Televizyonunuzun ayarıyla oynamayın

Baştan anlaşalım...

Bu yazıyı yazdım diye kızmaca, küsmece, darılmaca yok.

Tamam mı? Tamam. Anlaştıksa, devam edin. Anlaşmadıksa, filikalara binin, yazıyı terk edin çünkü yine sinirlenebilirsiniz. Ne gerek var?

Ve lütfen biraz gevşeyip okuyun.

Okuduklarınızı çok ciddiye almayın. Netice itibariyle burada hep birlikte eğlenmeye çalışıyoruz. Ama hiç sallamamazlık da yapmayın.

Teşekkürler.

*

Benim derdim ayarlarla...

İzah edeyim:

Televizyonun ayarıyla sürekli oynamak iyi bir şey değildir, orasını burası çok kurcalarsanız bozarsınız, lütfen elinizi oradan çeker misiniz?

İnsanların da ayarları var.

Ama kadınlarınkine -o kadar sık oynuyorlar ki kendileriyle- alışmış durumdayız. Alışmış kudurmuştan beter olduğu için de, ciddiye almıyoruz, normal kabul ediyoruz.

Sorun erkeklerde...

Onların elinin ayarı kaçtığı zaman, ı-ıh, olmuyor. Bir şeyler sırıtıyor, batıyor, rahatsız ediyor. İzah edeyim:

Yener Süsoy'un Erkan Mumcu röportajını okudunuz mu? Tamam. Söyleşinin fotoğraflarına baktınız mı? Tamam değil. Bir daha bakın! O sizin bildiğiniz Erkan Mumcu mu? O ise mesele yok, siz miyopsunuz demektir.

Ama değilse Erkan Mumcu'nun yeni imajında küçük de olsa sorun var demektir.

Ne yalan söyleyeyim, ben kadın olarak Mumcu'nun eski halini tercih ediyorum.

Şu hali bana fazla oynamaktan ayarı bozulmuş bir televizyon ekranı gibi geliyor.

İsterseniz saçlarından başlayalım...

Anladık, yeni bir şey de...

Berber ‘‘Abi sana bir imaj yapacağız, çok beğeneceksin’’ mi demiş acaba? Ondan mı Mumcu bir süredir saçlarını öne doğru tarıyor? O da biraz değişikliğin iyi geleceğini mi düşünüyor? Kimbilir belki eşi de öyle düşünüyor. O zaman kadın sana niye laf etmek düşüyor!

İnanın bilmiyorum. İzah edeyim:

Erkeklerin kendi ayarlarıyla çok oynamaları asabıma dokunuyor. Hatırlayınız Cem Özer. Esin Maraşlıoğlu da onun ayarıyla fazla oynamıştı. Ne var ki olmadı. Çünkü getirildiği yeni ayar, kendi ayarı değildi. Bir şey örtüşmeyince, dudak dudağa gelmeyince, kendini paralasan olmuyor, hatta gülünç ve komik oluyor...

Peki Ali Kırca'ya ne dersiniz?

Onun ayarıyla bildiğim kadarıyla başkası değil kendisi oynadı, şimdi normale döndü gerçi, ama bir aralar her gün başka bir kanaldan görüntü veriyordu, saçlarını öne doğru tarama telaşı hiç üzerine oturmayan başka bir Ali Kırca yaratıyordu...

Bazen insanlar kendine, olduğu halinden çok daha ileri bir noktada ayar veriyor. Sonra da onu taşıyamıyor. Öyle zannediyorum ki, kadınlar televizyonunun ayarıyla fazla oynayan adamları yadırgıyor. Evet kadınlar yenilik seviyor ama istikrarsızlıklardan hoşlanmıyor. Her gün kendi kafasını değiştiriyor ama her gün baktığı adamın kafası değiştiğinde ‘‘A aaaa!’’ oluyor.

Kolay kolay içine sindiremiyor.

Yoksa, ben mi çok tutucu muyum neyim?

Kimbilir, belki de öyleyim!

Kelsen kelsin, keller de seksidir, atma saçını yana; saçın beyazlıyorsa beyazlıyor, boyama; ve kendine yeni bir imaj vereceksin diye saçlarını genç çocuklar gibi öne doğru tarama, bir de lütfen şekil yapan tuhaf gözlükler takma...

Size zahmet olmasın...

Ona buna laf yetiştireceğine Ayşe Arman asıl kendine baksın!

Haklısınız...

İleteceğim.

Tuğçe Baran’ı seviyorum

Hayatımda ilk defa bir kadın benim hakkımda bu kadar şahane bir yazı yazdı. Yanlış anlaşılmasın, kadın meslektaşlarımın beni övdüğü oldu bugüne kadar, Nur Çintay'ın, Pakize Suda'nın, İclal Aydın'ın... Ama kimse Tuğçe Baran kadar işin bu kadar gözünü çıkarmamıştı!

Okuyunca kilitlendim kaldım.

Aksi gibi yanımda da ‘‘Baaaak! Bu bahsettiği benim’’ diyebileceğim, övünebileceğim, hava atabileceğim kimse yok. Sevgilim İran'a gitmiş. öylece evin içinde şiş gözlerimle elimdeki gazeteye bakıyorum... Hani biri sizi çok överse, basiretiniz bağlanır ya, telefonu bile çeviremezsiniz, arayıp ‘‘Sağol’’ diyemezsiniz, o hesap...

Aslında hesabın bir yanı da şu...

Övgü o kadar şiddetli ki, insanın algılaması çok da kolay olmuyor. ‘‘Bu gerçekten ben miyim?’’ diyorsun, ‘‘Benden mi bahsediyor? Ben bu anlattığı kadın mıyım?’’ Değilim. Bir kısmı doğru olabilir, onlar da sade gerçek bölümü, evet hamileyim, evet Allah izin verirse bir kızım olacak...

Ama o fotoğraftaki göbek bile hafif ittirmeyle gerçekleşti Tuğçe...Yastık koymadım bak Allah'ı var ama alışılmış kadın hareketi olarak karnımı içeri çekeceğime, dışarı çıkardım...

Demek istiyorum ki, övgüler tamamen senin teveccühün. Ve haberin olsun, senin şikayet ettiğin şeylerin tamamı benim de başıma geliyor. Aramızdaki fark şu, Pollyanna değilim ama kesinlikle o aptal pozitif enerjicilerdenim, slogan cümlem ‘‘Her şey iyi olacak’’, bir an geliyor bu yalana ben de inanıyorum ve onu gerçekleştirmek için var gücümle çalışıyorum. Ama yine de... Bu yazın üzerine benim evim artık senin evin! Ama Dubai'deki evim. Oraya beklerim. Ekim ayı nasıl? Gözlerinden öperim.
Yazarın Tüm Yazıları