım… Gerçekleşirse eğer, ‘engelli ayrımcılığı’ diye bir konumuz kalmamış olacak. Engelli-engelsiz eşit şartlarda, kardeşçe yaşayacak. İnşallah çok beklemeyiz o günlere ulaşmak için…
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Paylaş