Geleceğin yalancıları: kadınlar

Ayşe ÖZEK KARASU
Haberin Devamı

Önce Tansu Çiller, sonra Merve Kavakçı. İkisi de öyle ustalıktan yoksun yalanlar kıvırdı ki, gerçeği söylemedikleri hemen kanıtlandı. Bunun üzerine yalanlarla ilgili son araştırmalara baktım. İki sonuç çıktı: 1.Zamane yalancıları yüksek eğitimliler arasından çıkıyor. 2.Kadınlar yalan kıvırmakla erkeklere yetiştiler, hatta gelecekte sollayacaklar...

Yalanla ilgili bütün geleneksel görüşleri unutun! Bill Clinton'ı da unutun. Çünkü o ayrı bir fenomen. Monica Lewinsky'yle ilişkisi konusunda yalan söyledikten sonra koltuğunu nasıl koruyabildiğini ayrı bir bilim dalı halinde özel bir kürsüde incelemek lazım.

Bizim gündemimizdeki yalanlar o kadar sofistike değil. Yani Tansu Çiller'in Harvard Üniversitesi'nden fahri doktora aldığı yalanı ve Merve Kavakçı'nın Tıp Fakültesi'nden türban takamadığı için kendi isteğiyle ayrıldığı yalanı. Çiller'in böyle bir unvan almadığını, Kavakçı'nın da çift dikiş gittiği için ünversiteden atıldığını artık herkes biliyor.

Kısa bir dönem içinde ortaya çıkarılan iki yalanın da kadınlar tarafından söylenmiş olması aslında tesadüf değil. Son derece çağdaş bir gelişme ve çok da bilimsel. Çünkü yalanla ilgili son araştırmalarda hep aynı sonuç çıkıyor:

‘‘Eskiden sadece insanları incitmemek ve aile bireylerini korumak için yalan söyleyen kadınlar artık kişisel ihtirasları uğruna gerçekten sapıyor.’’

Chicago'daki bir psikoloji araştırmaları enstitüsünün elde ettiği verilere göre kadınlar yalan söyleme oranında erkeklerin birkaç puan gerisinde. Bir ankette kadın ve erkeklere aynı soru sorulmuş: ‘‘Bir işi elde etmek için yalan söyler misiniz?’’ Erkeklerin yüzde 68'i, kadınların ise yüzde 62'si ‘‘evet söylerim’’ diye yanıt vermiş.

Oysa beş yıl önce yine ABD'de yapılan bir araştırmada erkeklerin kadınlara göre üç kat daha fazla yalan söylediği sonucu çıkmıştı. 20 yıl önce ise İngiltere'deki Bath Üniversitesi sosyologları, erkeklerin kadınlardan on kat daha yalancı olduğunu tespit etmişlerdi.

O dönemde erkek yalanları kazanç ve cinsellik konusundaki yüksek uçuşlardan ibaretti. O günden bu yana erkek cephesinde değişen birşey yok. Bugün de aynı yalanları atıyorlar. Değişiklik kadın yalanlarında. Eskiden koruyucu bir tavırla yalan söyleyen kadınlar bugün artık toplumsal statülerindeki yükselişle doğru orantılı bir şekilde yüksek atışlara başlamış bulunuyorlar. Düne göre doğruları daha idareli kullanıyorlar.

Chicago'daki araştırmayı yöneten Steven Lunden, para ve seks söz konusu olduğunda erkeklerin yalandan asla kaçınmadığını, ancak artık kadınların da aynı ligde oynadığını söylüyor; ‘‘İş yerlerindeki kadın yönetici sayısının nasıl arttığına bir bakın. Son yıllarda erkek oyunlarının hepsini öğrendiler ve şimdi bizden daha iyi oynuyorlar. Belki de geleceğin yalancıları kadınlar olacak’’ diyor.

