Paylaş
“Türkiye çağ atladı ama Başbakan geride kaldı” sözü gerçeği yansıtıyor mu?
Şöyle söyleyeyim: Başbakan, eski Türkiye’nin araçlarıyla oluşturduğu yeni Türkiye’ye, bu defa yine eski Türkiye’nin araçlarıyla müdahale etmeye çalışıyor. Olmuyor. Yeni Türkiye’nin önemli bir kısmını Y kuşağı oluşturuyor. “Peki kimler için hazırlıyoruz yeni Türkiye’yi” dersen, esas müşterisi şu an 8-10 yaşlarında olan Z kuşağı...
Peki Z kuşağının temel motifi ne?
Onlar, “Kristal çocuklar”. Derin duygusallığı temsil ediyorlar. Bir başka özellikleri de normatif olmaları. Yani koyulan normlara uyumlanma kapasiteleri çok yüksek. Trafik kurallarına, sağlık kurallarına, öğretmenlerin koyduğu kurallara. Mesela emniyet kemerini bizden çok daha kolay kabulleniyorlar ve takıyorlar. Y kuşağından çıkacak liderler çok önemli, çünkü Z kuşağı, onların takipçileri olacak. Bugün kurulacak Türkiye o yüzden çok önemli.
“Kuşaklar arası Voltran oluşturmak” ne demek? X, Y ve Z kuşakları bir araya mı geliyor?
Birbirimizi değiştirmeye çalışmak külliyen hata. Her birimiz, içine doğduğumuz sistem ve kuşakta harikulade örnekleriz. Esas mesele, birbirimizi kendimize ait yargılarla değil, onlara ait gerçeklerle görmek. Ancak bu özü korursak, muhteşem bir karma oluşturacağız. Ben buna “kuşak karması” diyorum. Sistemlerin, her neslin özelliklerine ihtiyacı var. Ülkelerin ve şirketlerin X kuşağının sonuç odaklılığına ve çözümlerine ihtiyacı var. Y kuşağının süreç odaklılığına, yaratıcılığına ve toplu halde hareket edebilmesine. Z’nin de içselliğine ve maneviyatına. Hepsi birden anlamlı bir karma oluşturacak. Böyle bir
dünya mümkün.
Baby Boomer parlamento
X kuşağı, depolitize edilmiş bir kuşak. Siyasi arenaya bakın, var mı bizden birileri? Parlamentoya bakın. Hayır! “Baby Boomer”larla dolu bir parlemento. Önümüzdeki seçimlerde 1997’liler sandık başında olacak. Yani milyonlarca siyasetsiz çocuk lideri seçecek.
X kuşağı, ‘içten yanmalı’ bir kuşak...
Şu an Gezi’yi dolduran Y kuşağı için “aile” çok önemli ya, bir kısmı hâlâ aileleriyle yaşıyorlar ya, peki ailesiyle yaşayan adamdan “devrimci” nasıl çıkar?
Biz hep devrimi bireysellikle eş tuttuk. İnsan, devrimi önce kendi içinde yapar birey olarak, sonra topluma yansır dedik. Ama bu bizim gerçeğimiz, onların değil. Bu çocuklar kendilerini doğuştan tam ve mükemmel hissediyorlar.
Bu nasıl oluyor?
Yine pazar günkü röportajda anlattığım ebeveynlik etkisi. Bir örnek vereyim, küçükken “Solo test” diye bir oyuncağımız vardı. Piyonları birbirinin üzerinden atlatır, bırakırdın. Kalan piyon sayısına göre zekâ seviyen belirlenirdi. Bu oyuncağın bir de prospektüsü vardı. “9 piyon bırakırsan embesilsin, 8 piyon bırakırsan aptalsın, 7 piyon bırakırsan geri zekâlısın!” Bizim kuşağımızın oyuncakları bile geri bildirim olarak “geri zekâlısın” dedi bize. Benim annem ilkokul öğretmeniydi, eve birkaç kere ağlayarak gittim. “Sınıftaki çocuklar 2-3 tane bırakıyorlar, ben 9 tane bırakıyorum!” diye. Sence annem ne diyordu? “Sen de daha çok çalış, sen de daha az bırak!” Oysa şu anda sen Alya’ya böyle der misin? Hayır! Böyle bir oyuncak alır mısın? Hayır! Şu anki anneler, bu tür bir oyuncak almaya bırak, hemen Twitter’e oyunla ilgili şikâyetlerini yazarlar. Ya da çocuklarına, “Saçmalama sen zaten mükemmelsin!” derler. Bütün mesele, değişen ebeveynlerin anlayışında. Bizim jenerasyona, yani X kuşağına, makine mühendisi terimi olan “içten yanmalı” diyorum. Çünkü biz, kendi kendine gazı veren, kendi kendine mücadele veren bir nesiliz ve ne yazık ki bazı özelliklerimizden dolayı “kayıp nesil”iz. Ama Allah’tan farklı çocuklar yetiştirdik!
