Paylaş
Çocukluğumdan beri doktorluğun yalnızca bir meslek değil, bir yaşam biçimi olduğuna inanmışımdır. Sadece hayatını başkalarına adayacak olanların seçebileceği bir yaşam biçimi…
Osmanlı Devleti’ nde ilk Cerrahhane (Osmanlı Devleti’ nde orduda görevlendirilmek üzere cerrah yetiştiren müessese), II. Mahmut döneminde Hekimbaşı Mustafa Behçet’ in önerisiyle kuruldu. 14 Mart 1827’de, Şehzadebaşı’ndaki Tulumbacıbaşı Konağı’nda, Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adı ile kurulan bu okul Türkiye’de modern tıp eğitiminin başlattı. Okulun kuruluş günü olan 14 Mart tarihi ise 1919 yılında “Tıp Bayramı” olarak kutlanmaya başlandı. 1976’dan beri de sadece 14 Mart günü değil 14 Mart’ı içine alan hafta Tıp Haftası olarak kabul ediliyor ve hafta boyunca yurt genelinde çeşitli etkinlikler yapılıyor.
Doktorlar, eminim ki, herkesin hayatında önemli bir yer tutuyorlar. Ama sanırım benim hayatımdaki yerleri çok daha büyük bu özel insanların. Eğer bugün hayattaysam bunu onlara, çok zorlu bir ameliyatla beni baştan yaratan Sevgili Doktorlarıma borçluyum. Kendi doktorlarımın şahsında tüm tıp camiasının bayramını kutluyor, şahsım ve benimle aynı duyguları paylaşanlar adına yürekten teşekkür ediyorum onlara. Ve bu yazıda 1800’lü yıllarda yaşamış ve tıp alanında büyük başarılara imza atmış olan -Doktor James Barry adıyla tanınan- Margaret Ann Bulkley’ den söz etmek istiyorum.
1790 civarında doğduğu sanılan Margaret, İrlanda’da yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Amcası James Barry İrlanda’ da meşhur bir ressamdı. Margaret çocukluktan itibaren tıpla ilgilenmeye başladı. Ancak o zamanlar kadınların resmi bir eğitim alması pek mümkün değildi. Margaret Ann Bulkley 18 yaşına geldiğinde, amcası öldü. Margaret bu tarihte amcasının kimliğine büründü; artık ismi James Barry idi ve o tarihten sonra asla gerçek kimliğini açık etmedi.
Barry, amcasından kalan mirası kullanarak, Edinburgh’ta tıp fakültesine kayıt oldu. İnce sesi, narin vücudu ve yumuşak cildi nedeniyle çoğu arkadaşı onun tıp fakültesi okumak için çok genç olduğunu düşünüyordu. Hatta üniversite yönetimi bile Barry’ nin yaşının aslında ifade edilenden daha küçük olduğunu düşündüğünden, onu final sınavına almamayı planlıyordu. Ancak o dönemin Buchan Bölgesi Kontu David Steuart Erskine tarafından desteklenen James, tıp fakültesinden mezun olmayı başardı. Mezuniyeti sonrasında da çalışmalarına aralıksız devam ederek, 1813 yılında, İngiltere’de cerrahların yeterlilik belgesi gibi görülen “Royal College of Surgeons” diplomasını aldı. Artık diplomalı bir hekim ve yetkin bir cerrah olduğu tescillenmişti.
Barry, doktor olarak önce kısa bir süre Playmouth’ daki askeri hastaneye ardından da 1816’da Cape Town, Güney Afrika’ya gönderildi. Oradaki ordu hastanesinde önce baş müfettiş ardından da cerrah oldu. Dr. James Barry, Cape Town’da görev yaptığı süre boyunca hapishanelerdeki, barakalardaki, yetimhanelerdeki ve akıl hastanelerindeki yönetim ve hijyen sıkıntılarının giderilmesi için uğraştı. Kendisinden yardım isteyen kimseyi geri çevirmedi; zengin, fakir, köle veya köle sahibi herkesle ilgilenmeye özen gösterdi. Çalıştığı dönemde Cape Town’daki hastanede ölüm oranını %90 azalttı ve bölge insanını İngiltere’den tam yirmi yıl önce çiçek hastalığına karşı aşıladı.
