Paylaş
a) Ayakkabı çıkarılsın diyenler
b) Başkasının terliğini giymeyenler
Bu insanları anlamak mümkün değil! İlk hamle ‘gelenekçiler’den geldi. Öyküdeki hanımefendiyi, (hani sevişmek istediği için evine davet ettiği adamı, ayakkabılarını çıkardığı için kovan kadını) topa tuttular. Bu arada, ben de kısmen karambole gittim. Tam ‘‘Bu toplum ayakkabı çıkarmaya çok meraklıymış’’ derken, ters hamle geldi. Bu sefer de ‘terlik düşmanları’ atağa geçti...
ÇÖZÜM YEDEK AYAKKABI
Ayakkabı çıkarılmalı mı çıkarılmamalı mı? O ev seninse, çıkarırsın tabii. Ama misafirsen (hoş giyinmişsindir değil mi?), ayakkabı kıyafetinin bir tamamlayıcısıdır, çıkarmazsın. Abuk bir terlikle görüntün mahvolur. Ayrıca elalemin giydiği bir terliği giymek de hijen açısından ne derece doğrudur! Ben biliyor muyum benden önce giyenin ayağında ne hastalık vardı? Eğer sokak çamurluysa, yedek ayakkabılarını yanında götürürsün. Ya da ev sahibi bir bez verir, silersin! (Cana O. B.)
ALTI KAVAL, ÜSTÜ ŞİŞHANE
Ben ve eşim, misafirlerimizden ayakkabılarını çıkarmalarını hiçbir zaman istemedik. Hatta çıkaranlara, tekrar giymeleri için ciddi dil döktük! Biz de ayakkabılarımızı çıkarmaktan her zaman imtina ettik. Bu konuda çok ısrarcı olan yerlere (inanmayacaksınız ama!) gitmekten vazgeçtik. Kapının önünde veya antrede birikmiş ayakkabı yığını görüntüsünün iticiliğini lütfen gözünüzün önüne getirin... Sonra ayağınızda saçma sapan bir terlikle üstü kaval altı şişhane durumunda kalmak var... Evde kendime bile zor terlik bulurken, insanlara terlik yetiştirme telaşı... Bir de tabii saatlerdir ayakkabı içinde kalmış ayağının kokup kokmayacağı korkusu... Bir yere giderken bunları yaşayacağımı bilirsem neden gideyim? Bu sıkıntıya sadece yeni doğmuş çocuğu olan arkadaşlarımızın evinde katlanıyoruz. (Engin T.)
AYAKKABI DÜŞMANLARI
Tüm ayakkabı düşmanlarını kınıyorum! Bence evine davet ettiği adam ayakkabısını çıkardığı için ondan buz gibi soğuyan kadın, yüzde 100 haklıdır! Şahsen ben evime gelen insanlara ayakkabılarını çıkarmamaları için yalvarıyorum. Dışarının pisliğini içeriye taşıyor diyenlerin paspas denen nesneden haberleri yok herhalde. (Özlem G.)
TEMİZLİK Mİ DEDİNİZ
Yıllardır çevremdekilere ‘‘Ayakkabılarınızı çıkartmayın!’’ dediğimde aldığım tepkiler ‘‘Türk geleneğinde çıkarmak var’’ şeklindeydi. Benim ne akrabalarım yabancı ne de seyrettiğim fimlerin etkisi altındayım. Sadece ayakkabı çıkarmaktan ve çıkaranlardan hoşlanmıyorum! (Hakkı Y.)
FANTEZİLER KİRLİDİR
O kadının öyküsünü okuduğumda olayı gözümde canlandırdım da... Adamın çoraplı hali, kesinlikle romantizm içine eden komik bir durum! Ayrıca beyler bu kadar temizliğe kurallara ve geleneklere önem veriyorlarsa bu demektir ki hayal güçleri çok sınırlı! Zira fantezilerde bunların hiç birinin yeri yoktur. (Sibel A.)
SEN DEĞİL, SİZ!
Bu ayakkabı konusu ilginç. Ben de öyküdeki hanım gibi davranırdım! Ayakkabı çıkarıp terlik giymenin ya da çorapla dolaşmanın, bir evin ‘‘yerliler’’ine mahsus olduğu düşüncesindeyim. Bunu eve ilk defa gelen misafirin ev sahibine sormadan yapmasını da, müsaade almadan ‘‘siz’’ yerine ‘‘sen’’ diye hitap etmesine benzetiyorum. (Demet T.)
