Lüks moda aleminde bir kale daha yıkılıyor. Givenchy, Versace, YSL’den sonra Valentino da gidici. Gerçi Versace diğerleri gibi gönüllü emekli olmadı, cinayete kurban gitti ama gitti...
Valentino modaevinin kontrolü de geçen hafta itibarıyla özel sermaye şirketi Permira’nın eline geçti. Hem de Valentino’ya hiç sorulmadan. Şimdi Valentino’nun yönetim kurulunda kalıp kalmayacağı belli değil. Büyük finans şirketlerinin moda devlerini ele geçirdiği yeni lüks tüketim düzeninde, Givenchy ve YSL gibi markalar iddiasını kaybetti. Peki acaba Valentino’suz Valentino olur mu? O gerçi muazzam bir marka ama, kazancı öyle değil. Bu nedenle Permira’nın Valentino’yu emekli edip, markayı daha kazançlı bir alan olan aksesuvara yönlendirmesi bekleniyor. Borsa kurtlarının tahminine göre ise Permira’nın asıl amacı, çoğunluk hissesi Valentino’da bulunan Hugo Boss’u ele geçirmek.
Bir zamanlar sükseli modacıların isimleri şöhretli kadınlarla birlikte anılırdı. Hubert de Givenchy ve Audrey Hepburn, Yves Saint-Laurent ve Catherine Deneuve, Valentino Garavani ve Sophia Loren...
Diktikleri prenses kıyafetleriyle o parlak şöhretli kadınları birer aristokrata çevirdikleri gibi kollarına girip kavalyelik de eder, Güney Fransa’larda hep birlikte jet set hayat sürer, prestijli dergilere yanak yanağa kapak olurlardı. Jacqueline Kennedy’nin Onassis ile evlenirken giydiği gelinlik de Valentino’nun elinden çıkmıştı.
O modacılar işlerini aile şirketi çatısı altında yönetirdi. Valentino kendi özel uçağını edinen ilk tasarımcı olmuştu. Çok pahalı, saten kuyrukları yerleri okşayan prenses kıyafetleri diktiği gibi kendi zevkleri de pahalıydı; Roma, Londra ve New York’ta İngiliz uşaklı evleri, Fransa’da 17. yüzyıldan kalma şatosu, Gestaad’da şale köşkü, Picasso ve Andy Warhol koleksiyonları, Meissen porselenleri.
İşlerini dev şirketlere devreden Givenchy ve YSL’nin aksine, ünlü yıldızlarla kırmızı halı geçitlerine devam ediyor 75’lik Valentino. Daha geçenlerde Cannes’daydı ve önümüzdeki bir yılın kırmızı halı stratejilerini çizmek üzere yıldızlarla görüşmeler yaparken, Milano’da bambaşka pazarlıklar yapılıyordu. Finans dünyasının pazarlıkları.
İki özel sermaye şirketi, İtalyan markasının peşindeydi. İngiliz Permira ve Amerikan Carlyle. İtalyan Marzotto ailesinin elinde bulunan Valentino hisselerinin yüzde 29.6’sını zaten almıştı Permira, şimdi geri kalan hisseler için çarpışıyorlardı. Sonunda Permira, hisse başına 47,60 dolarlık teklifiyle Carlyle’ı devre dışı bıraktı ve 3.5 milyar dolara Valentino’da yüzde 52 ile kontrolünü ele geçirdi.
Valentino Fashion Group’u (VFG) 2002 yılında bir İtalyan yatırım grubundan satın alan Marzotto ailesi şimdi markayı Permira’ya devrederken Valentino’ya danışma gereğini de duymamıştı. Oysa Valentino, 45 yıllık markasını kendi hayat tarzı ve imajıyla bütünleştirerek yükseltmişti.
Valentino’nun karar mekanizması dışında bırakılması aslında lüks tüketim sektöründeki dramatik değişimin bütün izlerini taşıyor. Moda dünyası bir aile işi olmaktan çıkıp dev şirketlerin, hissedarların eline geçerek 150 milyar dolarlık global bir endüstriye dönüşüyor, bir zamanlar güç simsarı olan tasarımcıların fiyakası bozuluyor. Tasarımın yerini finans alıyor, moda kralları tarihe karışıyor.
Bu eğilim 1990’larda LVMH’nin Fendi ve Givenchy gibi markaları almasıyla başladı. Rakip Gucci grubu da YSL, Balenciaga ve Sergio Rossi’yi alarak karşılık verdi. Geniş finansal kaynakları ve pazarlık güçleriyle aile şirketlerine oyun alanını giderek daralttılar.
Lüks tüketimdeki global patlama ve Hindistan, Çin, Rusya gibi hızlı büyüyen pazarların çekiciliği özel sermaye şirketlerini de oyunun içine çekti. Jimmy Choo ve Jil Sander gibi küçük modaevleri el değiştirdi. Geçen yıl Apax Partners, Tommy Hilfiger’i 1.6 milyar dolara satın aldı.
Tüketim tarzının hızlanması da tasarımcıların tahttan inmesinde rol oynuyor. Bir zamanlar partiler ve sıra dışı yaşam tarzları tasarımcıları moda dünyasının merkezine oturttu. Ancak büyük şirketlerin lojistik gücüyle yeni pazar stratejilerinin icat edilmesi ve malların tüketiciye daha hızlı ulaştırılması tasarımcı-yönetici dengesini değiştirdi.
Üç yıl önce Tom Ford, Gucci’den ayrıldığında İtalyan modaevi şöhretli tasarımcı stratejisini bir kenara bırakıp pek tanınmamış Frida Giannini ile yoluna devam etmiş ve daha giyilebilir kıyafetler yaratarak satış rekorları kırmıştı. Gianni Versace’nin öldürülmesinden sonra tasarımı üstlenen Donatella Versace bile geri plana çekilmiş durumda. Şirket artık daha yüksek kar getiren aksesuvara ağırlık veriyor.
Nitekim Valentino markası da efendisinin karizmasından doğmuş olmakla birlikte, esas kazanç, Valentino’nun tasarımı olmayan erkek koleksiyonu ve aksesuvardan geliyor. Esas Valentino markasını oluşturan haute-couture koleksiyonu geçen yıl topu topu 13 milyon dolarlık satış yaptı.
ESAS HEDEF HUGO BOSS
Şimdi Permira’nın planları tam olarak bilinmiyor, Valentino’nun yönetim kurulunda kalıp kalmayacağı belli değil. Ama, bazı tahminler yürütülüyor. Kimisi finansal oyuncuların Valentino’nun tecrübe ve pırıltısına ihtiyaç duyacağını düşünüyor. Bazı kaynaklar da Marzotto ailesinin zaten bir süredir, Valentino’nun gidişine hazırlık olarak tasarım ekibini güçlendirmekle meşgul olduğunu söylüyor. Bazı borsa analistleri Permira’nın Valentino’dan bir çeşit Gucci yaratmaya niyetli olduğu, markanın büyüyen pazarlar için iyi bir lisans potansiyeli taşıdığı görüşünde. LVMH gibi büyük bir gruba satılabileceğini söyleyenler de var.
Bir tahmine göre de Permira’nın esas hedefi şu: Yüzde 50.9 hissesi Valentino’ya ait olan Alman Hugo Boss’u ele geçirmek. Permira’nın önümüzdeki günlerde Boss için teklif vermesi bekleniyor. Valentino ile birlikte alışverişin toplam maliyeti ise tahminen 6 milyar dolar.