Paylaş
Imagine Marksist şarkı mı
İngiltere'de yeni milenyumun simgelerinden biri olan Dom'un John Lennon'ın Imagine şarkısıyla açılması için yapılan planlar tartışma yaratıyor. Komünizmin çöktüğü yüzyılın, mülkiyet, din ve ulusal sınırların kaldırılmasını isteyen bir şarkıyla kapatılması biraz absürd bulunuyor.
Şu milenyum kavramı son beş yıldır o kadar çok konuşuldu ki, insanların yeni yüzyılı kutlama hevesi de kaçtı. Milenyum partileri, anıtları, programları artık kimselere beğendirilemiyor.
Geçen hafta Londra'da, Thames kıyısına inşa edilen devasa Milenyum Tekerleği'ni uzun uzun seyrettim. İngiltere'nin yeni milenyum simgesi sayılan iri dönmedolabın o tarihi dekora yakışıp yakışmadığını düşünürken, Londra dışından bir grup İngiliz gelip seyre katıldı. Tekerlekle ilgili görüşleri şuydu: ‘‘Tamam çok görkemli ama, buna milyonlarca pound harcayacakları yerde hastane yapsalardı.’’
British Airways London Eye adı verilen tekerleğin biletleri önümüzdeki 1 Aralık'ta satışa çıkacak ve 31 Aralık günü de dönmeye başlayacak. Ancak boş dönecek, yolcular ocak ortalarında tekerleğe binebilecekler. Üzerinde 32 cam kapsül bulunan tekerlek toplam 800 kişi kapasiteli.
Londra'daki diğer yeni yüzyıl atraksiyonu da Milenyum Dom. Çok büyük bir kültür ve eğlence merkezi olan domda milenyum partisi verilecek. Ancak gazete anketleri, halkın dev partiye gitmek yerine evde kalmak istediğini gösteriyor.
İngiltere'de sorun oluşturan bir başka konu da, kraliçe Milenyum Dom'u resmen açarken hangi parçanın çalınacağı. Tabii ki birçok aday arasında ilk akla gelen John Lennon'dan Imagine. Ancak İngilizler buna da bir kulp takmış durumda. The Independent Gazetesi'ne göre, dünyaya ütopik bir şekilde yaklaşan Imagine, komünist Manifesto'nun müziğe uyarlanmış hali. Bu yüzden de komünizmin çöktüğü yüzyılın kapanış şarkısı olması hiç uygun değil.
ABD'de de belirgin bir milenyum bıkkınlığı mevcut. 2000'e girerken New York'taki Javits Center'da bin yılın en büyük partisi verilecekti. Andrea Bocelli'den Tom Jones'a kadar birçok yıldızın katılacağı bu partinin hazırlıkları son dört yıldır devam ediyordu. Ancak parti iptal edildi. Çünkü hiç kimse bilet fiyatları 1000-2500 dolar arasında değişen partiye rağbet etmemişti. CNN ve Time dergisinin yaptığı ankete göre Amerikan halkının yüzde 70'i yeni yüzyılı evinde karşılamak istiyordu.
Yeni yüzyıla giriş partileri arasında dört önemli odak noktası sayılıyordu. Bunlardan New York ve Londra'nın durumu malum. Bakalım Champs Elysees ve Mısır piramitleriyle ilgili ne tür menfi görüşler ileri sürülecek.
Notebook'ta saldırı zamanı
Bilgisayar kullanımı hızlı bir şekilde PC'den portatife doğru kaydığı için notebook piyasasında da rekabet kızışıyor. Geçen 1 Ekim'de resmen birleşen Fujitsu-Siemens, 2001 yılında Avrupa'nın bir numarası olmayı hedefliyor. Şirket yeni yüzyıl stratejilerini Londra ve Münih'teki paralel basın toplantılarıyla duyurdu.
ŞİMDİLERDE çok moda ya; birleşen bütün şirketler gibi onlar da saldırgan davranacaklarını gizlemiyorlar. Çağın ruhuna uygun bir dinamizmin göstergesi sayılıyor saldırganlık. Çünkü 21'inci Yüzyıl'da ancak pazarların büyük kısmına egemen olan birincilerin hayatta kalacağı biliniyor. Birleşip güçlenen şirketler ‘‘en büyük’’ olmak için saldırı stratejileri hazırlıyor.