TERLİK SAPLANTISI
Bende başkasının giydiği terliği giyememek gibi bir saplantı var. Yalın ayak dolaşırım daha iyi! (Deniz Ş.)
AKRİLİK DAMATLIK ÇORAP
Yarı akrilik, yarı koton siyah ince damatlık çoraplar acayip terletir! Evet adamın yaptığı korkunç bir şey. Üstelik kadının aradığı erkek formatına da çok ters. Zira ‘alla turca’ bir durum. Oysa Allain Dellon gibi çekici de olsan eğer ‘alla franca’ değilsen, dağda davar güden keko ile aranda pek fark yok. (Kátip B.)
SORMADAN TERLİK UZATIRIM
Türk kadınlarının ilk karşılaşmalarda vermek istedikleri mesajlar vardır. Yüksek tahsilli olmaları bu durumu değiştirmez. İlkokul mezunu anneleri ya da kurnaz kankaları böyle söylemiştir! Neler mi onlar? ‘‘Yemek yapmam’’, ‘‘Ev eşyalarını ben seçerim’’, ‘‘Gezi ve tatil programları benden sorulur’’. Yani ‘‘Annenin evini unut kuralları’’. Ayakkabı çıkaran erkek ise muhtemelen annesinin evinde öyle görmüştür. Yani kadın, anne evi kurallarını bu yolla aşağılamakta ve kabul görmediğini göstermektedir. Bu erkeğe ilk deklerasyonudur! Yersen.... Yemezsen, kapı orada! Sokaklarımızın pisliğini anlatmaya gerek yok. Her gün silmekle falan da o halılar mikroptan arınmaz. Zafer'e de ayakkabı giydireceğim diye uğraşmayın. Onu kaybedersiniz, benden uyarı! Ben kim miyim? Yaşım elliye yaklaştı, doktorum. Evime gelenlere sormadan terlik uzatırım. Giymezse ikinci davet hemen hemen imkansızdır! O numaraları gitsin başka yerlerde çeksin. Bu tiplerin sonu, her akşam başka bir barda sabahlayıp sonra da ‘‘Evlenecek adam yok!’’ diye ağlamaktır. (Uygar Y.)
BİR TARTIŞMA DAHA
Türkiye Sakatlar Konfederasyonu Genel Başkanı A. Faruk Öztimur:
Sinan Çetin düşünce özürlü
Sinan Çetin'i şiddetle kınıyorum. Geçen hafta kendisiyle yaptığınız röportajda bir olay anlatmış. Beyefendi, güzel ve hoş bulduğu bir kadının özürünü fark edince acilen kaçıp gittiğini söylüyor. Bu, meseleye safi dış görünüm olarak bakmak değildir de nedir? Dahası ayıp. Ben kendisini düşünce özürlü olarak değerlendiriyorum. Yaptığı yorum erkeklerin bencilliğini de gösteriyor. Buna karşılık kadınlar, bir erkeğin özürü varsa bile, seveceklerse yürekten seviyorlar. Yani ayağınıza, bacağınıza bakarak karar vermiyorlar! Bir de tabii şu var: Yeşilçam yıllarca özürlüleri kullanıp para kazandı. Yabancı yönetmeler öyle mi? Sol Ayağım, Yağmur Adam, Doğum günü 4 Temmuz gibi filmleri hatırlayalım. Biz de ise mafya babası mutlaka topal gösteriliyor. Haksızlık bu. Unutmayalım ki, Atatürk'ün silah arkadaşı Osman da topaldı, Topal Osman olarak anılırdı. Timurlenk de topaldı. Ve Aksak Semai vardır. Yani topallık utanılacak bir şey değil.
Film yönetmeni, Sinan Çetin: Sakatlardan korkuyorum
Bazı insanların, acıma hissinin zalimliğinden haberi yok! Sakat bir insana acımak çok fena bir şey. Ben masada bir kıza aşık oldum dedim. Ve özürlü olduğunu farkedince kaçtığımı söyledim. Bu anlattığım insani değil de ne? Sakatlardan ve cücelerden korkuyorum ben! Elimde değil. Bana ‘Benzer bir şey sevdiğiniz insanın başına gelse yine kaçar mıydın?’’ diye sordunuz, ben duymadım o soruyu, yani sizin sorduğunuz biçimde algılamadım, kıvırtmak için söylemiyorum, masada aşık olduğumu söylediğim o kadını yarım saattir tanıyordum ama beraber olduğum bir insanı tabii ki yarı yolda bırakmam!
Paylaş