Dalgınlıkla ‘Kim oooo?’ diyecekken, yabancı bir ülkede yaşadığımı hatırlıyorum.
Mecburen ‘Who is iiiiit?’ yapıyorum.
Yapıyorum ama...
Can çıkıyor, huy çıkmıyor!
Her zaman olduğu gibi, yanıtı beklemeden kapıyı açıyorum.
Babamın sesi, kulaklarımda çınlıyor:
‘Kızım, hemen öyle kapıyı açma. Kapı deliğinden bak, kimdir, neyin nesidir, ondan sonra...’
Ama işte, açmış bulunuyorum.
Karşımda hiç tanımadığım bir kadın duruyor.
Bir süre öylece bakışıyoruz birbirimizle...
*
Küt diye meseleye giriyor:
‘Kocam bankacı. Dubai’ye yeni tayin oldu. Harıl harıl ev arıyoruz. 55 ev gezdim, sizinkini gördüm çok beğendim. Size tuhaf gelebilir ama içini de merak ettim. Rahatsız olmazsanız bir gezebilir miyim?’
Yoo, niye olayım?
Ben de böyle bir manyağım.
O yüzden midir nedir, bana böyle şeyler tuhaf gelmez.
İlk geldiğimizde ben de aynı dertten mustariptim.
Çünkü çeşit çeşit ev gezdim.
Kiminin dışı ve bahçesi şahane ama içi bir felaketti.
Kiminin ise içi müthiş ama dışı evlere şenlikti!
Karşımdaki Tanrı misafirini gayet iyi anlıyorum yani.
Buyur ediyorum.
Avustralyalıymış. Kocası da Yunanlı. Bir önceki durakları Londra’ymış. Ondan önce Johannesburg ve Kuala Lumpur’da yaşamışlar. Bu ülkede herkes yabancı olduğu için hikayeyi hiç yadırgamıyorum.
Emlakçı olduğunu söyleyen ve sürekli gülümseyen Hintli bir adamla eve giriyorlar.
Evimize yani.
*
Şöyle bir etrafa bakıyorlar.
Anında lafı patlatıyorlar:
‘Ne şahane bir ev!’
Hele kadın, inanılmaz heyecanlanıyor.
Salonda bir aşağı, bir yukarı yürümeye başlıyor.
Alıcı gözle bütün eşyaları inceliyor.
Hatta dokunuyor.
‘İşte böyle bir ev arıyorum! Ama bulamıyorum. Hayalimdeki ev. Üstelik aynen sizinki gibi döşemek istiyorum. Bunları nereden aldınız?’ diyor salondaki uzun beyaz yemek masasını, beyaz koltukları, tavandan sarkan metal aydınlatmaları filan gösteriyor.
Beğenmesi bir hoşuma gidiyor, bir hoşuma gidiyor...
Sorduğu her soruya saf saf cevap veriyorum.
‘Bu eşyaların neredeyse tümü Türkiye’den. Bir mimar arkadaşım var, Mete, tasarıma çok meraklı, o çizdi. Sonra eşyalar gemiye yüklendi ve 3 ayda İstanbul’dan Dubai’ye geldi...’
‘Siz ne iş yapıyorsunuz?’
‘Gazeteciyim. Ulusal bir gazete var Türkiye’de, adı Hürriyet, oraya yazıyorum. Sevgilim -eşim aslında- ama henüz alışamadım eşim demeye, işi gereği buraya tayin oldu. Ben 2 hafta İstanbul 2 hafta Dubai şeklinde sürdürüyordum hayatımı. Ama şimdi hamileliğimin son zamanları ve sürekli buradayım...’
Evi beğendi ya, biri aptal övücü laf etti ya, yüreğimin yağları eridi...
Başladım kadına bütün hayat hikayemi anlatmaya....
‘İlk ne zaman seviştiniz?’ dese cevap vereceğim...
‘Haftada kaç gün sevişiyorsunuz?’ dese de...
‘Kaç para kazanıyorsunuz?’ dese keza öyle...
‘Bu evin sigortası var mı yok mu?’ dese, ‘Yok’ diye atlayacağım...
Hatta, ‘Geceleri kapıyı bazen kilitlemeyi unuttuğumuzu’ bile söylemeyi ihmal etmeyeceğim.
Yanındaki Hintli sürekli not tutuyor, benim umrumda bile değil.
Tanrı misafiri kadın bir de tasarımcı çıkmasın mı?
Çıksın.
Bakar mısınız, böyle yaratıcı mesleği olan biri, yaşadığımız evi beğeniyor.
