Paylaş
“Engelliye üçüncü engel” başlıklı bir haber çarptı gözüme iki gün önceki gazetede. Haber; 2010 YGS’ ye sağlık raporunda yazmasına rağmen talep ettiği şekilde bilgisayarla değil yardımcı personel eşliğinde girebilmiş, idyopatik nöropati’ hastalığı nedeniyle görme ve işitme yetilerini büyük ölçüde kaybetmiş bulunan, Niğde Üniversitesi Radyo Televizyon mezunu Murat Kefeli ile ilgiliydi.
Kefeli, ayrımcılığa uğradığını iddia ederek başlattığı hukuk mücadelesini 2012’de kazanmış. Geçen yıl tekrar YGS için başvuran Kefeli'ye önce olumlu yanıt veren Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Başkanlığı, sınava 40 saat kala kararından vazgeçmiş. Kefeli, sınav sorularının erişilebilir şekilde verilmesi talebini yinelemiş. Ancak ÖSYM Başkanlığı bu talebi de reddederek, Kefeli'nin okutman aracılığıyla sınava alınacağını bildirmiş.
Sanırım Murat Kefeli dünkü sınava da, 2010 yılında olduğu gibi, yine okutman yardımı ile girdi. Oysa ki bilgisayarla girmesine izin verilmiş olsaydı, kimseden yardım almasına gerek kalmayacaktı.
Bu haber bana bir süre önce aldığım bir e-postayı anımsattı. Daha önce sizlerle paylaşma fırsatını bulamadığım bu mesaja, özetle, bugün yer vermek istiyorum bu satırlarda.
Söz konusu mesaj Anadolu Üniversitesi öğretim görevlilerinden görme engelli Süleyman Arı tarafından, köşemde yer vermem ricası ile iletildi bana.
Mesaj sahibi Önder İşlek 28 yaşında görme engelli, başarılı bir genç. Eğitimde engelsiz yaşıtlarının çoğunun yakalayamadığı başarıları yakalamış. Türkiye'de okul öncesi öğretmenliği okuduğu üniversiteyi bitirdikten sonra devlet bursuyla dil öğrenmek için Amerika'ya gitmiş. Ardından San Francisco State Üniversitesi'nde görme engelliler öğretmenliği üzerine yaptığı yüksek lisansını 4 üzerinden 3.98 ortalamayla bitirerek dereceye girmiş. Daha sonra dünyanın ilk 50 üniversitesi içinde yer alan Birmingham Üniversitesi'ne görme engellilerin eğitimi konusunda doktoraya kabul edilmiş. Yaklaşık iki yıldır bulunduğu Birmingham'da aldığı bir haberle dünyası başına yıkılmış. Neden mi? Gelin bunu Önder İşlek’den öğrenelim:
“Devlet bursunu kazanmadan önce, 2008'de Kayseri Erciyes Üniversitesi'nde yüksek lisansa başladım. Okurken para da kazanmak için Özel Gökdeniz Özel Eğitim Merkezi'nde engelli çocukların zihinsel becerilerini geliştirmek için öğretmenliğe başladım. Ancak 3 ay sonunda
maaşım ödenmeyince ve bursu kazandığımı da öğrenince işi bıraktım. Geçtiğimiz günlerde daha önce açılan ve yurtdışından geldiğimde sadece mahkemede verdiğim bir ifadeyle haberdar olduğum bir davada 7 yıl hapse ve 30 bin lira ceza ödemeye mahkûm olduğumu öğrendim.
Çalıştığım kurum fizyoterapisti olmadığı halde beden eğitimi öğretmenleriyle fizyoterapi seansları yapıyor diye ihbar edilmiş. Beden öğretmenlerini suçüstü yakalayan müfettişler kurumu incelerken bazı öğrencilere verilmeyen derslerin devlete verildi gibi gösterildiğini ve haksız kazanç elde edildiğini tespit etmişler. Bazı belgelerde benim de imzam görünüyormuş. Bu belgelerde benim 3 saatlik zihinsel eğitim dışında 3 saat de fizyoterapi seansına girdiğim yönünde imzalar tespit edilmiş. Ders programları ve ücret belgeleri kurum yöneticileri tarafından hazırlanıp öğretmenlere ay sonunda toplu halde bir görevli tarafından imzalatılıyordu. Ben görmediğim için yanımda yine kurumdan biri bana imza yerlerini
belirterek 'hocam şuraya, hocam buraya' diyerek imzamı alıyordu.”
Önder İşlek'e girmediği derslere girmiş gibi imza attırılarak ve tam 22 kez imzası taklit edilerek belge düzenlenmiş. Şimdi kendisi nitelikli dolandırıcılık ve resmi evrakta sahtecilikle suçlanıyor. Mahkeme kararda İşlek'in görme engelli olduğuna ve imzalarını başkasının yönlendirmesiyle attığına hiç değinmemiş. Dava şimdi Yargıtay'da. Onanırsa, Önder İşlek hem hapse girecek, hem devlet bursunu kaybedecek, hem de devletin kendisine harcadığı bursu faiziyle -yaklaşık 800 bin lira- geri ödemek zorunda kalacak.
“Burs için ağabeyim ve iki aile dostumuz kefil olmuştu. Ben ödeyemezsem, parayı tahsil için onlara gidecekler. Bu insanların aileleri ve çocukları var. Ne yapacağımı bilmiyorum. Psikolojim bozuldu. Burs düzenlemesinde ben ölürsem tazminatın düştüğüne dair bir madde var. Kefillerimi zor durumda bırakmamak için inanın intiharı bile düşündüm.” diyor İşlek.
Önder İşlek’e imzalatılan belgeler Brail alfabesi ile yazılmış olsaydı, böyle bir sorunla karşılaşılmamış olacaktı. Murat Kefeli’nin sınava bilgisayarla girmesine izin verilmiş olsaydı, muhtemelen kendisi daha başarılı olacaktı.
Biz engelliler pek çok konuda bir başkasının yardımına gereksinim duyuyoruz. Bu yüzden, herhangi bir araç kullanarak da olsa, kendi kendimize yapabildiklerimiz çok önemli. Ve aslında, bu bizim hakkımız. Biz engelliler hakkımızı istemeyi bilmeliyiz. Yetkili merciler ise engellilerin haklarını vermeyi görev bilmeli. İşte o zaman, engellilerin ötekileştirilmediklerini söyleyebiliriz.
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...
Paylaş