Japon Fujitsu Ltd. ile Siemens Computer Systems'in birleşmesinden doğan Fujitsu Siemens'in hedefleri çok basit ve net: 2001 yılında enformasyon teknolojisinde dünyada bir numara olmak. Notebook alanında da dünyada üç büyüklerin arasına girmek.
Yeni şirketin en büyük avantajı dünya piyasalarına yukarılardan girmiş olması. Bir numaradaki Toshiba'yı zorluyor. Hatta Toshiba'nın kendi hazırladığı bir bültende, Fujitsu Siemens tarafından geçileceği tahmininde bulunduğu bile söyleniyor.
Yeni şirket Avrupa PC piyasasında da ikinci. Fujitsu ve Siemens'in pazar payları şirketi ikinci sıraya oturtuyor. Piyasanın bir numarası olan Compaq ise düşüş trendinde; satışlarında yüzde 6'lık gerileme var. Üçüncü sırada Dell, dördüncü sırada IBM, beşinci sırada da Hewlett Packard bulunuyor.
Ayrıca şirket kültürlerinin çatışması diye bir sorun da yok, çünkü yeni şirkette çalışanların yüzde 85-90'ı Alman. Fujitsu'dan katılanlar ise Japon şirketinin Almanya kanadında çalışan, çoğu İngiliz yabancılardan oluşuyor. Yani iki keskin kültürün karşı karşıya geldiği bir alan yok ortada.
BOMBARDIMAN GELİYOR
Peki Fujitsu Siemens Avrupa ve dünya pazarlarına nasıl saldırmayı planlıyor? Şirketin stratejisi şu: Hayli
aşağı sıralarda bulunduğu notebook alanında piyasayı bombardımana tutmak. Yüzde 7.7'lik notebook pazar payıyla Avrupa'da altıncı sırada bulunan şirket, LifeBook markası altında çok geniş yelpazeli bir seri üretti. LifeBook serisinde, kolay kullanıma dönük, fiyat açısından elverişli entry-level notebook'lardan ultra-hafif ve dokunmatik ekranlılara ve en yüksek teknoloji ürünü 800 Pentium lll'e kadar çok sayıda seçenek var.
Fujitsu ve Siemens neslinden gelen bu notebook'ların müşteri profili de geniş bir yelpazeye yayılıyor. Mercedes satıcıları mini notebook'ları kullanırken, Formula 1'de yarışan Williams ekibi ultra sınıfı tercih ediyor. Maksimum işlem gücüne sahip, mültimedya kapasiteli Mobile 800 Plll ise Mir uzay istasyonuna gönderiliyor.
Tombul kadının küçük zaferi
HANİ vitrin mankenlerinin çoğu sinir bozacak kadar zayıftır ya, insanın dükkana girip birşey alası gelmez. İşte Londra'daki Kookai mağazası da bu caydırıcı unsuru farketmiş olmalı ki, vitrininde 40-42 beden mankenler kullanmaya başladı. Hepsinin de göğüs ve kalça kıvrımları yerinde.
Mağaza zincirinin vitrin müdürü Jason Traves, manken bedenlerini 34-36'dan yukarıya çıkarmanın daha gerçekçi olduğunu, böylece vitrinlerde daha kadınsı ve erotik bir havanın hakim olduğunu söylüyor. Gerçekten de yapılan son araştırmalar İngiltere'de ortalama kadın bedeninin 44 olduğunu ortaya koyuyor. Onlar Avrupa'nın en şişman kadınları.
Kookai vitrin mankenlerinin beden ölçüsünü büyütürken, son günlerin trendine de uygun davranmış oluyor. Çünkü son dönemlerin estetiğini balıketi kadınlar çiziyor. Örneğin sinemanın en kalçalı, en göğüslü kadınladından Sophia Loren yapılan bir anket sonunda ezici çoğunlukla bütün zamanların kadını seçiliyor. Geçenlerde Amerika'da vizyona giren son Bond filmi The World is Not Enough'ta Bond kızını oynayan Maria Grazia Cucinotta da vücut hatlarıyla Sophia'yı aratmıyor.
Paylaş