Zeynep’le ‘Cüneyt reloaded’ oldum

Bu röportajı aslında Elele için yaptım. Başı orada, sonu burada. Sorulacak soru çoktu, e haliyle cevaplar da. Cüneyt Özdemir’le yeni kurduğu Dipnot Tablet’ten başladık, Zeynep İnanoğlu Özdemir’le evliliğine kadar geldik. Teşekkür ederim Cüneyt’e çünkü çok samimi cevaplar verdi...

10 yıl öncesine göre değişen ne var? Hayatında, ruhunda...
- Zeynep var. Bir insan gelir hayatına ve tüm hayatının paradigması değişir. Bende de öyle oldu. Zeynep bir geldi, eksik olan her şeyi tamamladı. Korkularım, yalnızlığım, bıkkınlığım, kötücüllüğüm, her şeyi aldı bir kenara koydu. ‘Restart’ yaptım hayatıma. ‘Cüneyt reloaded’ oldum...

Nasıl tanıştınız?
- Yedi yıl önce Nupera’da bir gece sohbet ettik. O kadar. Sadece birkaç saat. Ben Zeynep’in kim olduğunu bilmiyordum. O da yıllarca yurtdışında yaşadığı için benim kim olduğumu bilmiyordu. Ertesi gün zaten o Cambridge’e İngiltere’ye gitti. Bir daha da yıllarca yüz yüze görüşmedik./images/100/0x0/55eb60b2f018fbb8f8bd35be

Romantik bir aşk hikayesi mi?
- Romantik film olsa bu kadar olmaz dersin. Çünkü biz yıllarca MSN ile birbirimizle ara ara konuştuk. Ama onun çok ciddi bir ilişkisi vardı, benim de öyle. Sadece arkadaşça sohbetler ettik. Havadan, sudan, hayattan. Birbirini tanımayan iki insanın MSN sohbet dostluğuydu. Sonra ben evlendim. Kısa sürdü, boşandım. Ben boşandım, bu sefer Zeynep evlendi. Sonra o da boşandı. Düşünsene, ikimiz de sanki birbirimizi beklemişiz gibi yıllar sonra kavuştuk.

Kadın hayranlarından değildi yani?
- Alakası yok. Hiçbir etki altında kalmadan birbirimizi yavaş yavaş tanıdık. Tanımaya da devam ediyoruz...

Sen onun hayranlarından mıydın?
- Artık hayranları arasındayım. Zeynep çok çok mütevazıdır. Şimdi burada en son birkaç başarısını anlatsam, bana kızar, o yüzden susayım. Ama gerek akademik gerekse kurumsal dünyada, girdiği her yeri dönüştüren bir kişiliği var. Daha da önemlisi, ben onun şen kahkahasına, kalbine ve insanlığına hayranım. Ne neşesiyle ne de zor zamanlardaki dimdik duruşuyla, sevdiklerini asla yalnız bırakmaz. Hayat kahramanımdır benim Zeynep...

Gülşen Bubikoğlu çok sevdiğim bir oyuncuydu, onun damadı olmak nasıl bir şey?
- Gülşen Bubikoğlu’na hayran olmayanımız mı var? Ama benim ne düşündüğümden çok, onun benim hakkımda ne düşündüğü önemli sanırım.

Karı-koca birlikte iş yapmayı düşünüyor musunuz?
- Bazen iş kollarımıza teğet geçiyoruz ama aslında Zeynep bilgisayar mühendisi bir bilim insanı. Yani istesem de onun dünyasına girmem kolay değil. O kadar zeki değilim.

Baba olmak?
- Eskiden çocuk yapmamın, özgürlüğümü elimden alacağını düşünürdüm. Oysa şimdi hayatımı yeniden yapılandıracağını düşlüyorum. Kısmetse olsun valla...

Bir kadında en çok nereye bakarsın?
- Ayakkabısına. Topuklu ayakkabılara bayılıyorum desem!

Seksi kadını tarif et...
- Kendine güvenli, eğlenceli, biraz sarhoş, içmesi şart değil, şen bir kahkaha patlatıyor, rüzgarlı bir havada saçları uçuşuyor ve evet, ayağında çok şık bir yüksek topuklu ayakkabı var!

Ankara’yı özlüyor musun?
- Yok hayır. Ankara benim kurtulduğum yer! Ankara’ya dönmek en büyük kabusum. Ankaralılar alınmasın tamamen kişisel hikayemle ilgili bir travma.

Evli olmanın en güzel yanı...
- Huzur ve heyecan. Evli olmak değil, nasıl bir evlilik yaptığın önemli. Mesela ben önceki evliliğimde bir cezaevine girer gibi hissetmiştim kendimi, sonrasında yaşadıklarım daha beterdi. Şimdiyse müthiş bir özgürlük hissi.

Bekar olmanın en güzel yanı?
- Huzursuzluk ve heyecan. Bazen huzursuzluk da fena bir duygu değil. ‘Macera dolu Amerika’ kıvamında bir hayatı da herkes bir dönem yaşamalı. Ama bir dönem. Sonra kendinizi müptezel bir yaşlı playboy olarak bar kapılarında bulabilirsiniz ki, alimallah!

Şu anda aklın nerelerde dolaşıyor?
- Bir televizyon kanalından haftalık eski 32. Gün gibi bir program yapmamı ve haberlerini düzeltmemi istediler. Altından kalkar mıyım, diye düşünüyorum. Zeynep bu röportajı okuduğunda ne düşünür acaba, diye düşünüyorum. Beni tanıyan insanlar ne diyecek acaba, ya tanımayanlar...

