Teşekkürler Sayın Bakanım, müşavirim ve Bakırköy Akıl Hastanesi doktorları ve personeli
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Hayatımda ilktir "Sayın Bakanım, müşavirim..." gibi sıfatlar kullanmak. Sevmem. Yağcılık gibi gelir. Ama bu sefer içimden geldi. Çünkü Sağlık Bakanı Recep Akdağ ve müşaviri Mine Tuncel; Tijen ve Oğulcan meselesinde gerçekten yardımcı oldu. Resmen devlet, bu çaresiz anneye ve oğula el uzattı.
Sağ olsunlar, var olsunlar.
Tamam daha yolun başındayız, ama en azından bir ışık göründü.
Şöyle ki, hiç değilse Oğulcan’a Bakırköy Akıl Hastanesi doktorları tarafından bir tanı konuldu: Organik olmayan, tanımlanmamış psikoz. Çok ağır bir zeká geriliği. Tıp alanında ders konusu olacak kadar ağır bir vakaymış Oğulcan. Sonra, ilaç raporu yeniden çıkartıldı. Artık Oğulcan’ın ilaçları ücretsiz temin edilebilecek. Geçmişe yönelik ödenmesi gereken borçlar da silindi. Tijen artık devlete borçlu değil. Eskiden 200 mg’lık aldığı dozlar, 700 mg’a çıkarıldı, durumun vehameti iyice anlaşılmış durumda artık. Oğulcan’la bizzat ilgilenen Klinik Şef yardımcısı Ahmet Türkcan’a da teşekkürler.
Ama tabii bir kere daha ortaya çıktı ki, Oğulcan durumundakilere bakım ve destek sağlayabilecek bir kurum, bir teşkilatlanma, her hangi bir şey yok bu ülkede...
Ne yapıyor acaba bu durumda çocuğu olan başka anneler babalar?
* * *
Bu durumdan yola çıkarak bir hayal kurmak istiyoruz...
Bir hastane bünyesinde, tek katlı en fazla 10 çocuğa hizmet verecek pilot bir bakım evi kurulsa çok şey mi hayal etmiş oluruz acaba? Sadece ağır özürlü çocuklara hizmet veren bir yer. Kendi hiçbir işini yapamayan, tamamen toplumdan dışlanmış, sadece ailesinin insafına terk edilmiş çocuklar için gündüz hizmet veren bir yer. Biliyorum, şimdilik bir hayal bu. Ama belli mi olur. Bakarsınız böyle pilot bir bakım evi kurulur...
Üstelik bu hayali kuran tek kişi ben değilim.
Anneyiz.biz’ciler de Tjien’e destek, orada yüzlerce, binlerce anne var. Girin bir bakın, bu konuda nasıl örgütleniyorlar, ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar. Pınar Reyhan, "Oğulcan gibiler için bir bakımevi kurabilmek için yola çıktık, herkesten yardım bekliyoruz" diyor. Hadi Pınar... Hadi bütün kadınlar... El ele verelim, hep birlikte şunu yapalım, bir ilke imza atalım...
İÇİM CIZ ETTİ
Haberi internette gördüm. 2008 Pekin Olimpiyatları öncesi dünya turunu sürdüren "olimpiyat meşalesi"nin yolculuğunu anlatan kitapçıkta İstanbul’un simgesi "türban" olmuş.
Meşalenin geçeceği kentler, simge eserleriyle yer alırken...
Sıra İstanbul’a gelince türbanlı küçük bir kız fotoğrafı basmışlar.
Türkiye Olimpiyat Komitesi "Biz üç fotoğraf gönderdik ama bu değildi" demiş, söz konusu fotoğrafın sorumlusu bilinmiyor.
Ama bilinmeli...
O kişi bulunmalı...
Hesap sorulmalı...
Çünkü İstanbul o fotoğrafla temsil edilmemeli...
İstanbul deyince insanların aklına gelen ilk imaj bu mudur? Türban mıdır, baş örtüsü müdür? Yani din midir? Müthiş bir mozaik değil mi İstanbul? İstanbul, dinler üstü bir şehir değil mi? Kültürlerin, dinlerin birleştiği bir yer değil mi? Topkapı, Ayasofya, Kız Kulesi, Galata Kulesi, Boğaz, balık-ekmek, vapurlar, lüfer, adalar, martılar filan gelmez mi insanın aklına?
Yazıklar olsun!
Hepimiz Müslümanız ama artık bu işin ayarı kaçtı!
En şahane pastaları
benim kuzenim yapar
Hep bu anı bekledim.
Birileri onun haberini yapsın, ben de Zorro gibi ortalığa atlayayım... "Ey biliyor musunuz, o haberde sözü edilen kişi benim kuzenim" diyeyim... Hava atayım... Hava basayım... Çok sevinçliyim, işte o an geldi...
Cumartesi günü Sabah Gazetesi’nde "Fantastik pastalar" başlığıyla bir haber yayınlandı. Güzel Sanatlar Seramik mezunu bir kızdan söz ediliyordu, butik pastalar yapan bir kız, ünü kulaktan kulağa yayılan bir kız, insanların sipariş vermek için kuyruğa girdiği bir kız, "Çamur ya da pasta ne fark eder" diyordu ve evinin mutfağında heykeltıraş hüneriyle acayip pastalar yaratıyordu.
Evet, bir sürü insan pasta yapıyor...
Ama bu kız başka türlü yapıyor, kişiye özel tasarlıyor...
"Yok artık daha neler!" denilecek işler çıkarıyor...
Görenlere parmak ısırtıyor!
* * *
Duyduk duymadık demeyin...
İşte o kız, benim kuzenim!
En şahane pastaları bu alemde, benim kuzenim yapar! Çünkü dünyanın en çatlak kızıdır ve fevkalade yaratıcıdır. O, sanatçı ruhlu bir fırlamadır. Adı Kutas Tülek. Farkındaysanız, ismi unutulacak gibi değil. Unutmayın zaten, deli misiniz hemen bir yere not edin. Kutas, benim babaannemin ismi. Ablamın da göbek adı. Develerin hörgücüne asılan süslere verilen isim, az rastlanan bir isim. Pardon, hiç rastlanmayan bir isim! Bu üç kadın dışında da kimsede duymadım!
Kutas da öyledir, eşi benzeri olmayan biridir. Kafası farklı çalışır. Çok ama çok matraktır. www.kutaspasta.com’da yaptığı pastalardan bazılarını görebilirsiniz. Yurt dışında ödüller filan da aldı. Düğün, nişan, doğum günü, evlilik günü, gibi özel zamanlarda yaratıcı bir numara çekmekse amacımız, ona askıntı olabilirsiniz. Ya da canınız ne zaman isterse. Siz hayal ediyorsunuz, o hayata geçiriyor...