Benim resmen gözlerim doluyor.
Mutluluk göz yaşlarımı gizlemek için uzaklara bakıyorum.
Bu durum ev işlerine ara verip ne olup bittiğini anlamaya çalışan İnoka’nın gözünden kaçmıyor.
Ama çalıştığı evin bu kadar beğenilmesi onun da hoşuna gidiyor.
Biz iki salak, gururdan ve mutluluktan başı dönmüş vaziyetteyiz.
Pek misafirimiz falan yok ya, sevindirik haldeyiz.
‘Buyrun yukarıyı gezelim’ diyorum.
Yani ben teklif ediyorum.
Önlerine düşüyorum, bir güzel hiç tanımadığım bu insanlara, üst kattaki yatak odalarını gösteriyorum. Banyoları, giyinme odalarını, hatta dolapların içini, rafları...
Sonunda gösterilecek yerler bitiyor.
‘Kahve içmez miydiniz?’ diyorum.
‘Yok çok rahatsızlık verdik almayalım’ diyorlar.
Ben hálá ısrarcı, ‘Ne rahatsızlığı?’ falan diye mırıldanırken, kapının önünde iki kanka gibi sarılıp öpüşüp, ayrılıyoruz...
Kadın son kez dönüp, ‘Evinize bayıldım’ diyor, beni bir kez daha fethediyor.
*
Aynı günün akşamı, yemek sofrası.
Aferin almak için sabırsızlanan çocuklar gibi....
‘Bugün de bu masayı çok beğendiler’ diyorum sevgilime. ‘Aslında sadece bu masayı değil. Evin her tarafını...’
‘Kimler?’ diyor.
‘Bilmem tanımıyorum... Kapıyı çaldılar, geldiler, evi gezdiler...’
‘Nasıl yani’ diyor, gözleri fal taşı, ‘Hiç tanımadığın birine kapıyı açıp eve mi aldın?’
‘Evet. Ne var bunda?’ diyorum. ‘Son derece şeker bir kadındı... Yanında da sürekli not tutan Hintli bir adam vardı...’
‘Sadece alt katı mı gezdiler?’
‘Yoo, üst katı da gördüler... En çok da bizim yatak odasını beğendiler...’
‘İnanmıyorum sana! Tanımadığımız insanlar yatak odamıza mı girdi?’
‘Evet. Üstelik ikisi de zevkimizden dolayı bizi tebrik etti. Ben tabii Mete’den de söz ettim onlara. Şimdi çocuğun hakkını yemeyelim çok emeği geçti bu eve...’
‘Şaka bu!’
‘Hayır değil. Gerçekten evi çok beğendiler.’
‘Kasamızın yerini... Olmayan alarmımızı... Evin sigortasız olduğunu da söylemeyi ihmal etmemişsindir inşallah!’
Eyvah! Kalakalıyorum.
Ne söyleyeceğimi bilemiyorum.
Gene bir şeyi yanlış yaptım galiba!
*
Evet, hiç tanımadığım bir kadın geliyor evimizi çok beğeniyor...
Ama haberi var mı, o ev, nasıl bu hale geliyor?
Önce Türkiye’den Dubai’ye Mete geliyor...
Mete Övür, benim Mahmut Anlar sayesinde tanıştığım biri. Mete, Türkiye’nin en yaratıcı mimarlarından biri olan Mahmut’la çalışıyor. Büyüyünce de onun gibi bir mimar olmak istiyor. Mahmut Anlar mı kim? En son tüyoyu vereyim, o şahane Pera Marmara’yı yapan adam. Üstelik, Mete henüz çok genç. Benden 8 yaş kadar genç. ‘Dubai’ye mimarımız geldi’ deyince insanlar 20’lerin ortasında bir adam hayal etmiyor, hele onun mimarlık öğrencisi olacağını aklına bile getirmiyor...
Kelli felli biri olması gerekiyor ya.
Ama Mete öyle değil.
Saçları var, yakışıklı, havalı ve trendy.
Bir taraftan profesyonel bir iş hayatı, bir karısı, dünya şekeri bir oğlu var, ama diğer taraftan hálá öğrenci. İdi yani. Üstelik, bu yıl okuduğu mimarlık fakültesini bölüm birincisi olarak bitirdi...
Mete, sevgilim ve ben şu yaşadığımız evi bu ev haline getirebilmek için çok uğraştık.
Ve Mete’ye birlikte son olarak bir bebek odası yaptık ki...
Ben çok beğendim.
Bakalım, 2 hafta sonra aramıza katılması beklenen yeni sahibesi de beğenecek mi?