Paylaş
Kent efsaneleri İnternet’te
Bir zamanlar İstanbul, kıyamet habercisi ‘sakallı bebek’ söylentisiyle çalkalanmıştı. Hatta bir gazete gözlerinden ışıklar saçan bebeğin illüstrasyonunu bile yapmıştı. Sonra vampir ve jiletli sapık dedikoduları çıktı. Dünyada kimbilir kaç kentin sokaklarında bu tür ürkünç öyküler korku ya da alayla anlatıldı. Şehir efsaneleri her zaman vardı. Şimdi de var ama, bu sefer high-tech. İnternet'te inanılmaz bir hızla yayılıyorlar.
SAKALLI bebeğe tabii ki inanmamıştım. Postayla gelen, türlü fenalık tehditleriyle dolu mektup zincirlerini devam ettirmediğim takdirde başıma bela geleceğine de asla inanmadım.
Ama elimde değil, e-mail zincirinden payıma düşen mesajı bir çırpıda 10 kişiye birden forward ettim. E-mail'de O'Henry'ninkilere benzer bir hikaye anlatılıyordu ve sonunda şu not düşülmüştü: ‘‘Bunu 3 kişiye gönderirseniz, tüm gününüz bol şanslı olacak. (...) Eğer kimseye göndermezseniz, 5 yıl boyunca kötü şans sizinle olacak.’’
Eskiden postadan gelen mektupları yırtıp attığım halde bu e-mail'i ‘‘direktiflere’’ uygun biçimde gönderdim ve kurtuldum.
İşte işin püf noktası da burada yatıyor. Şehir efsaneleri, mektup zincirleri, kişi ve kuruluşlar hakkında uydurulmuş asılsız dedikodular İnternet'te dolaşıma çıkalı beri insanlar farklı etkileniyor.
AHMAKLIK VİRÜSÜ
Safsatalara hayatta inanmayacak insanlar bile İnternet'teki fesatlıkların tuzağına düşüveriyor. Bu son derece bilimsel bir gerçek. Amerikalı uzmanlar oltaya takılanlara ‘‘ahmaklık virüsü’’ bulaştığını düşünüyor. Çünkü insanlar, sinema koltuklarına AIDS virüsü bulaştırılmış iğneler yerleştirildiğine, Amerikan Hükümeti'nin e-mail'lerden ücret almaya başlayacağına, Procter & Gamble şirketinin satanist bir misyonu olduğuna, böbrek çetelerinin sokakta insanları bayıltıp organını çıkardıktan sonra acil yardım hattı 911'i araması için yanı başına cep telefonu bıraktığına inanıyor. Bu dedikoduların hepsi de e-mail aracılığıyla yayılıyor.
Psikolog ve sosyologların teorisine göre e-mail çok yeni bir olgu olduğu için insanlar buna sonuna kadar güven duyuyor. O güven duygusuyla birlikte ahmaklık virüsü de bulaşıyor. Colorado Üniversitesi'nden matematik profesörü Steven Janke, halkın bilgisayar teknolojisini çok kesin ve bilimsel bulduğunu, bu kanaldan gelen her bilgiye inanma zorunluluğu hissettiğini söylüyor.
CNN'li dedikodular
CNN'in altyazı geçerek ‘‘İstanbul'da deprem olacak’’ diye haber verdiği söylentileri bütün kenti çabucak sarmıştı. ABD'de de e-mail'ler aracılığıyla CNN'li dedikodular yayılıyor. Bunlardan birinin başrolünde Mariah Carey var. Hikaye şöyle: Mariah perişan bir halde CNN'de görünüp, NBA yıldızı Michael Jordan'ın ölümünden duyduğu üzüntüyü dile getiriyor. ‘‘Onun gibisi bir daha kolay kolay gelmez’’ diyor. Ancak gazeteciler ölen kişinin Michael Jordan değil ‘‘King of Jordan’’ (Ürdün Kralı) olduğunu söyleyince zavallı Mariah büyük bir şaşkınlık içinde gözyaşlarına boğuluyor.
Mısır uçağında İsrail virüsü
DEPREM sonrasında yobaz kafaların ürettiği komplo teorilerinin benzerleri, uçak kazasıyla ilgili olarak şu sıralar Mısır'da dolaşımda bulunuyor. İstanbul'daki bir dedikoduya göre İsrail ordusu Gölcük'te yeni bir silah denediği için deprem oldu. Mısır kahvelerinde dolaşan söylentilere göre de, geçen pazar günü ABD'de düşen Mısır yolcu uçağında bir İsrail ajanı vardı. Bu ajan laptop bilgisayarını kullanarak uçağın navigasyon sistemine virüs bulaştırmıştı. Böylelikle İsrail, uçaktaki 33 Mısırlı subayı tek mermi bile harcamadan öldürmüştü. Bu arada geçen ay iş başına gelen hükümet uğursuz olduğu için uçağın düştüğünü söyleyenler de var.
Paylaş