Paylaş
“Beyaz” kelimesi her daim önem taşımıştır yaşamımda. Bu nedenle deneyimli oyuncular Derya Alabora ile Deniz Çakır’ı aynı sahnede buluşturan “Beyaz” adlı oyunu özellikle izlemek istedim.
“Beyaz”, yıllar sonra bir araya gelen ve ölüm döşeğindeki annelerinin başında bekleyen iki kız kardeşin bir ömürlük hesaplaşmasını taşıyor sahneye. Fransız yazar Emmanuelle Mari’nin kaleme aldığı, Zeynep Utku’nun dilimize kazandırdığı “Beyaz”ın yönetmen koltuğunda Özen Yula oturuyor. Oyunun dekor tasarımı ve styling çalışması Tomris Kuzu, ışık tasarımı ise Yakup Çartık tarafından yapılmış; müzikleri Çiğdem Erken, fotoğrafları ise Muhsin Akgün imzasını taşıyor.
İki başarılı oyuncu, Derya Alabora ve Deniz Çakır’ı tiyatro sahnesinde buluşturan “Beyaz”, birbirlerine tamamen zıt iki kız kardeşin farklı yaşam hikâyelerine doğru yol aldırıyor izleyenleri.
Abla, yıllar önce hayallerinin peşinden koşmak üzere evden ayrılmış ve tiyatro oyuncusu olmuştur. Kız kardeş ise; evlenmiş, fakat mutlu olamamış, kocası ile mutsuz evliliğini çocuğu için sürdürmeye çalışan bir kadındır. Ancak anlarız ki, yıllar sonra annelerinin rahatsızlığı ile bir araya gelen ve geçmişin muhasebesini yapan bu iki kız kardeşin ikisi de mutlu olamamıştır.
İki kardeşin ertelenmiş duyguları yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlar. Sanki acıdan sessiz dinginliğe varan bir yolculuktur bu. İzleyicilerde, iki kardeş konuştukça aralarındaki sarsılmış bağı yeniden kurup kuramayacakları konusunda merak uyandıran görece uzun bir yolculuk…
Abla rolündeki Derya Alabora “Beyaz” bir yere gitmek istediğini söylüyor oyunda. “Beyaz” bir yerin nasıl bir yer olduğunu ise tanımlamıyor. Ama bana göre yapmış olduğu hataların hiçbirinin kendisi ile gelemeyeceği yeni bir hayata başlamak istiyor. Yani, mecazi olarak, hatalarını silmek ve bundan sonraki yaşamına “Beyaz” bir sayfa ile devam etmek istiyor.
Henüz 12 yaşındayken babaannem karlı bir kış gününde ölmüştü. Bu benim hayatımdaki ilk kayıptı. Belki de o yüzden çok etkilenmiştim onun ölümünden. Aradan birkaç yıl geçtikten ve İngilizceyi iyice öğrendikten sonra, bir sınavda bu konu ile ilgili bir kompozisyon yazmıştım. Başlığı “Beyaz” dı bu kompozisyonun. Beyaz’ın bana karı anımsattığını ancak babaannemin kaybının beyazın bende yarattığı büyüleyici etkiyi bozduğunu ve o günden sonra hiçbir rengi birbirinden ayırt etmediğimi anlatmaya çalışmıştım. Yani diğer bir deyişle “Artık hayatımda beyazın özel bir etkisi yok.” demek istemiştim.
Yaşamımın ilk kaybı olan babaannemin ölümü beni adeta büyütmüştü. Şimdi anlıyorum ki acılar çocukları büyütüyor. Ve ilk kaybın acısı hiç bitmiyor…
Aradan çok uzun yıllar geçti ama babaannemi hâlâ özlüyorum. İstiyorum ki başımı onun kucağına koyayım, o da benim saçlarımı okşasın. Ya da onun önüne oturayım, o da benim saçlarımı örsün. Ya da küçük ispirto ocağında ona kahve pişireyim.
Babaannem düşüp kalçasını kırdığında ben daha hazırlık sınıfındaydım. Ve o gün hayatımda önemli bir dönüm noktası oldu. O gün için benim kaldıramayacağım bir yük olan bu kayıp beni hayatın gerçekleriyle tanıştırdı. Anladım ki, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Ve olmadı da…
Ancak oyunun iki kardeşin arasındaki kurulamaz sanılan bağ yeniden kurulabildi. Ve bu iki güzel kardeşin hayatlarında yeni bir sayfa açıldı. Beyaz bir sayfa…
Ben oyunu izlerken hem abla rolündeki Derya Alabora’dan, hem de kardeşini canlandıran Deniz Çakır’dan çok etkilendim. Kardeşlerin daha duygusal olanını canlandıran Deniz Çakır bazı repliklerde gözyaşlarını tutamadı. Bu durum hiç kuşkusuz rolün etkisini daha da arttırdı.
“Beyaz” ın Yönetmeni Özen Yula’ya, başarılı oyuncuları Derya Alabora ile Deniz Çakır’a ve oyuna katkı veren diğer çalışanlara bana verdikleri fırsatlar için teşekkür ediyorum. Sayelerinde hem güzel, hem de doyurucu bir oyun izlerken bol bol düşünme ve kendi hayatımı gözden geçirme fırsatı buldum. Ve inanın bu da bana çok iyi geldi…
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Paylaş