Sekiz yaşındaki eroin bağımlısı siyah çocuğun dokunaklı öyküsünü anlatıyordu. Genç gazeteci Janet Cooke'un haberi ‘‘Jimmy'nin Dünyası’’ başlığıyla Washington Post'ta yayınlanmıştı. Cooke, hikayeyi öyle duyarlı satırlarla kaleme almıştı ki, gazetenin yayın yönetmeni Ben Bradlee ve sahibi Katherine Graham tarafından 1981 Pulitzer ödülüne aday gösterildi. Ve ödülü aldı da. Sonra olaylar rüzgar hızıyla gelişti. Amerikan basını 26 yaşındaki Cooke'un geçmişiyle ilgili yalanlarını bir bir ortaya çıkarmaya başladı. Sonunda bombayı patlatan Cooke'un kendisi oldu; Jimmy'nin öyküsü baştan sona düş ürünüydü. Öyle bir çocuk yaşamıyordu. Cooke görevinden istifa etti. Bradlee, ülkenin en prestijli ödülü olan Pulitzer'in iade edileceğini duyuran bir bildiri yayınladı. Bob Woodward'ın Watergate skandalını ortaya çıkarmasıyla süksesi doruklara çıkan Washington Post, gümbür gümbür bir düşüş yaşadı. Cooke, bütün muhabirlerinden Woodward tarzı gazetecilik ve ödül bekleyen Post yönetimini sorumlu tutuyordu. Daha sonra Graham da kitabında, Pulitzer ödülünün basın üzerindeki zehirleyici etkilerinden söz edecekti.ZAMAN DEĞİŞTİBu olay Amerikan basın etiği tarihinde önemli bir dönüm noktası oldu. O dönemde yapılan yorumlarda, Post'un Nixon'ı aşağı indirerek gazetecilik kültürünü değiştirdiği, ancak bu değişimin gazeteciliği son derece bireysel bir rekabet ortamına sürüklediği belirtiliyordu.Aradan çok zaman geçti, ödül kazanıp ünlenme, ya da kazanılmış bir ünü koruma hırsı çok daha şiddetlendi. 90'ların dünyasında bilgi alışverişi toplumların başlıca uğraşı ve takıntısı haline geldiği ve herkes bilgi uzmanı kesildiği için rekabet daha da kızıştı. Haberlerin ayrıcalıklı olması için müthiş dehşet, büyük hayret uyandırması gerekiyordu.Böylece ciddi basındaki asparagas dozu da tırmanmaya başladı. Özellikle son aylarda düzmece gazetecilik örnekleri iyice arttı. Hatta piyango ünlü Peter Arnett'i bile vurdu. Arnett'in CNN ekranından bildirdiğine göre, Vietnam Savaşı sırasında Laos'taki bir köye yapılan baskında savaştan kaçan Amerikalı askerlere karşı, uluslararası anlaşmalarla yasaklanmış sarin gazı kullanmıştı. Haber Pentagon tarafından derhal yalanlandı. Hatta CNN'in askeri uzmanı bile bu yalan haber yüzünden istifa etti. CNN kamuoyundan özür diledi ve haberi veren iki yapımcısını işten çıkarıp, Arnett'i de kızağa çekti. CNN'le aynı gruba dahil olan Time dergisi ise haberi bastığı için yerin dibine geçti. HİTLER’İN EL YAZMALARIThe New York Times da fena bir bozguna uğradı. Yıllar önce Hitler'in el yazmalarını milyonlarca marka kapatıp, piyasaya çıktıktan sonra aldatıldığını anlayan Alman Stern dergisi kadar beter olmasa da, New York Times da sahtekar bir Kübalı tarafından dolandırıldı. ABD'deki zengin Kübalılar tarafından finanse edilen operasyonlarla Küba Devlet Başkanı Fidel Castro'yu öldürmeye çalıştığını anlatan Luis Posada Carriles'in yalanı kısa sürede ortaya çıktı. Atlatma haber telaşı yüzünden hiçbir araştırma yapmayan NY Times aceleciliğinin bedelini prestij kaybıyla ödedi.Oysa