Yine bu tarihlerde zamanın ünlü iş adamı Thomas Munnik’ in eşi doğum sırasında problem yaşadı ve doğum bir türlü gerçekleşemedi. O döneme kadar Avrupa’da altı adet sezaryen doğum denenmiş ancak anne ve bebeğin ikisinin de sağ kaldığı sezaryen olmamıştı. İşin daha dramatik tarafı, Dr. Barry bu durumların hiç birisine şahit olmamıştı. Fakat bir cerrah içgüdüsüyle hemen karar verdi ve Munnik’ in eşini sezaryene aldı. Sağlıklı olarak dünyaya gelen erkek çocuğuna James Barry Munnik adı verildi. Güney Afrika’nın bu ilk sezaryen doğum, anne ile bebeğin her ikisinin de sağ kaldığı dünyadaki ilk birkaç sezaryenden biri oldu. Munnik ailesi 100 yıl kadar çocuklarına ön isim olarak James Barry adını koymayı sürdürdü.
Dr. Barry 1828 yılında başka bir ordu göreviyle Güney Afrika’dan ayrıldı. Ardından sırasıyla Mauritius, Jamaika, St. Elena, Leeward ve Windward Adaları’ nda görevlendirildi. Bu sırada sarı hummaya yakalanarak İngiltere’ye geri döndü. İyileştikten sonra, 1846 yılında Malta’ya gönderildi. Orada, özellikle 1850 yılında çıkan kolera salgını sırasında, çok önemli çalışmalarda bulundu ve kendisine Malta ileri gelenleri arasında ayrıcalıklı bir yer edindi. 1851 yılında da Korgeneral rütbesiyle Korfu adasına, o bölgedeki birlikleri denetlemek üzere gönderildi.
1853 yılında Kırım Savaşı patlak verince Dr. James Barry de Kırım’a gitti. Daha sonra, görevle İngiliz askerlerine tahsis edilerek hastane olarak kullanılan Selimiye Kışlası’ na (Scutari Hospital) gönderildi. 1858 yılında da İngiliz ordusunda doktor olarak gelinebilecek en üst seviye olan “Tüm Askeri Hastanelerin Yöneticisi” unvanını aldı ve Kanada’ya gönderildi. Ancak Kanada’nın soğuğu yaşamının çoğunu sıcak iklimlerde geçirmiş olan James Barry’ nin sağlığına iyi gelmedi. Sık sık bronşit olmaya ve yeniden sarı humma atakları geçirmeye başladı. Bir yıl sonra Londra’ya geri döndü ve tıbbi komite tarafından isteği dışında emekli edildi. Altı yıl sonra da, 1865 yılında, dizanteri sonucunda evinde öldü.
Dr. James Barry ölmeden önce üzerindeki giysiler ile olduğu gibi defnedilmesini, kesinlikle soyulmamasını vasiyet etmişti. Ancak evde çalışan görevlinin bu isteğe uymaması onun büyük sırrını açığa çıkardı. Yatağında yatmakta olan Dr. Barry’ nin giysileri naaşı cenazeye hazırlamak üzere çıkarılınca, gerçekle yüzleşildi. Dr. James Barry bir kadındı… Bu durum Barry’nin akademik başarılarını gölgelemekle kalmadı, bir kadının erkeklerin alanı olarak kabul edilen tıp ve cerrahide yakaladığı başarıların görmezden gelinmesine de yol açtı. Ancak İngiliz yetkililer 2017 yılında Barry’nin Batı Londra’daki Kensal Green mezarlığında bulunan mezarını tarihi öneme sahip yer olarak kabul ettiler.
Bugün hastanelerde uygulanan hijyen kurallarını ve sezaryen ameliyatlarının mutlaka ölümle sonuçlanmayacağı gerçeğini Dr. James Barry’ e borçluyuz. Bu hikâye sizce de benim doktorluğun yalnızca bir meslek değil, bir yaşam biçimi olduğuna dair inancımın doğruluğunu kanıtlamıyor mu?
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz günler dileği ile…
Paylaş