Paylaş
Konuyla ilgili çok şey yazılabilir elbette ama söze gerek bırakmayan bazı hikayeler vardır.
Bugün size tanıtacağım Beyza ve annesinin hikayesi, kadının gücünün bir aileyi nasıl arada tuttuğunun canlı örneğidir.
Beyza’yla söyleşimizi yazıya dökerken bir hayli zorlandım. Zira anlattığı her detay çok önemliydi. Biraz uzun bir yazı oldu ama emin olun ayırdığınız zamana değecek.
……
İstanbul doğumluyum. İki kardeşim ve birlikte büyüdüğüm annem var. Birlikte büyüdüğün diyorum çünkü annem çok küçük yaşta evlenmiş ve ilk çocuğum. Anlaşma bazında çok problemli bir ailede büyüdüm, üç dört yaşlarımda anne-babamın kavgalarıyla uyanırdım.
Anne ve babamın yaşam tarzları çok farklıydı. Annem dindar bir kadındı ve hafızdı. Babam ise evde alkol alan bir insandı. Annem babamın mezelerini hazırlar, namazını kılardı. Babamın aldatma mevzuları her zaman gündemdeydi.
Küçük yaşta ailevi sorunlara şahit olduğum için farkında olmadan krizleri yönetme, sorunlara çözüm üretme ve insanlara liderlik ve yardım etme gibi misyonu edindim. Çocukken mahalledeki çocuklara liderlik yapardım. Onları annelerinin izin vermediği uzak parklara gizli götürür, yeri geldiğinde kullanılmayan oyuncakları satarak dondurma masraflarını karşılar, sürekli bir şey organize ederdim.
Doğuştan kas hastasıyım, tanım ilkokul 4. sınıftayken konuldu. Annem inançlı bir kadın olduğundan benim durumumu lütuf olarak değerlendirdi. Bilinçaltımda yanlış bir algı oluştu ve “Madem durumum bir lütuf tedavi olmak istemiyorum” dedim.
O dönem günlük hayatımda bir sekteye uğramıyordu sadece kaslarım zayıftı, rahat yürüyordum sadece hızlı hareket edemiyordum. Annem inançlı olduğu kadar güçlü bir kadındı, engelimle ilgili hiçbir zaman “Nasıl yapacağız veya yapabilir misin?” diye bir şey söylediğini duymadım. Kardeşimden iki kere üst üste su istesem “Yüklenme kendin al suyunu” derdi.
Çocukluğum boyunca tek hayalim psikoloji okumaktı. O kadar istiyordum ki hiç taviz vermedim ve tek tercih yaptım. Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nü kazandım. Bugün geriye dönüp baktığımda psikoloji tercih etmekle ne kadar isabetli bir karar verdiğimi düşünüyorum.
Üniversite üçüncü sınıfa kadar hayatımız bu şekilde devam etti. Üçüncü sınıfa geçtiğimde staj için nüfus kayıt örneği almam gerekli oldu. Evrakı elime aldığımda bizimle birlikte ikamet eden iki çocuk daha görünüyordu. Çok anlam veremedim önce, babam çok yardımsever bir insandır. Kiracılarının çocukları daha iyi okullarda okusun diye adresimizde göstermiş olduğunu filan düşündüm ama çocukların soyadları benimle aynıydı. O şaşkınlıkla annemi aradım. Ve ortaya çıktı ki, babam paralel evrende bir aile kurmuş. Birlikte olduğu kadını İstanbul’da sahip olduğu evlerden birinde oturtmuş ve oradaki herkes onları karı-koca biliyor. Annemden ve bizden kimsenin haberi yok.
Bundan sonra ciddi sorunlar yaşamaya başladık. Annem boşanmak istedi, babam istemedi. Erkekler eşlerine maddi anlamda refah bir hayat yaşatıyorsa zora sokmuyorsa, aldatmayı aldatmak olarak görmüyorlar bir hak olarak görüyorlar. Çok ilginçtir mesleğimi yaparken aslında babamın isteğinin toplum tarafından kabul görülen bir istek olduğunu gördüm. Maddi refahı yüksek olan erkekler hayatlarında ikinci bir kadın olmasını hak olarak görüyorlar, kimi bunu ayetle kimi geleneksel yöntemlerle açıklamaya çalışıyor.
Boşanma sürecine kadar babamla çok iyi anlaşırdık. Annemi boşanması için desteklememi kabullenemedi, boşanma davasında şahitlik yapmamı kendisine karşı taraf olmak olarak anlamlandırdı ve maddi anlamda cezalandırma yönüne gitti. .
Üniversite 4. sınıfa geçtiğimde çok zorluk çektik. Burslu okuyordum ama yol yemek gibi giderleri ödemekte zorlanıyorduk. Bu süreçte okulum bana çok destek oldu. Hocalarım ve öğrenci arkadaşlarım para topladılar, hiç yalnız bırakmadılar beni. Engelimden dolayı normal vasıtalarla okula gitmekte zorlanıyordum bunun üzerine rektör okula gidip gelmem için arabasını tahsis etti.
O günlerde tek düşündüğüm şey “Nasıl para kazanabilirimdi.” Çok orijinal işler yaptım. Çince ticari dilimi geliştirdim. Bisikletlere ipod yerleştirmek için kullanan aparatları Çin’den getirtip en az beş katı fiyatla sattım. Aile şirketlerinde İngilizcesi olmayıp yurtdışıyla iş yapmak isteyenlere anlık çeviriler yaptım. İş yemekleri için şık restoranlara gidip yemek yerken konuştuklarını çeviriyordum. Öyle güzel anılar biriktirdim ki, yemek yemek ağır bastığı için çeviriyi kısa kesmeye gayret ettiklerim, Hollandalı abilere kebap yemenin inceliklerini anlatırken işi aksatmaklarım vs.
Çok fazla iş girişimim oldu çünkü ailemin benden beklentisi fazlaydı. Zor günler yaşadık ama üstesinden geldik. Babamla birlikte geçirdiğim zamanı özlediğim zamanlar olmadı değil, çok özel bir baba kız ilişkimiz vardı ama mantığım bana böyle bir sevgiye inanmamam gerektiğini söyledi hep. Yani evine saatinde geliyor olmak, eşine, çocuklarına konforlu bir hayat sunmak babalık görevi için yeterli olamazdı. Babamla ilgili yaşadığım hayal kırıklığı sebebiyle hayatıma giren erkek-kadın herkesi ucundan tutuyorum. Karşımdaki insanın her an değişebilecek ihtimali var çünkü.
Kendimi tanıtırken "engelli" kelimesini kullanmam mesela "Kas hastalığım var" derim. Hastalığımı hiçbir şey için engel olarak görmedim, bunu da anneme borçluyum. Zaman zaman annem düştü ben kaldırdım, ben düştüm annem kaldırdı. Ayakta kalmayı başarabildik neticede.
….
Beyza’nın hikayesi böyle sevgili okurlar. Bir kadın olarak Beyza ve annesini tebrik ediyorum. Güçlü olmak hiç düşmemek değildir, düştüğünde kalkabilmektir.
Güçlü olmak bahanelerin arkasına sığınmadan yaşayabilmektir, kendine inanabilmektir.
Güçlü kadın olmak erkeği yok saymak değildir, yok sayılmayı kabul etmemektir.
Paylaş