İngiliz Sunday Times gazetesi 1986 yılında İsrail'in nükleer sırlarını açıklayacağım diye ayağına gelen Mordehay Vanunu'nun sicilini aylarca araştırmış, İsrail'in nükleer bombaya sahip olduğunu ondan sonra fotoğraflarıyla basmıştı. Daha sonra Vanunu Mossad tarafından kaçırılacak ve İsrail'de 18 yıl hapis cezasına çarptırılacaktı. New York Times grubundan Boston Globe ise üst üste iki darbe birden yedi. Önce Metro bölümünde köşe yazarı olan Patricia Smith, yazılarındaki kişi ve olayların çoğunun uyduruk olduğunu itiraf edip, okurlarından özür dileyen bir mektup yayınlayarak istifa etti. Kanserden ölmek üzere olan hayal ürünü bir kadının ağzından acıklı satırlar döşenmek gibi asparagaslara başvuran Smith, gazeteciliğin yanı sıra yazar, şair, senarist, film yapımcısı ve aktrist olduğu için vakit darlığı çektiğini, bu nedenle de yazılarını kafadan atmak zorunda kaldığını söylüyordu.Smith defteri tam kapanmıştı ki, bu sefer de geçtiğimiz hafta yine Metro bölümünün ünlü köşe yazarı Mike Barnicle, kaynak göstermeden alıntı yaptığı için işinden oldu. Barnicle, stand-up komedyeni George Carlin'in çok satan kitabı Braindroppings'den aldığı esprileri, kendi esprileriyle harmanlayıp köşesinde yayınlamıştı. Rakip Boston Herald gazetesi, olayı ortaya çıkarınca Globe yönetimi Barnicle'a bir ay ücretsiz izin verdi. Barnicle kitabı okumadığını, esprileri bir arkadaşından duyduğunu söylüyordu. Derken, Barnicle'ın 22 Haziran'daki bir TV programında Carlin'in kitabını seyircilere tavsiye ettiği ve ‘‘her sayfasında gülmekten geberdim’’ dediği anlaşıldı. Yani ya okudum derken seyircilere yalan söylemişti, ya da kitabı okumadığı yalandı. Bu nedenle de Globe yönetimi, gazetenin 25 yıllık köşe yazarının okuyucu ya da seyircisiyle ilişkisinin kabul edilemez bir safhaya girdiğini bildirip, kamuoyundan özür dileyerek, Barnicle'ın istifasını istedi. Şimdi Barnicle istifa etmemekte direniyor ve kendini şöyle savunuyor: ‘‘Eğer birinin esprilerini kaynak göstermeden yayınlamak, Amerikan askerlerinin sarin gazıyla öldürüldüğünü iddia etmekle eşit muamele görüyorsa Tanrı yardımcımız olsun’’ Aslında Barnicle yanlış kıyaslama yapıyor. Başkan'ın seks yalanıyla altı aydır uğraşan bir ülkede, yalan söyleyen bir gazetecinin işten atılmasından daha doğal ne olabilir?Amerikalılar basına güvenmiyorABD'de asparagas haberciliğin son aylarda gösterdiği tırmanış üzerine yapılan bir kamuoyu yoklamasına göre halkın yarısından çoğu basında çıkan haberlerin kesin doğru olduğuna inanmıyor. Geçtiğimiz ay Newsweek'de yayınlanan araştırma sonuçları, halkın gazeteciler üzerindeki patron baskısının arttığına inandığını da gösteriyor. Kesin rakamlarla; halkın yüzde 53'ü haberlerin çoğunlukla eksik, çarpıtılmış ya da yalan olduğunu düşünüyor. Yüzde 46'lık kesim ise basına kesinlikle inandığını söylüyor. Bu arada halkın yüzde 61'i haberleri televizyondan, yüzde 24'ü gazetelerden, yüzde 2'si de Internet'ten aldığını belirtiyor. Ankete göre Amerikalıların yüzde 76'sı haberlerin aşırı derecede eğlenceye yöneldiğini düşünüyor.