John Prescott, İngiliz politikasının önemli karakterlerinden biriydi. 1970’lerden beri İşçi Partisi’nden milletvekiliydi.
1994’te parti başkan yardımcısı, 1997’de Başbakan Yardımcısı oldu. Parti içinde Eski Başbakan Tony Blair ile yeni Başbakan Gordon Brown arasında tampon olmaya çalıştı. İngiliz basınıyla arası hiçbir zaman iyi değildi. Basın Prescott’un onlara verdiği bütün malzemeleri hiciv sanatının inceliklerini kullanarak diline doladı. Prescott da iyi malzeme veriyordu. Hükümetten şikayetçi olan bir çiftçinin suratına yumruk attı. Halka "Her yere arabanızla gitmeyin" öğütleri verirken, kendisi kaldırımdan Jaguar’ıyla geçmekten çekinmedi. Mazeret olarak da "Yürüseydik karım Pauline’in saçları bozulacaktı" dedi. Prescott, geçtiğimiz eylülde Blair’le birlikte emekli oldu. Mayısta çıkardığı anı kitabi "Prezza, My Story: Pulling No Punches"da birçok itirafta bulundu. Bunlardan en önemlisi 1980’lerin sonundan beri bulimia hastalığıyla boğuşmasıydı. Genellikle zayıflama takıntısı olan genç kadınlarda görülen ve aşırı yeme ve sonra kusma hastalığı olarak bilinen bu hastalıktan şişman politikacının mustarip olması herkesi çok şaşırttı. Yeme bozuklukları konusunda uzmanlaşan psikiyatrlar Prescott’un bu itirafını çok cesurca buldu ve stresli bir yaşam süren ve utandığı için hastalığı kabullenmeyen diğer erkeklere de örnek olması gerektiğini söyledi. İşte Prescott’un ağzından bulimia deneyimleri.
Bulimia olduğumu ilk ne zaman fark ettim emin değilim. Daha önce bunu itiraf etmemiştim. Garip çünkü bu hastalık daha çok kendini kilo vermek zorunda hisseden mankenlerin ya da Prenses Diana gibi stresli bir hayat yaşayan kadınların hastalığı olarak bilinir. Ayrıca tabii benim kilomda birinin bulimia olduğundan kimse şüphelenmedi. Eğer hastalığın emarelerini bilmiyorsanız ve bazı dedikoducular benim ofis alışkanlıklarımı size anlatmadıysa bulimik olduğumu anlayamazdınız. Başarılı bir bulimik de değildim belki, çünkü kilom hiç azalmadı. Ama zaten hastalığa yakalanmamın sebebi kilo vermek istemem değildi. Hastalığın en kötü zamanını İşçi Partisi olarak göreve geldiğimizde yaşadım. O yüzden benim durumumda bulimianın kilo kaybetmekle değil, yoğun stresle ilgisi olduğunu düşünüyorum. Çok fazla çalışıyordum. Bu iş için uygun olduğumu kanıtlamak istercesine günde 16-18 saat. Yasa tasarılarıyla uğraşırken, bir ofis odasına kapanıyordum. Bir tek yemek yemek için mola veriyordum. Yaptığım tek şey buydu: Çalışmak ve sonra çabucak bir şeyler yemek. Bir süre sonra hayatımın tek zevk noktası yemek oldu, huzuru sevdiğim yiyeceklerde buluyordum. Elime ne geçerse midem bulanana kadar ağzıma tıkıştırırdım: Hamburgerler, çikolatalar, cips... Sonra bütün bunların ardından kusmanın verdiği rahatlık gelirdi.
LOKANTADA BÜTÜN MÖNÜYÜ ISMARLARDIM
Benim durumumdaki birçok kişi içki şişesine sarılır. Aslında onu da denemişliğim vardır. Yılda birkaç kez kocaman bir votka şişesini çıkarıp masamın üstüne koyardım. Ofistekiler bu andan nefret ederdi çünkü her şeyin olduğu gibi votka şişesinin de dibini göreceğimi, sonuna kadar gideceğimi bilirlerdi. Votka, insanlara ne kadar yorgun olduğumu göstermenin yoluydu, bir yardım çağrısıydı. Ama dediğim gibi bunu ancak yılda birkaç kez yapmışımdır. Çünkü alkolün tadından hiç hazzetmem.
