Bu yaz yaptığım en isabetli şey, Bodrum’da bir sitede ev kiralamak oldu.
Ama sıradan herhangi bir site değil.
Burası Yalıkavak Cennetköy Sitesi, 140 numara.
Osman Bey’in evi.
Bir ara yazmayayım da gizli kalsın diye düşünüyordum.
Çünkü ne yalan söyleyeyim, serin avlulu, her yanı begonvilli, romantik kuş bakışı teraslı, önü deniz (üstelik okyanus gibi lacivert, çıpır çıpır değil, ısırmalık turkuvaz deniz) o evleri görür görmez vuruldum.
Zekiyim ya, günün birinde belki buradan ev alırım, eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmenin, fiyatları arttırmanın lüzumu yok gibi cinlikler dahi düşündüm.
O yüzden sizlerle paylaşmadım.
Evet, içten pazarlıklı davrandım.
Bazen ben de yapıyorum ama görüyorsunuz uzun sürmüyor.
Biz yakın zamanda buradan ev filan almıyoruz, yaşadınız siz alabilirsiniz.
Çocuğunuz varsa mükemmel olur.
Yok alacak paranız yoksa da kiralayabilirsiniz.
* * *
Bizim evin standart iki kavga konusu var.
1- İkinci çocuk.
2- Benim önlenemez emlak kraliçeliği hayalim.
Nerede güzel bir ev görsem benim olsun istiyorum. Bayılıyorum. Bozcaada’da evim olsun istiyorum. Meis’te istiyorum. Kuzguncuk’ta istiyorum. Galata’da istiyorum. Karacasöğüt’te, Kaleköy’de... Portofino’ya gittiğimizde, orada da bir evimiz olsun istemiştim. Belki de bu içimde kalan iç mimarlık merakından. En son tutturdum "Bu sitede Cennetköy’de de bir tane alacağım" diye.
O bütün erkekler gibi diyor ki: "Senede taş çatlasa 2 hafta için ev mi alınırmış. 15 güne o kadar para mı bağlanırmış! Kiralarsan, dünyanın bütün evleri seninmiş. Üstelik bir süre sonra hep aynı yere gitmekten insan sıkılırmış, başka ’cennet’ler keşfetmenin peşine düşermiş. Miş, miş, miş..." Bir de yazlık bir yerde kalıcı bir ev talep etmek, ona ayıptır söylemesi, yaşlı işi geliyormuş. Ama tekne farklı bir şeymiş, ev yerine bir yelkenli hayalimin olmasını tercih edermiş.
Yoo şimdi Allah’ı var, söylediklerinin hepsine itiraz etmiyorum, haklı bulduklarım var. Ama bizim unutulmaması gereken bir gerçeğimiz var: Kıvırcık bir marulumuz var! Büyüyor, gelişiyor, serpiliyor, Abdi İpekçi’nin ortasında büyüyecek hali yok ya, kendi yaşıtlarıyla koşacak, yüzecek, yaramazlık yapacak, kumlarda oynayacak, denize dalıp midye ve ahtapot çıkaracak. Her yıl belirli zamanlarda aynı insanları görecek, onlarla birlikte büyüyecek, aidiyet duygusu gelişecek. Bir orada, bir burada olmaz ki. Şaşkına döner çocuk! Boşuna mı büyüklerimiz yazları yaylaya çıkardı, boyuna mı yazlık sitelerde büyüdük biz?
Anladınız, bu tartışma bitmiyor...
Bitecek bir tartışma değil zaten...
* * *
Sevgilim de bütün erkekler gibi "Bakalım"cı...
Bir şey sorarsın, "Dur bakalım" der...
Neye bakacaksak, ne zaman bakacaksak?
O yüzden bir süredir işlerimi, o bakmadan ben hallediyorum.
Osman Bey’in evini de ondan gizli tuttum.
Siteyi miteyi görmeden, özelliklerini bilmeden.
Dubai’den yakın arkadaşım Ayşen Girloy’un yardımıyla.
Ve ne oldu? Acayip güzel oldu. Ondan gizli tuttuğum bu evi sevgilim de beğendi. Site gibi olmayan bir site. Acayip organize. Deniz kenarında cafesi bile var; sahibi Remzi, şefimiz Bayram, servis mükemmel, denize giriyorsun, balığını ve mezelerini yiyorsun, öğleden sonra kaşarlı simidini götürüyorsun, keyifler şahane. Ve neredeyse herkes tanıdık, herkes ya Dışişlerinden emekli ya da çok eski dost. Renkli insanların sitesi burası: Gencay Gürün, Sevil Avcıoğlu, Nükhet Eczacıbaşı, Daryal Batıbay, Yalçın Boratap, Gülsin Onay, Çevik Bir, Gülsüm Azeri, İnönü Ailesi...
Kapıların kilitlenmediği, hırsızların görünmediği, hiçbir şeyinizin çalınmadığı bir yer.
Ve çok estetik.
Bu yazki üssümüz burası.
Ben bayılıyorum şenlikli evlere. İtalyan aileleri gibi kalabalık olunsun, her kafadan bir ses çıksın. Mami ve Kuki zaten buradaydı, onlar Datça’ya giderlerken Babaçi geldi ve Alya’nın ablası Yasemin, gelecek hafta ablam, eniştem, kızlar ve Nálán geliyor.
Herkes burada kalmıyor ama üs burası.
Yazlık dediğin böyle olmalı buluşma noktası, birleşme yeri.
Yaz da benim için böyle bir şey, bir araya gelme, kaynaşma, gülüşme, sevişme...
Ben bu yazki üssümü açıkladım.
Şimdi top sizde.
Gelecek sene tatili nerede yapalım? Evi nereden kiralayalım?
Bildiğiniz güzel yer var da saklıyorsanız çok ayıp ediyorsunuz ama...
Yazın şarkısı: Aynen Öyle
Bence bu yazın Türkçe şarkısı "Aynen Öyle".
Şehzarat-Ajda Pekkan imalatı.
Bu yaz Gökova koylarında hep onu duydum, Bianca’da da duydum, yelkenli teknelerde de duydum, en son bizde ayrı şarkıda tepinince "Budur yazın şarkısı" dedim. Hani her yaz "Bu yazın şarkısı hangisi olacak" diye bir mavra sürüp gider ya, ben de fikrimi söyleyeyim dedim. Gülben’in şarkısını "Aşk Hiç Bitmez"i de ihmal etmemeli. Bir de Serdar Ortaç’ın "Şeytan"ını. Sırayla her birini dinlemeli. Ve içmeli. İçmeli. İçmeli.
İstanbul depremi
Bir mail dolaşıyor. Felaket habercisi gibi. Herkes de eminim birbirine iyi niyetle yolluyor.
"Boş ver deyip geçemedim, sana da yollamadan edemedim" diye notlar iliştirerek tepesine...
Olası İstanbul depremini tarihi veriyor. Üç şık halinde.
Ya şu tarihte, ya şu tarihte, ya da şu tarihte diye.
Ama 2008’de mutlaka olacak diyor. Güneş tutulmalarından sonra hep olurmuş.
Söz konusu adam da (Michael Lee) bu konuda ünlüymüş, yüzde 60 bilmiş. Biz de tam o tarihte İstanbul’a geliyoruz. Bunun kötü bir şey olduğunu düşünüyorum. İnsanların korku duygularıyla oynamak bu.
Hiç etik bulmuyorum. Huzursuz bir şekilde İstanbul’a geliyorum.