Paylaş
24 Şubat tarihinde “Engellilere, hastalara ve yaşlılara eziyet gerçekten gelenekleştirildi mi?” başlığı ile yayınlanan yazımın ardından aldığım bir okuyucu mektubunu paylaşmak istiyorum bugün sizlerle.
Bakın neler söylüyor sevgili okuyucum Levent Güngör:
“Ben 37 yaşımda, yirmi yıldan fazladır multipl skleroz (MS) hastalığından muzdarip biriyim. Kullandığım ilaç eczanelerden alınamıyor; Türk Eczacılar Birliği İthal İlaç Birimi tarafından tedarik ve teslim ediliyor. Bu birimin 15 milyon nüfuslu İstanbul'da tek şubesi var. Bazı işlemler kargoyla yapılabiliyor ama o zaman da gecikme yaşanabiliyor. Her reçete zamanı Kartal'daki evimden Haydarpaşa'daki hastaneye, oradan Çapa'daki ithal ilaç birimine, en son Çapa'dan Kartal'daki evime dönmem gerekiyor. İnsan kendisini taşıyacak birini her zaman bulamıyor. Bu mesafe sağlıklı bir insan için bile fazlayken, benim bu yolu baston yardımıyla zorla yürür halde aşmam gerekiyor.
İlacın raporunda önceden kullanılan ilacın adı, etken maddesi, kullanıldığı süre ve dozu yazıyor. İthal ilaç biriminden bugün gelen bir telefonla doktorumdan aynı bilgileri içeren resmi bir yazı almam gerektiği, yoksa ilacı veremeyecekleri söylendi. Yani, doktorumun yazdığı raporun doğruluğunu ispatlamam için aynı doktordan aynı bilgileri içeren yeni bir yazı almam gerekiyor. Bu uygulamanın saçma olduğunu söylediğimde, ellerinden bir şey gelmediğini, yeni yazıyı Sağlık Bakanlığı’nın istediğini söylediler.
Hastalığımın teşhisi birkaç hastaneden onaylandı, bu hastalık yüzünden askere alınmadım. Senelerdir reçeteli ve raporlu ilaç kullanıyorum. Bakanlığın tıbbi geçmişime ulaşması çok kolayken beni böyle uğraştırması hem fiziksel olarak yoruyor, hem de devletin vatandaşa ve kendi yetkilendirdiği doktoruna güvensizliği canımı sıkıyor.
Ben sıradan bir vatandaşım, sesimi duyuramıyorum. Eğer bu yazımı paylaşabilirseniz aynı sıkıntıları yaşayan pek çok kişinin derdine tercüman olursunuz.”
Levent Bey söylediklerinde son derece haklı. Bu konuya 21 Şubat’ta yayınlanan “Güvensizlik Göstergeleri” başlıklı yazımda da değinmiştim. Ne yazık ki kararname ve tebliğleri hazırlayanlar, hazırladıkları o metinlerin hastaların yaşamını ne denli etkilediğinin tam olarak farkında değiller. Bizlerin zaten çok zor olan hayatlarını daha da zorlaştırmak da onların ellerinde, bu zor hayatları bir nebze olsun kolaylaştırmak da… Bunu bilebilselerdi, eminim ki çok daha hassas davranabilirlerdi bu konuda.
“Benim önerim, engelliler ya da hastalar ile ilgili kararname ve tebliğler hazırlanırken, konunun muhataplarının da fikrinin alınması yönünde. “ diyerek bitirmiştim 24 Şubat tarihli yazımı. Sözlerimi yinelemekte sakınca görmüyorum. Kararname ve tebliğleri hazırlayanların her hastalık ve engel türü hakkında derinlemesine bilgi sahibi olmaları beklenemez. Bu yüzden; sorunları hazırlayacakları kararname ve tebliğlerin muhataplarının ağzından dinlemeleri, eminim ki, çok şey değiştirecektir.
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...
Paylaş