Tatam babaçi

Öyle bir manzara ki...

Şaşkınlıktan küçük dilimi yutmak üzereyim.

2,5 yaşındaki kızım...

Salsa yapıyor...

Karşısında ona eşlik eden kişi de...

80 yaşındaki babaannesi...

İkisi de birbirine gülümsüyor, en baştan çıkarıcı halleriyle...

Zannedersiniz ki, Havana’dalar...

Mohitolar, carperinia’lar içilmiş...

Hafif bir meltem...

Bir yaz akşamının keyfine varıyorlar.

Oysa, Havana’da filan değiller.

Basbayağı bizim evin salonundalar.

Meltem filan da esmiyor, klimanın serinliğindeler.

Alya, alçak sehpayı kendine platform yapmış.

Babaannesini taklit etmeye çalışıyor.

İzlendiklerinin farkında değiller.

Nasıl neşeliler anlatamam.

Babaanne bu işin profesyoneli, Alya’ya ciddi ciddi "Biz 50’lerde uçuşan elbiselerle dans ederdik, bak böyle yapacaksın" diyor, bir iki kritik ayak hareketi gösteriyor.

Alya da "Tatam" diyor.

"Tatam" Alyaca "Tamam" demek.

"Tamam Babaçi, aynısı yapmaya çalışıyorum" demek istiyor.

* * *

Alya
’nın babaannesi, benim kayınvalidem, Dubai’de bizi ziyaret etti.

İki haftalığına.

Sizden gizlim saklım yok, küçük bir panik yaşamadım desem yalan olur.

Ben ki, kendi annem için bile, "İdeali bir haftadır" diye yazı yazmış biriyim; iki hafta bu, kolay değil. Dünyanın en tatlı insanı olsa bile, sonuçta kayınvalide.

Yanlış yapamazsın, üzerine kalır, yapışır, tarihin olur.

Dikkatli olacaksın, titiz olacaksın, temiz olacaksın, tertipli olacaksın, organizatör olacaksın, fedakár olacaksın, herkesi mutlu edeceksin...

Bütün ekip full time çalıştık, evde büyük temizlik yapıldı, bahçe çitleri boyandı, yeni çiçekler ekildi, yastık yüzleri, perdeler halılar yıkandı, yenilendi. Hatta hızımı alamadım, boyacıları çağırdım, Alya’nın el izleriyle süslediği duvarların üzerinden bir kat geçildi, her yer mis tertemiz, bal dök yala...

Ama ne oldu?

Talihe bakın ki "Secret" röportajı krizi patladı.

Elim ayağım birbirine karıştı.

Felaket asla tek başına gelmez.

Arkasından gönderilmeye hazır yazı uçtu.

Ve hepsi, kayınvalidemin gözü önünde cereyan etti.

İşte o anda, Babaçi kontrolü ele aldı, her şeyi organize etti, tıkır tıkır çalıştırdı, börekler açtı, yemekler yaptı, herkesin kendini iyi hissetmesini sağladı...

Ben böyle bir kriz yöneticisi görmedim.

Böyle anaç bir kadın da görmedim.

Ben "N’aparız ederiz de onu iyi ağırlarız" diye düşünürken, o yediden yetmişe bütün ev ahalisini müthiş bir şekilde ağırladı.

Olağanüstü bir iş kadını, yılların halkla ilişkiler gurusu Betûl Mardin değildi, sevgi ve şefkat dolu, eski toprak bir babaanneydi.

Tatlılar yapan, masallar anlatan, Alya ile sarmaş dolaş Peter Pan izleyen, her fırsatta birlikte kuduran ve dans eden bir babaanne...

Bu kadar dinç olabilmesini de, sağlıklı beslenmesine ve spor yapmasına borçlu bence.

Bavulundan spor aletlerini çıkaran 80 yaşında bir kadın.

Sabahları ne sporunu ihmal etti ne de yarım greyfurtunu.

Çarşambaları da meyve günü. Şimdi adını hatırlayamadığım birtakım vitaminleri alabilmesi için o gün farklı meyveler yiyor. Öğünlerde sebzelere ağırlık veriyor. Öğle yemeğinden sonra sütlü tatlısını asla ihmal etmiyor. Sabahları yeşil çay içiyor. Bol su tüketiyor.

Yani Osman Müftüoğlu, Betûl Mardin’in beslenmesini görse heykelini diker.

Üst üste gelen spontane felaketler karşısında, o kadar sabırlıydı ki, hayran olmamak mümkün değildi.

Alya’nın haylazlıklarına dayanma kabiliyeti ise ayrıca alkışlanması gereken bir şeydi...

Bence her eve lazım.

Keşke herkesin böyle bir babaannesi, Babaçi’si ve kayınvalidesi olsa...
Yazarın Tüm Yazıları