Paylaş
ORHAN HALİSDEMİR KİMDİR?
1983 yılında, baraj sularının ikiye ayırmış olduğu Dersim coğrafyasının, toprakları Elazığ’da kaldığı için Elazığ doğumluyum.
Alevi bir ailenin on bir kardeşin onuncu erkek çocuğu olarak dünyaya geldim.
Eğitim hayatımı İstanbul’da devam ettirdim. Şu an uluslararası bir lojistik firmasının Satış ve Operasyonlar Yöneticisi olarak çalışmaktayım.
Babam Kürt, annem Zaza’dır. Aslen Türkmenistan Horasan’ından Anadolu’ya göç etmiş bir Türkmen aşiretine tabidir. Dedelerimin yedi kardeşi Kurtuluş Savaşı yıllarında cephelerde şehit olmuştur.
İngilizce ve Almanca biliyorum. Uzun yıllar tiyatro ve sanat çalışmalarında bulundum. Gitar ve bağlama çalıyorum. Birçok sosyal dernek ve kuruluş faaliyetlerinde bulundum. Annem ve babam işçi emeklisidir.
Evliyim, eşim de Alevi.
EŞİNLE NASIL TANIŞTIN? EVLENECEĞİN KİŞİNİN KİMLİĞİ ÖNEMLİ MİYDİ SENİN İÇİN?
Yurtdışına çıkmak üzereyken tanıştım. İlk görüşte aşk bizimki... Sekiz yıl bekledik. O okulunu bitirdi, ben askerliğimi yaptım. Ve evlendik. Ama Alevi olmasa da fark etmezdi. Mühim olan anlaşabilmek, ruh ikizini bulabilmek. Biz birbirimizi bulduk.
SEN ÇOCUKLUĞUNDA VEYA GENÇLİĞİNDE KENDİNİ TOPLUMDAN DIŞLANMIŞ HİSSETTİN Mİ?
İstanbul’da büyüdüm ve arkadaşlarımdan farklı olduğumu ilkokul yıllarında hissettim. Sünni kardeşlerimin inanç yapıları ibadetleri bize benzemiyordu.
Ortaokul yıllarında bunu daha keskin hissettim. Çocuklukla ergenlik geçişlerinde çevremdeki arkadaşlarımın dinle ilgili yaşam tarzımı sorgulamaları ve Alevi olanların Aleviliğini gizlemeye çalışmaları nedeniyle sıkıntılar yaşadım.
Lisede okuduğum dönemler artık bunları tartıştığımız dönemlerdi. Arkadaşlarım sürekli namaz kılmadığım ve Ramazan orucu tutmadığım için beni sorguluyordu. Oysa kendileri de namaz kılmıyor ve oruç tutmuyorlardı.
Ama sorun benim Alevi olmamdı ve bu da beni ötekileştirmek için yeterliydi. Yani kısacası toplum beni kendimi bildiğim andan itibaren fişlemeye başlamıştı.
ALEVİLİĞİ NASIL TANIMLARSIN?
Aleviliği dini inancımın üzerinde bir yerde tutuyorum. Bunu tanımlamam gerekirse Aleviliği bir vicdanın aile büyüklerinden evlatlarına geçen bir yaşam tarzı olarak görüyorum. İslam’ın, Peygamberimiz Muhammed Mustafa’nın ve onun ailesi ile kavminin birbirine aktardığı hayata karşı ahlaklı iyimser ve mazlumdan yana olma, zalime de karşı durma zaruriyetidir.
İslamiyet insanlığa bir kurtuluş olarak gönderilmiş ve buna mensup olanların tüm insanlığa karşı bir duruşları olmalıdır. Alevilik, konuşan Kur’an olan insandır. Çünkü yaradan kendinden olan bazı sıfatları ancak insana vermiştir.
GÜNLÜK YAŞAMDA İNANCINI YAŞAMAKLA İLGİLİ NE GİBİ SIKINTILARA MARUZ KALIYORSUN?
Alevilerin yaşam tarzlarına olan saldırıları bugüne ve bu zamana göre yorumlamak imkânsız. Öyle bir toplum düşünün ki asırlarca zulme, saldırılara ve türlü iftiralar uğrayarak hala kendini var etmeye çalışmış.
Bu saldırılar devam ettikçe kendini savunmak için inançlarını yaşamaktan alıkoymuş toplumdan uzaklaşmış ve dışlanmış bir sokak çocuğu gibi her şeye karşı bir reaksiyon veren bireylere dönüşmüştür. Bu reaksiyonlarını yaşadığı topluma anlatmak için hep mücadele vermiş hep savunma durumuna geçmiştir. Ne yazık ki toplum, Alevileri anlamak ve öğrenmek için kılını kıpırdatmamıştır.