Senin hakkında bilmediğimiz ve şaşıracağımız bir şey söyle?
- Yahu ne kaldı sormadığın! Ekranda canlı yayındayken, elimi her kulağıma götürdüğümde, aslında rejiye bir şey söylemeye çalışıyorumdur. Ekranda, canlı yayında kafamı sallamamın nedeni, karşımdakinin bana bir şey söylemesi değil, kulaklığımdan sorulan soruya “Evet” ya da “Hayır” diye cevap vermeye çalışmamdır. Bir de, elimle saçımı düzeltiyorsam, anla ki stüdyo çok sıcak, “Biri acele klimayı açtırsın” demektir. Devam edeyim mi...
/images/100/0x0/55eb60b2f018fbb8f8bd35c0
Dipnot Tablet gerçekten senin ‘kurtuluşun’ mu?
- Aynen öyle. Geçen yıl bu sıralar, Tayland’da Koh Phangan’a gittim. Hayatıma baktım. Bir hafta tek başıma düşündüm. Yaptıklarımı, yapmak istediklerimi gözden geçirdim. Sonra döndüm. Saçlarımı ilk kez bu kadar kısa kestirdim, diyete girip 8 kilo verdim. Zeynep’le düzenli ve şahane bir ilişkimiz oldu. 5n1k yenilendi ve ben beş yıl sonra kendimi nerede görmek istiyorum, diye sordum. Medya ve teknolojinin gelişimine bakınca, hayat beni bu tablet yayıncılığının önüne getirdi. Eğer bunu başarırsam, beş yıl sonra herhangi bir kanal ya da gazetede çalışmayacağım, kendi işim için üretiyor olacağım...

Yazılı basın gerçekten bitiyor mu?
- Delirdin mi, tam tersi! Bu dünyanın içine girince şunu gördüm. Geleceği tarif ederken İngilizce bir deyim kullanılıyor: “İçerik kraldır” diye. Bizler içerik üreticisiyiz. Gazete dediğin bunu kağıtla taşıyan bir mecra. Bu mecra, yarın bir PC ya da tablet olur, fark etmez. Onu biz gazeteciler değil, kağıt üreticileri düşünsün. Biz işimize bakalım...

GELECEĞİN GAZETECİLİĞİ

Gelecekteki gazeteciliği nasıl görüyorsun? Son durak iPad gazeteciliği mi? Daha ötesini hayal edebiliyor musun?
- Aslında iPad de, bizim gazetecilik serüvenimizin bir parçası olacak. Benim iPad’le geldiğim yeni iki nokta var. İlki, hikaye anlatmak. İnsanlar, biz habercilerden başkalarına anlatacakları hikayeler duymak istiyor. O yüzden bir haberi hikayeleştirmek çok önemli. Yani artık kuru içerik yetmez, kimse kuru bir bilgiyi yemiyor. O bilgiyi nasıl anlattığın, ne anlattığın kadar önemli. İkincisiyse, teknolojiyle birlikte, anlattığın hikayeye karşındakini katabilmen. Kimse uzun hikayeler anlatan birine tahammül edemiyor. Onunla o hikayeyi keşfetmek, küçük oyunlar oynamak, maceralı bir yolculuğa çıkmak istiyor. Oyun teknolojileri, şaşırtmacalar, sürprizlerle hikayeyi anlatanla keşfeden arasında müthiş bir interaktivite kuruluyor. Yeni teknoloji, bütün dilimizi değiştirecek. Yazı ölmeyecek belki ama tek başına da yetmeyecek. Yazı, fotoğraf, müzik, video, 3d modellemeler, oyun tekonolojileri her şeyle hikayeyi anlatma biçimimiz zenginleşecek.

SONER’LE NEDEN Mİ AYRILDIK

5N 1K’yı başta Soner’le birlikte yaptınız, onun içeride olması sana ne kadar koyuyor?

- Soner, cezaevine girdiği ilk gün kendimi tuttum tuttum, sonra gecenin bir saati yalnız kaldığım bir an patladım, ağlamaya başladım. Çok üzüldüm. Soner’i benden daha iyi tanıyan çok az insan vardır. Kafasının içini bilirim. O da benimkini bilir. Bugün birbirimizle 180 derece zıt kutuplardayız, üç yıldır tek bir kez bile görüşmedik ama onca yılın yaşanmışlığı var.

Dargın mısınız, küs müsünüz?
- Ne dargınız ne de küsüz. Sadece konuşmuyoruz. Soner’le iş arkadaşlığımız biterken kendime şu sözü verdim: “Asla bir daha en iyi arkadaşınla iş kurma! Ya da iş ortağınla, en iyi arkadaş olma!” Zira işler kuruluyor, batıyor, ayrılınıyor ama o hengamede arkadaşlıklar da tuz buz oluyor.

Peki neden ayrıldınız?
- Soner’in nedenleri farklıdır kuşkusuz ama benim için, ortak iş yapamamanın sınırlarına dayanmıştık. İş yapış şeklimiz uyuşmuyordu.

İdeolojik bir kavga mı...
- Kavga hiç olmadı ama 2007 yılına kadar konuşabildiğimiz konuları konuşamamaya, tartışamamaya başladık. Türkiye, 2007 yılında çok ciddi bir siyasi kırılma yaşadı. Pek çok kişinin bunu çok kavradığını hâlâ düşünmüyorum. Biz bunu ilk görenler ve bizzat hayatımızın içinde yaşayanlar olduk. İkimiz de, siyasi düşüncenin iki ayrı yanına ayrıldık. Ama sessizce...
Yazarın Tüm Yazıları