Paylaş
Her insan önündeki engellerin dağlar kadar büyük olduğu hissine kapılabiliyor zaman zaman. Engelli bireyler ve aileleri bu hissi bazen çok daha yoğun da yaşayabiliyorlar. Böyle zamanlarda sadece engellerini değil, gerçekten dağları aşmış engelli kişilerden birkaçı geliveriyor benim aklıma. Bugün onların hikâyelerini kısaca paylaşmak istiyorum sizlerle.
Bunlardan biri ABD’nin Oregon eyaletinde yaşayan Eli Reimer. Down Sendromlu Eli 2013 yılının Mart ayında Everest’e tırmandığında sadece 15 yaşındaydı. Eli, babası ve beraberlerindeki yedi kişilik grup 10 günlük tırmanışla 112 km katederek 5.000 metreye çıkmışlar ve Everest’in Nepal’deki ana kampına ulaşmışlardı. Burası zirveye çıkmadan önce dağcıların bedenlerinin o yüksekliğe alışması için uzun süre konaklamak zorunda oldukları iki ana kamptan biriydi. Eli Reimer bu tırmanışla karlarla kaplı koca dağı aşmakla kalmamış, Everest’in bu seviyesine ulaşabilen ilk Down sendromlu birey olmuştu.
Reimer ailesi engelli bireylerin hayatlarında fark yaratmayı amaçlayan bir de vakıf yönetiyor. Vakıf bünyesindeki dağcılık ekibi de hem bu amaca hem de engelli bireyler hakkında farkındalık yaratmaya hizmet ediyor. Everest tırmanışı da vakfın bu yöndeki etkinliklerinden biri olarak gerçekleştirilmiş. Baba Justin Reimer’ın deyişiyle:
“Bu tırmanışın bize anlamlı gelmesinin bir nedeni de, dağlara tırmanmanın bir engelle yaşama deneyiminin bir yansıması oluşu.”
Dağları aşmayı düşündüğümde aklıma gelen bir diğer isim iki bacağını da bir dağ tırmanışı sırasında geçirdiği kaza sonucunda kaybeden Hugh Herr. 10 Ağustos 2015 tarihli yazımda bir terör saldırısı sonucu bacağını kaybeden profesyonel dansçı Adrianne Haslet-Davis’ten ve ona biyonik bacak tasarlayarak sahneye dönmesini sağlayan Hugh Herr’den söz etmiştim sizlere. Ancak, MIT Media Lab Biyomekatronik Grubu Başkanı olan ve biyonik çağın lideri kabul edilen Herr’in bir dağcı olduğunu, bacaklarının kaza sırasında maruz kaldığı soğuk ısırığına bağlı doku hasarı nedeniyle kesildiğini, biyonik uzuv tasarımına da bu yüzden giriştiğini söylememiştim.
Bacaklarını kaybetmesi Herr’in dağcılıktan kopmasına neden olmamış. Çünkü o kendi vücudunu değil, teknolojiyi eksik olarak değerlendirmiş. Yaptığı bir konuşmada “bir insanın asla eksik olamayacağını düşündüm” diyen Herr, kendisini kaya ve buz tırmanışına döndürecek özelleştirilmiş uzuvlar geliştirerek tırmanışlarına devam etmiş ve ediyor. Hatta eskisinden çok daha fazla şey yapabildiğini söylüyor:
“Vücudumun yapay kısımlarının şekillendirilebilir olduğunu fark ettim. Her formu, her işlevi alabilen, belki de biyolojik kabiliyetin sınırlarının ötesine uzanabilecek yapılar yaratmak için beyaz bir sayfa. Yüksekliğimi ayarlanabilir hale getirdim. 150 santim kadar kısa veya istediğim kadar uzun olabiliyorum. Kendimi kötü, güvensiz hissettiğimde yüksekliğimi arttırıyorum, ama kendimi rahat hissettiğimde, rekabete bir fırsat vermek için yüksekliğimi biraz azaltıyorum. Dar, kamalı ayaklar insan ayağının giremediği dik kaya çatlaklarına tırmanmamı, çivili ayaklar ise dik buz duvarlara bacak kaslarını yormadan tırmanmamı sağlıyor.”
Sizinle paylaşmak istediğim üçüncü isim ise MS hastası olan Lori Schneider. Seyahat etmeyi çok seven Schneider 1999 yılında bir sabah uyanıp vücudunun yarısının uyuşmuş olduğunu fark ettiğinde 43 yaşındaymış. Bu durum iki ay içinde bütün vücuduna yayılmış ve doktorlar MS teşhisi koymuşlar. Schneider ilk şoku atlattıktan sonra daha fazla seyahat etmeye ve daha yüksek dağlara tırmanmaya karar vermiş. Yedi kıtanın en yüksek zirvelerine ulaşmayı hedeflemiş. 2011’de Kilimanjaro’nun zirvesine çıkarak Yedi Zirveler’i tamamlayan Lori Schneider dünyada bunu yapan ilk MS hastası.
Başlarda tırmanışların hepsini bitiremeden yürüyemez olmaktan korkmuş Schneider. Böyle bir durum olmamış ve hastalık belirtileri çok fazla artmamış. Fakat karşısına başka engeller çıkmış. Mesela, Antartika’nın en yüksek dağı olan Vinson’a tırmanırken yola birlikte çıkan dört kişilik ekipten iki kişi fazla zorlandıkları için geri dönmeye karar vermiş. Ekipteki üçüncü kişi olan kılavuz Schneider’ı da dönmek için ikna etmeye çalışmışsa da o gayret etmiş ve zirveye ulaşmış. Konferanslarında hep “inanırsak, yapabiliriz” mesajını veren Schneider, tırmanışları sayesinde yapamayacağını söyleyen insanlara rağmen yapabilmeyi öğrenmiş. Verdiği öğüt hepimiz için:
“Yapmanız gereken tek şey kendi kabuğunuzdan çıkmak, büyük hayaller kurmak ve o hayalleri gerçekleştirmek için gereken adımları atmak. Sizi hem dağların hem de hayatın zirvelerine taşıyacak olan şey kendinizde bu cesareti ve gücü bulmaktır.”
Aslında bu örnekleri daha da çoğaltabilirim. Ama sanırım artık kendi önümüzdeki dağlara bakıp, aslında aşmanın sandığımız kadar güç olmayabileceğini fark edebiliriz.
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Not: Hugh Herr geçtiğimiz Aralık ayında Türkiye İhracatçıları Meclisi’nin (TİM) düzenlediği 5. Türkiye İnovasyon Haftası’nda konuşmacı olarak ülkemize de geldi. Ayşe Arman’ın kendisi ile yaptığı röportaj 04.12.2016 tarihinde Hürriyet’te yayınlandı. Engelini bir fırsata dönüştüren bu bilim insanının yaptıkları ve görüşleri hakkında daha detaylı bilgiyi bu röportajda bulabilirsiniz.
Paylaş