Ama yemek... Her tür yemeğe bayılırım. Mesela dijestif bisküviler vardır. Birkaç tane ağzıma atayım diye başlardım, sonra bir bakmışım ikinci paketi bitirmek üzereyim. Bir konserve kremayı ağzımdan içeri boşaltırdım. Sadece tadını alabilmek için. Marks&Spencer’da satılan kremalı atıştırmalıklar favorimdi. Onları sonsuza kadar yiyebilirim. En sevdiğim Çin lokantası Mr. Chu’s’a gittiğimde bütün mönüyü masaya getirtir, hepsini yerdim. Bu açgözlülüğüm beni utandırırdı. O yüzden bu olayları olmamış sayardım. Evde karım Pauline ikinci bir tabak daha ister misin diye sorduğunda "Hayır teşekkürler" derdim. O mutfaktan çıkar çıkmaz ortalığı talan ederdim, ne bulursam yerdim. Bir gizli yiyiciye dönüşmüştüm, hem evde hem de ofiste. Gençken 70 kg. civarındaydım. Boyu 1.78 olan biri için gayet normal. Karım Pauline’le ilk flört ettiğimiz dönemde 75-80 kg arasında gidip geliyordum. Fakat yıllar içinde abur cubur yemekten, masa başında oturmaktan 106 kg oldum.
KARIM TUVALETTE BIRAKTIĞIM İZLERDEN ANLADI
Bulimikler ne yapar bilmiyordum. Bir yerde okumadım, kimse bana bu hastalıktan bahsetmedi. Bulimik olmayı kendi başıma öğrendim diyebiliriz. Ağzıma yemek atmaktan büyük zevk alıyordum. Eğer bu yediklerimi kusarsam, bir süre sonra yine midemde yer açılır ve zevk devam ederdi. Patlayana kadar yiyip tuvalete giderdim. Boğazıma parmağımı sokar kendimi kustururdum. Bu iş şaşılacak derecede kolay olurdu.
Bunları yaparken de kimsenin bu alışkanlığımı fark etmediğini sanırdım. Fakat karım Pauline tuvalette bıraktığım izlerden ve mutfakta yok olan yemeklerden durumu çözdü. Prenses Diana’nın hikayesinden sonra bulimia ile ilgili kadın dergilerinde yazılar çıkmaya başladı. Pauline onları ilgiyle okurdu. O yüzden bir gün bana hastalığın ne kadar zarar verebileceğini anlattı. Böbrekler için tehlikesini, vücuttaki salgı bezlerinin dengesini bozduğunu, o yüzden suratımın ve boynumun giderek şiştiğini...
Ofisteki çalışma arkadaşlarım da durumu fark etti. Hepsi birlikte profesyonel yardım almam konusunda beni ikna etti. Meclisin doktoru beni uzman bir arkadaşına yönlendirdi. Randevu tarihim 19 Şubat 1991’di. Doktorun bekleme odasındaki diğer hastaları görünce kendimi angut gibi hissetmiştim. Hepsi genç kadınlardı. Şansım vardı ki, o kadınlardan hiçbiri beni basına satmadı. Belki de bir politikacı olarak bulimia konusunda bir araştırma yaptığımı düşünmüşlerdir. Benim yaşımda bir adamın bulimia nervosa hastası olduğuna kim inanır?
Doktor bana bir sürü deli saçması soru sordu. Çocukluğum, ilk cinsel deneyimlerim gibi şeyler. Oysa bence bulimia olmamın tek sebebi yoğun stresti. Bana hastalığı tüm açıklığıyla anlatıp, sıkı bir diyet verdi. Bu diyete uzun süre layıkıyla uyamadım. Aynı dönemde diyabet teşhisi kondu. Üstelik bazı yiyecekleri haddinden fazla yediğim için alerji olmaya başladım. Bir de Pauline’i çileden çıkaran uyku apnesi sorunum ortaya çıktı. Doktorların söylediğine göre uyku apnesi bulimia hastalarında sıkça görülürmüş. Son bir yıldır bulimia atağı geçirmiyorum. Her gün 45 dakika spor yapıyorum. Kilom hálá 100 civarında ama abur cubur yememeye, öğünleri makul saatlere kaydırmaya gayret ediyorum. Bu itirafı yaptığım için artık bulimiayla boğuşan kişilere yardım edebilirim.