Almanya'da yaşayan ikinci ve hatta üçüncü kuşak Türk gençlerinin ciddi bir Türkçe Hip Hop akımı başlattıkları artık görmemek mümkün değil. Türkiye'de de Cartel grubunun başarısıyla kendini hissettiren ‘‘Türkçe Hip Hop’’ dünya müzik sektöründe de ciddiye alınıyor. Karakan, Erci E, Azize, Grup 33, ve Kara Öfke, bu akım için çabalarken, aralarına her gün Avrupa'nın bir ülkesinden yeni bir isim katılıyor. Dahası Türkiye'den de... İzmir'den ‘‘Susturucu’’, Ankara'dan Devil Dogs, bunlardan ikisi. İstanbul'dan ise pek çok isim saymak mümkün. Bu arada Hip Hop'ın ayrılmaz parçası ‘‘grafitti’’ sanatı da ülkemizde hızla yayılıyor. Hatta Türkiye'nin ilk ve tek underground hip hop dergisi İstanbul Style, kiosklarda yerini almış durumda. Amerika'da gettoda yaşayan siyahların sokak şarkılarından yola çıkarak bugün dünya müzik endüstrisinde önemli bir potansiyele erişen Hip Hop'un liriklerinin temelinde başkaldırı, toplumun getirdiği yükümlüklere isyan ve dünya düzenine eleştiri yatıyor. Avrupa'da yaşayan Türk gençlerinin başkaladırısı ise üç konuda: Bir; yaşadıkları toplumdan dışlanmaları... İki; aileleriyle yaşadıkları kültür çatışmaları... Üç; iki kültür arasında yetişmişlikten kaynaklanan kimlik bunalımı. Müzikal açından bakıldığında ‘‘Türkçe Hip Hop’’ta hayli ilginç şarkılar çıkıyor ortaya ve bunlar Türk müzik piyasasında ilginç köşeler oluşturuyor. Hem Türkçe bu tarza çok yakışıyor hem de bu alanda malzeme hiç tükenmeyeceğe benziyor... Bu tarzın bir uzantısı olan ‘‘Ragga Oktay'ı’’ önceleri ben de yadırgamıştım, ancak son klip parçası ‘‘Olaley’’ çok ilginç... Müzikal ve de ‘‘sanatsal’’ açıdan yeni bir renk müzik platformumuzda. Özetle Hip-Hop'u ciddiye alalım, derim...Best Of modasıMüzikte moda olan (özellikle bizde modaysa) herşeyden nefret ederim. Çünkü bizim, bir modayı çok çabuk kapıp çok çabuk tüketmek gibi bir özelliğimiz var. Fazla bir yaratıcılığımız yok ya, biri müzik adına alkışlanan bir şeyler yapmışsa, onun ardından çekirge ordusu gibi gideriz. Son zamanların ‘‘modası’’ da ‘‘Best Of’’ albümler biliyorsunuz. Bu tarz çalışmalara karşı değilim. İstiyerek, bilinçli yapılanlarına... Bir müzisyenin ya da şarkıcının ‘‘Best Of’’ albümü yapması, asla onunun tükendiğinin işareti değildir. Ama görüyorum ki ülkemizde yıllardır pek bir şeyler üretmeyenler de ‘‘Best Of’’cu kesildiler. Ha bir de ‘‘Best Of’’ çalışmaları bizde ‘‘nostaljik’’ şarkıları yeniden seslendirmek gibi algılanıyor ki bu da bir başka yanlış. ‘‘Best Of’’ demek, müzikal kariyerinde 10-15 yılı geride bırakmış bir sanatçının ya da müzisyenin o yıllar içinde piyasaya sürdüğü albümlerde yer alan şarkılardan bazılarını seçip yeniden yorumlaması demektir. Bugünün koşullarında, sound'unda ve yorumunda, farklı köşelerle, yapılması gereken bir çalışmadır bu. Bir örnek vermek gerekirse; Grup Gündoğarken'in yaptığı gibi ‘‘canlı ve fişsiz’’ ‘‘Best Of’’u... ‘‘Best Of’’a örnek olarak gösterilecek çalışmalardan biri de Edip Akbayram'ın ‘‘Dünden Bugüne Edip Akbayram’’ isimli albümü. Akbayram, 30 yıllık müzik hayatında kendisine mal olan şarkılarını yeniden derleyerek, yeni bir anlayışla ve genç müzisyenlerle birlikte kaydetmiş. Hem de kartonetin fotoğrafından içeriğine kadar titizlenmeyi unutmadan. Diğerlerine gelince... Orhan Gencebay'ın iki kasetten oluşan ‘‘Best Of’’larını sanatçının bütün şarkılarının bir arada olmasının dışında pek heyecan verici bulamadım doğrusu. Çünkü Gencebay, şarkıları ilk hallerindeki gibi hazırlamış. Farklılık yok, ilginç köşeler yok... Kısacası bana renksiz geldi yaptığı. Sanki eskiler aynen alınmış da tekrar bu albüme kaydedilmiş gibi. Nükhet Duru, Ajda Pekkan'ın çalışmalarını henüz dinleyemediğim için bir şey söyleyemiyorum. Nilüfer ise uzun süredir ‘‘en iyileri’’ üzerinde çalışıyor. Selçuk Ural da bir ‘‘Best Of’’ ile bu kervana katılmış. Bence bu liste böylece uzayıp gidecek. Bu tür çalışmalar sektöre biraz daha nefes aldırır, ama ya sonrası...?