Özgüven problemleri yok
“Çocukları çok çalıştırıyorsunuz, yapmayın böyle!” diye çalıştıkları işyerlerinde müdürlerini arayan anneler tanıyorum. Çocukları da 25-26 yaşındalar. Mülakatlara bile ebeveynleriyle gelenler var. İlk zamanlar şirketler bunu görünce “Aman Allahım bu çocukların özgüven problemi var!” zannediyordu. Hayır. Bunu yanlış okumamak gerekiyor. Onları anlamak gerekiyor, oraya gelenler onların sadece anne-babaları değil, aynı zamanda en yakın arkadaşları.
X KUŞAĞI KAYIP KUŞAK
100 yılda bir, kuşaklar benzer özellikler sergiliyorlar ve kendilerini tekrarlıyorlar. Biz de, 100 yıl önce yaşamış “kayıp kuşak”ın tekrarı olarak dünyaya gelmişiz. Bizim kuşağın adındaki X de “ex olmak”tan geliyor. Bize denk geldiği zaman nüfus bile yavaşlıyor. Babyboomer’larda nüfus patlaması yaşanıyor, X’e gelindiğinde ise görece bir biçimde 15-16 yıl kadar yavaşlıyor. Çünkü doğurmuyoruz, bireyseliz. Oysa Y kuşağı farklı.
GELİŞİME AÇIKLAR
Evet, Y kuşağının, “ileri ergenlik” dediğim bir sorunu var. Ama hem ebeveynlere, hem okullara, hem de şirketlere diyorum ki: Öğretirseniz, öğrenilir. Çünkü tüm araştırmalar, Y kuşağının gelişime çok açık olduğunu işaret ediyor.
STATÜKOYA KARŞILAR
Bize, “İşe gir, çok çalış ve sabret, yavaş yavaş yükselirsin” öğretildi. Y kuşağı daha farklı. Beğenmediği bir yönetici olduğu zaman, “Bu adamla, bu anlayışla çalışılmaz” deyip topukluyor...
Bu söylediğiniz, bugün büyük şirketlerin de temel problemi. Ama biz bunu da yanlış okuduk. “Bu çocuklar da hemen müdür olmak istiyorlar!” dedik. Hayır! Y kuşağı bir şirkete geldiğinde kariyer basamaklarını görüyor. Bakıyor ki millet oralara çıkıyor, “Ben de bunu deneyimlemek istiyorum” diyor. Merdiveni onun gözüne sokan sistem aslında. Sistemin artık daha az katmanlı hale getirilmesi zorunluluğu var. Daha ‘linear’ olmalı, bu kadar hiyerarşik değil. İnovasyona, projeler üretmeye ve yaratmaya odaklı yeni bir iş modeline ihtiyaç var. Bunu yapan şirketler var ve başarılılar da. Çünkü eski sistemlerde silolaşma var. Y jenerasyonu bu silolaşmadan rahatsız oluyor ve çabuk ayrılıyor. Bu çocuklar işe girdiği ilk gün, “CEO’yla oturup konuşabilmeliyim” diyor. Ona anlatacakları var. Ama geleneksel iş modeli buna izin vermiyor, çünkü hâla askeri bir hiyerarşi var. Aslında statükoya karşı çıkıyor bu çocuklar...
Paylaş