Stanford deneyinden BBG’lere oradan Irak hapishanelerine

İsviçreli gazeteci Reto Schneider’in yazdığı ‘Çılgın Deneyler Kitabı’ tuhaf, ürkütücü ya da lüzumsuz deneylerin hikayelerini içeriyor.

Mahkumların psikolojisini çözümlemek için başlatılıp, gardiyan rolündeki öğrencilerin azıtması ve hükümlü rolündeki öğrencilerin ayaklanmasıyla sonuçlanan Stanford deneyi de bunlardan biri. Bu deney, hem Irak’taki Ebu Garib cezaevinde tutuklulara işkence yapan ABD askerlerinin psikolojisine ışık tutuyor, hem de TV’lerdeki röntgen şovlarının öncüsü sayılıyor.

Stanford Üniversitesi’nin genç profesörlerinden Philip Zimbardo, 1971 yılının ilkbaharında Palo Alto Times adlı yerel gazeteye şöyle bir ilan veriyor: ‘Cezaevinde yaşamla ilgili bir psikoloji deneyi için erkek öğrenciler aranıyor. 14 Ağustos’ta başlayacak üç aylık deney için günde 15 dolar ödenecektir.’

Denek olmak için başvuran 70’i aşkın öğrenci arasından en olgunlarını seçen Prof.Zimbardo, yazı tura atarak 10 gardiyan ve 11 mahkumu belirliyor. Sonra deney, realiteye iyice uygun olsun diye dekoru hazırlıyor.

Hücre olarak kullanılacak laboratuvar bölmelerinin kapılarına demir parmaklıklar, koridorlara kameralar ve gardiyanların emirlerini iletmek üzere hoparlörler yerleştiriliyor. Üniforma, düdük, aynalı gözlük ve lastik copla donatılmış gardiyanlar olay yerine intikal ettikten sonra, kampus polisi 11 öğrenciyi haneye tecavüz ve gasp şüphesiyle tutukluyor. Sirenler çalıyor, öğrenciler kelepçeleniyor ve gözleri bağlanıyor. Cezaevinde çırılçıplak soyuluyor, bit ve pirelere karşı filitleniyorlar. Birer beyaz önlükten ibaret mahkum kıyafeti giydiriliyor, ayaklarına zincir vuruluyor. Sonra kurallar açıklanıyor: Yemek esnasında ve ışıklar söndükten sonra konuşmak yasaktır. Mahkumlar birbirine kimlik numaralarıyla hitap edecektir. Gardiyanlar, mahkumları istedikleri saatte sayım için toplayabilirler vs.

Prof. Zimbardo bu deneyle, gardiyanların iktidarındaki hapishanede iyice güçsüz, bağımlı ve umutsuz hale getirilen mahkumların, özgürlük ve mahremiyetlerini nasıl kaybettiklerini gözlemlemeyi amaçlıyor. Ancak daha deneyin ikinci gününde gardiyanlar mahkumlara eziyet etmeye başlayınca isyan patlak veriyor. Çıplak elleriyle tuvalet temizletilen, fuzuli işler verilen mahkumlar bir araya toplanıp giysilerindeki numaraları yırtınca, gardiyanlar yangın söndürücülerle ayaklanmayı bastırıyor. Sonra elebaşılar hücreye kapatılıyor, isyana katılmayanlara ise daha iyi yemek veriliyor. Böylelikle mahkumlar arasında bir güvensizlik iklimi oluşuyor, grup mantığını yitiriyorlar.

Realiteyle oyun öylesine birbirine karışıyor ki, deneyden kurtulamayacağını zanneden mahkumlar kaçış planları yapmaya başlıyorlar. İktidarın büyüsüne kapılan bir gardiyanın durumu gammazlaması üzerine Prof. Zimbardo ciddi ciddi polise başvuruyor ve mahkumların kentteki eski cezaevine transferini istiyor. Polis tabii ki reddediyor. Zimbardo deney sonrasında kaleme aldığı notlarda cezaevleri arasında işbirliği yapılmamasını eleştiriyor. Bu notlar profesörün de mahkum ve gardiyanlar gibi kontrolden çıktığını ve artık bir cezaevi müdürü haline geldiğini gösteriyor.

Sonra veliler görüş gününde çocuklarının perişan haline tanık olunca daha iyi cezaevi koşulları için profesörden ricacı oluyorlar. Prof. Zimbardo’nun mahkumlara yardımcı olması için getirdiği katolik rahip ise cezaevinden kurtulmaları için çocuklara avukat tutmalarını tavsiye ediyor. Günde 15 dolardan vazgeçen her öğrenci serbest kalabileceği halde, velilerden biri oğlunu kurtarmak için avukat tutuyor. Avukat, ihtiyati tedbir kararı aldırtıp bir hafta sonra yeniden geleceğini söylüyor.

O andan itibaren deneye bulaşan herkesin, rolünün nerede bitip gerçek kimliğinin nerede başladığını artık iyice karıştırdığı anlaşılıyor.

ÇUVAL DEĞİL KESEKAĞIDI

Deneyin beşinci gününde Zimbardo’nun kız arkadaşı olan psikolog Christina Maslach cezaevini ziyaret ediyor ve film orada kopuyor. Mahkumlarla mülakat yapmaya gelen Maslach, gözetleme kameralarından ekrana yansıyan görüntüler karşısında dehşete düşüyor. Mahkumlar, birbirlerine ayaklarından zincirle bağlanmış ve kafalarına kesekağıdı geçirilmiş halde tuvalete götürülürken, gardiyanlar okkayla küfür savuruyor. Midesi bulanan psikolog, erkek arkadaşının ‘Deneyi nasıl buldun?’ sorusu üzerine ‘Sen bu genç insanlara nasıl böyle davranırsın’ diye patlıyor. Önce küsüyor ama, iki sevgili bir yıl sonra evleniyor.

Prof. Zimbardo, beşinci gününde deneyi bitiriyor ve şöyle yazıyor: ‘Bir insanın giriştiği her eylem, ne kadar korkunç olursa olsun, belirli bir durumun yarattığı baskı altında hepimiz tarafından gerçekleştirilebilir.’

Neyse ki bu çalışma denekler üzerinde kalıcı hasar bırakmıyor. Hatta, deneyin 36’ıncı saatinde depressif belirtiler gösterdiği için profesör tarafından salıverilen 8612 No’lu mahkum, daha sonra San Francisco bölge cezaevinde psikolog oluyor.

Stanford Deneyi o dönemde öyle ses getiriyor ki, Los Angeles’da Stanford-Prison-Experiment adıyla bir hard rock grubu kuruluyor.

Zimbardo’nun bakış açısıyla, Ebu Garib’teki Iraklı tutuklulara işkence eden, kafalarına çuval geçiren Amerikalı askerlerin davranışının da mazur görülmesi gerekiyor. Nitekim Zimbardo bugün, kendi deneyi ile Ebu Garib arasında paralellik kuruyor ve kötülüğün hakim olduğu bir ortamda iyi insanların da kitle psikolojisinin etkisine kapılacağını söylüyor.

Zimbardo’nun deneyi aynı zamanda, bugün televizyonlarda yayınlanan BBG türü dikiz şovlarının da öncüsü sayılıyor. Hatta BBC, iki yıl önce ‘Deney’ adlı programla Stanford deneyinin TV versiyonunu ekranlara getiriyor. Ancak Prof. Zimbardo programı beğenmiyor, TV’deki gönüllü mahkumların bir reyting şovunda rol aldıklarının farkında olduklarını söylüyor.
Yazarın Tüm Yazıları