ÇOK BİLEN ÇOK ATIYOR

Virginia Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma ise yalan katsayısının öğrenim derecesiyle birlikte tırmandığını gösteriyor. Psikolog Prof.Bella DePaulo toplumun her kesitinden 3 bin denekle yaptığı çalışmada, on dakikalık her konuşmanın beşinci dakikasında bir yalan atıldığını tespit etmiş. Konuşanlar üniversite mezunu olduğu takdirde ise yalan sayısı üçte bire kadar çıkıyormuş.

Eğitimli insanların kelime hazinesi ve kendine olan güveni daha kabarık olduğu için bu insanların masal anlatma yeteneğinin de daha fazla olduğu varsayılıyor. Bu kişilerin yalanları daha sofistike oluyor.

California Üniversitesi'nin araştırması ise iyi eğitimli kişilerin başka bir özelliğini ortaya koyuyor. Bunlar iyi yalan kıvırabildikleri gibi başkalarının yalanlarını da daha çabuk teşhis edebiliyorlar.

Kadın yalanları konusunda Batı'daki çöpçatanlık ajanslarının verileri de ilginç. İngiltere'deki bir ajansın yöneticisi, eş bulmaya çalışan kadınların bir zamanlar yaşlarını, erkeklerin ise boylarını gizlediğini anlatıyor. Bugün ise kadınlar yaşı bir kenara bırakıyor ve kazançlarını olduğundan fazla gösteriyormuş.

Demek ki, bundan böyle yalan işitmemek için, kadınların da maaşını sormamak gerekiyor.

Magandaların sırrı çözüldü

Pazar sabahı Beyoğlu'nda, Taksim'den Galatasaray'a kadar yürümem gerekti. Ortada tramvay hattı, güya trafiğe kapalı yolda bir sürü resmi plakalı hız düşkünü, önünüzü arkanızı devamlı kollamanız gerekiyor. Ama düz bir hatta yürümek ne mümkün. Zigzaglar çizerek önünüzdeki barajları aşmanız lazım. Yan yana dizilmiş üç dört maganda, küçük parmaklar birbirine kilitlenmiş, birlikte iki yana yalpalanarak aheste yürüyorlar. Üç günlük sakal. Buram buram ter üstüne kötü ‘kolonyağı’ kokusu. Boyasız, aşınmış, yamulmuş ayakkabılar. İşaret parmağına dolanmış takım renklerinde tesbih.

Yahu kim bu insanlar, bu ırk nereden çıktı?

Biz bu adamlarla aynı kaldırımda yürümeye mahkum muyuz?

Derken bu soruların cevabını buluverdim.

Fransız Haber Ajansı'nın ekranlara düşen bir haberi sayesinde :

‘Neandertal adamı ile insan akraba olmuş

Bir Amerikalı paleontoloğun yaptığı açıklamaya göre, Portekiz’de bulunan 24.500 yıllık bir çocuk iskeleti Neandertal adamı ile modern insanın atalarının - bugüne kadar iddia edildiğinin aksine - karıştığını, çiftleştiğini ve ortak çocukları olduğunu gösterdi.

Saint-Louis'deki Washington Üniversitesi'nden Prof.Erik Trinkaus, yaptığı açıklamada ‘Uzmanlar genellikle insanla Neandertal adamını kesin çizgilerle birbirinden ayırır. Halbuki bulunan 4 yaşındaki bu çocuğun iskeleti hem Neandertal adamının hem de ilkçağ insanının özelliklerini taşıyor. Yani bu iki tür arasındaki fark o kadar büyük değil. Birarada yaşamışlar, çiftleşmişler, çocukları olmuş’ dedi.'

Maganda diyerek adamların günahını almışız bunca yıldır.

Meğer onlar, evrimin farklı bir noktasındalarmış daha.

Ve - soğan yemeyin, burnunuzu karıştırmayın diye emir geldi diye - boşuna umutlanmışız.

24.500 yıldır beraber yaşıyorsak, bir müddet daha yaşayacağız anlaşılan.

Düne kadar ‘insanın ataları dünyaya hakim olarak Neandertal adamını tarihten sildi’ diye bilirdik, dikkat edelim tersi olmasın.

Kerim Serdar DEVRİM

Yazarın Tüm Yazıları