Paylaş
Bir aile, kızlarını arıyordu.
Kızları daha on beş yaşında. Kız minibüsle evine giderken, bir genç “taksi arıza yaptı” bahanesiyle minibüsü durduruyor. Yardım için minibüsten birisi iniyor, iner inmez başına silah dayıyorlar. Dört şehir eşkıyası, minibüse zorla binip, araçta bulunanları ve şoförü silahla tehdit ederek kızı kaçırıyorlar.
Annesi diyor ki; “ Bize ‘Çocuklarınıza çığlık atmayı öğretin.’ dediler, ben de kızıma çığlık atmayı öğrettim. Öğrettim de ne oldu? Kızım çığlık ata ata gitti, zorla götürdüler.”
İşin kötü tarafı da şu; kızı kaçıran gence yardım eden, çocuğun aile bireyleri. Çocuklarına engel olacakları yerde yardımcı olmuşlar anlayacağınız.
Çocuğun akrabası telefonla bağlanarak yeğenini savunuyor. “Olmuş bir kere, şikâyetçi olmasınlar. Gencin ailesi fakir, mağdur olmasın aile.” diyor. (Fakir ama kız kaçırmak için gerekli teçhizat ayarlanmış.)
Bu tür olaylardan sonra, “Toplum olarak ne hale geldik? Yazıklar olsun!” söylemimizi tekrarlayacağım ama çok anlamsız kalacak. Zira bu toplum bizlerden oluşuyor.
Kendimizi soyutlamamız, gerçeği değiştirmiyor. Ve bir şeyleri düzeltmiyor.
Bu tür olayların tekrarlanmaması için bulunan yeni formüller de yeni bir olayda anlamını kaybediyor. Yüreği yanan bir annenin dediği gibi; “çığlık atmayı öğrettim de ne oldu?”
Mantık değişmedikçe bulacağımız formüllerin caydırıcılığı olacağına inanmıyorum.
“Din dersi zorunlu olsun mu, olmasın mı?” tartışmalarına boğulurken çocuklarımız elden gidiyor.
Toplumsal bir sorun var ortada. Biz hala laylaylom havalarındayız.
Kız çocuklarını aşırı koruyarak, erkek çocuklarına aşırı özgürlük vererek nereye gidiyoruz? Maalesef bu yanlışı dindarı da yapıyor, laik olanı da!...
Ortak toplumsal yanlışları bile kabullenemiyoruz.
Şu bir gerçek ki, erkek çocuklarını şımarık yetiştiriyoruz. Fakir- zengin, muhafazakâr - yenilikçi fark etmiyor. Her aile kendi imkânları ölçüsünde yapıyor bu hatayı.
Günahları bile kız çocuklarına münhasır kıldık. Hep mazeretimiz var “O, erkek! Yapar, helal olsun!” gibi. O kadar ki, karşısındaki kız çocuğunun geleceğini yok sayabiliyoruz.
Bu gençler bizim eserimiz. Yanlışı doğru olarak biz öğretiyoruz.
Yazık değil mi gençlere? Münevverlere, Sinemlere yazık değil mi? Cem Garipoğlu’na yazık değil mi?
Birine acıyıp diğerini lanetleyerek vicdanlarımızı susturuyoruz ve görevimizi yapmış oluyoruz. Her konuda olduğu gibi, en kolay yol bu çünkü.
Paylaş