Aslında sorun burada başlıyor. Çok bilinçli ve araştırmacı bir Alevi toplumu karşısında hiç bilgi sahibi olmayan bir toplum var.
Asırlarca camilerde; İslam, fıkıh ve Ehli Sünnet Öğretisinin karşılığında köylerde dağ yamaçlarında şekillendirilmeye çalışılan İslam Alevilerinin elbette toplumla aynı olması beklenemez.
ALEVİ AÇILIMI İLE İLGİLİ DÜŞÜNCEN NEDİR? HÜKÜMETİN SAMİMİYETİNE İNANIYOYOR MUSUN?
Anadolu kurulduğu, kavim göçleri ile geldiği bugüne yazılmış ortak bir tarih orada duruyor. Anadolu Erenlerinin İslamiyet’i bu coğrafyada yaydığı Osmanlı askerlerini Bektaşi duaları ile savaşa gönderen ve Kurtuluş Savaşı’nda aynı canı verenler için geç kalmış bir helalleşme durumudur.
Bu coğrafyanın her karışında emeği ve alın teri dökmüş bir inanç grubuna nimet gibi sunulması samimi bulmadığım tarafıdır.
Ancak büyük bir uzlaşma toplumuna dönüşmek için atılan bir adımdır. İyi kötü nasıl yorumlarsa yorumlansın tabanı ötekileşmemiş bir hükümetin temsilcileri bu sorunu görmezlikten gelmiyor olması işin iyimserliğini gösteriyor.
ALEVİLİĞİN SEÇMELİ DERS OLARAK MÜFREDATA GİRMESİYLE İLGİLİ HÜKÜMETİN ÇALIŞMALARI YETERLİ Mİ SENCE?
Aleviliğin edep - erkân ve İslam yorumunu ders kitaplarında yeterli ve kapsayıcı bulmadığımı belirtmek isterim. Bu inanç öğretilerinin devlet eli ile yapılmasını da uygun bulmuyorum. Hangi dine mensup olursa olsun inancın mihenk taşları toplumun inanç değerleri yaşatılırsa doğru olacaktır.
Bütün ilahi dinlerin tek bir ortak vurgusu “Allah inancı, ahlaklı yaşamak, dürüst yaşamak ve ibadettir.”
Allah’ın, bir ibadet etme yeri belirtmemiş olmasına karşı, “ ibadet edilecek yer” tanımını yapmalarını gaflet olarak değerlendiriyorum. İbadethanesi tanınmayan bir inanç grubu ders kitaplarında ne diye anlatılacak?
Ders kitaplarından önce Cemevi konusunda kesin bir kabul hâli olması bu müfredatı gerçekçi hale getirecektir.
İSTANBUL' A YAPILACAK OLAN KÖPRÜYE YAVUZ SULTAN SELİM ADININ VERİLMEK İSTENMESİ KIRGINLIĞA NEDEN OLDU. HÜKÜMETİN BU AŞAMADAN SONRA AYNI İSİMDE ISRARCI OLMASI NASIL ALGILANIR?
Osmanlı’nın çöküşünü başlatan Yavuz Sultan Selim Han’dır. Kendisi Halife hırkasını giymiş ve etrafına topladığı Şeyh-ül İslamlar sayesinde Anadolu Alevilerini devletten uzaklaştırmış onlara zulmü caiz görmüş bir devlet adamıdır.
Bugün “Dersim katliamını M. Kemal Atatürk vermiştir.” deyip onun kurduğu partiye saldıranların Yavuz Sultan Selim’in Alevilere yaptığı katliamı aklarcasına bir adını yapılacak olan bir köprüye vermek istemeleri, iki yüzlülük değil de nedir?
Hem Dersim için “Cellâtlarına âşık bir toplum” diyeceksin diğer taraftan da bir cellâdın adını köprüye vereceksin… Kimse kusura bakmasın “hayvan terli yemezler.”
Benim düşüncem; Her ikisi de devlet adamıdır ve Süleyman Demirel’in Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının ölüm oylamasına verdiği cevap ile bu geleneğin ‘Devletin Tasarrufudur.’ diyerek açıklamasından anlıyoruz ki bu devletin geleneğinde “İnsanı Yaşat Ki Devlet Yaşasın” anlayışı yoktur.
CEM VAKFI’NIN CEMEVLERİNİN ELEKTRİK GİBİ GİDERLERİNİN ALINMAMASI İÇİN AİHM’YE YAPTIĞI BAŞVURU LEHTE KARARA BAĞLANDI. NEDEN TÜRK MAHKEMELERİNDE ÇÖZÜLEMEDİ?
Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’la kavgalı olan bir hükümetin Devlet Mahkemesi elbette sağlıklı kararlar veremez. AİHM kararları siyasi bir karar olmakla beraber vicdanları hala buna inanmamış insanlar için bir şey ifade etmez. Elektrik, su ve diğer ödemeler inanın Alevilerin umurunda bile değil.
Devlet ödemek istese en önce Aleviler buna karşı çıkar... Alevi toplumunun istediği tek şey vardır. “İnançlarına, ibadet yerlerine ve yaşam tarzlarına saygılı bir ülkede yaşamak”.
Toplum da bu alt yapıyı sağlayacak olan ise Devletin kendisidir. Alevi Cemevi’nde bir Sünni kardeşini, Sünni camisinde bir Alevi kardeşini kabul gördüğü andan itibaren her şey değişecektir. Bu iki mezhebin inanç eğitmenlerinin uzlaşı dili ve fiziki adımları bunun önünü açacaktır.
Sorunların temelini siyasi söylemlerle sürekli daha da derinleştirmenin ve çözümsüzlüğe götürmenin anlamı yok. Ne zamanki bir Başbakan, bir inancı seçim alanlarında yuhalatmaz ve ne zaman bir başka siyasetçi başörtüsünü rant kapısı yapmaz ve hassas bir dil kullanılır o zaman çözümler kendiliğinden gelir.
YAVUZ BİNGÖL, SON GÜNLERDE ÇOK KONUŞULAN BİR SANATÇI… HÜKÜMETE YAKIN DURUŞUNDAN DOLAYI İHANET İÇİNDE Mİ GÖRÜYORSUN? YOKSA DİYALOG KURMAYA ÇALIŞAN İYİ NİYETLİ BİRİ OLARAK MI?
Yavuz Bingöl insanların bilmediği bir yaklaşımı bu hükümetten görmemiş olsa eminim uzak dururdu. Kendisi uzun yıllar solcu ve devrimci duruşu ile tanınır. Aynı şeyi Kadir İnanır için de yaptı bazı kişiler... Başbakan ile Tunceli’yi ziyaret gitti. Bu öyle kolay bir şey değildir. Konserlerini dolduran bir ilde yuhalanmayı göze alacak ve belki de saldırıya uğrayacak kadar kimse cesur olamaz. Bu konuda toplumun bilmediği bazı işler vardır. Belki de ileride Ahmet Kaya için yapılmış olan linç kampanyasından pişman olan yeni yüzleri bu sefer Yavuz Bingöl için göreceğiz. Siyaset yapmanın hâlâ bir sanatçıya yakıştığını düşünüyorum. Çünkü meşru zeminde en iyimser ve doğru duruşları ile insanların ortak bir yerde siyasetçi diyaloğundan uzak bir zemine barışa sanatçılar taşımaktadır.
ALEVİLERİN SORUNLARINA YAKLAŞIM KONUSUNDA RECEP TAYYİP ERDOĞAN VE AHMET DAVUTOĞLU ARASINDA FARK VAR MI?
Kesinlikle %200 fark vardır. Recep Tayyip Erdoğan bir kere Alevi talepleri konusunda Davutoğlu kadar keskin hatları ile sözler ve cümleler kullanmadı. Siyaseten zaten kendi tabanına göre, direkt bu duruşu Davutoğlu’nun göstermesini istedi. Sonuçta oy aldıkları taban daha mütedeyyin, daha dini kurallar bütünü ile hareket eden ötekisine açık olmayan bir kitle… Oluşabilecek bir infiali önlemek için bunu bu şekilde yaptılar… Türkiye bu coğrafyada bugün konumu gereği artık küresel bir ekonomik sözcüdür. Toplumda bu durumu etkileyecek olan sorunlu meseleleri çözmesi için küresel güçlerin yoğun baskıları da mevcut.
BİR SİYASİ PARTİ LİDERİNİN ALEVİ OLMASI SEÇİMLERDE KARAR VERMENİ ETKİLER Mİ?
Kendine yıllarca Alevi olmayan yöneticiler önderler ve siyasi fikirler edinmiş biri olarak, kararımı zerre etkilemez. Aksine kendi kimliğini vurgulamaktan aciz onu gururla sunmaktan çekinen birine tevazu bile göstermem.
ALEVİ AÇILIMINI SEÇİM YATIRIMI OLARAK GÖRÜYOR MUSUN?
Hayır, görmüyorum çünkü Alevi oyları seçimi etkileyemeyecek kadar dağınık halde.
Paylaş