Sonsuza kadar mutlu yaşadılar

"... ve sonra sonsuza kadar mutlu yaşadılar..."

Anlamına geliyor "Happily ever after..."

Masal kitapları hep bu sihirli cümle ile biter ya...

Külkedisi ile Prens de mesela, "Sonsuza kadar mutlu yaşadılar..."

Pamukprenses ile Prens ve yedi cüceler de...

Ben küçükken o cümleye bakar, kederli kederli düşünürdüm.

"Sonsuza kadar mutlu yaşadılar" ama sonra ne oldu? Her şeyin bir sonrası var çünkü. Saç başa baş başa girdi mi Külkedisi ile Prens? Ya da Pamukprenses, andropoza girmiş Prens tarafından aldatıldı mı? Gün geldi birbirlerinden sıkıldılar mı? Mutlak ve sonsuza kadar süren bir mutluluk gerçekten var mı?

Onu bunu bilmem...

Bebek’te minicik bir cafe var. Yolun üzerinde, köşede. Gördüğüm en şeker cafe’lerden biri. Adı "Happily ever after..." Cafe’nin adı kadar yazılma biçimi de farklı ve modern. Bin yıldır geçerim önünden. Merak ettim sahibinin kim olduğunu. Ayşe Küçüroğlu’ymuş. O cafe’yi, iki kız kardeşiyle birlikte işletiyor. Garson yok, yemekleri de onlar pişiriyor, servisi de onlar yapıyor. Ayşe Küçüroğlu içimizden biri, meşhur olmayan biri, hayatı güzel yaşayan biri, istediği işi, zevk aldığı için yapan, bu yüzden de başarılı olan biri./images/100/0x0/55eaa7a8f018fbb8f88e3639

Onu tanıyın istedim.

Eğitim?

- Çin Dili ve Edebiyatı.

Dalga geçiyorsunuz!

- Yooo.

Ne alaka?

- Sırt çantasıyla uzun bir Koh Samui, Ko Tao ve Çin gezisi yaptım. "Zihin, dünya, Konfüçyüs" diye dolanırken, aslında kendimi ararken, Çin Dili ve Edebiyatı okumaya karar verdim. Türkiye’de sadece Fatih Üniversitesi veriyor bu eğitimi. Sınıfta 10 kişiydik. Özel ders gibiydi. Süperdi.

Bugünkü aklınızla yine okur muydunuz?

- Tabii ki. İstediğim bir şeyi başarmak bana çok iyi geldi. Çince de bana yakıştı.

O eğitimden size nasıl bir tortu kaldı?

- Çince öğrenmek sabır işi. Maneviyatı kuvvetli bir dil. Her kelimeyi yazarken o kelimenin anlamını düşünüyorsunuz. Daha sakin bir insan oluyorsunuz. Tüm öğretiler neredeyse sükunet üzerine, erdem üzerine... Unutkanlık varsa, kalmıyor. Hatta Amerika’da bazı yerlerde Alzheimer hastalarına Çince kaligrafi dersleri veriliyor.

Mezun olduktan sonra ne yaptınız?

- Bütün tekliflere "Hayır!" dedim.

Nasıl yani?

-
Çince’yi resmi olarak kullanabilen az kişiden biriyim. Dış ticaret yapan büyük şirketler, acayip paralar teklif ettiler. İstemedim. Çünkü: 1- Profesyonel hayat, beni ürküttü. Çince’min büyüsü bozulacak gibi geldi. 3- Daha çok kendim ve keyfim için yaşamak istedim. Ve sadece istediğim şeyleri yapmak... Budur beni güzel ve mutlu kılan hayatta!

Peki cafe açmak ne alaka?

- Aslında kel alaka. Her şey bir anda gelişti. Yemek yapmayı çok seviyordum. Aşçılık eğitimi de almıştım. Bir arkadaşım vesile oldu. Tam da evimin karşısında bir dükkan buldum. Kiraladım, nasıl bir yer olacağına sonradan karar verdim.

İsim?

- Eşimin fikri. Aşk, evlilik, yeni bir bebek, bir de minik dükkan "... and they lived happily ever after..." dedi. Çok hoşuma gitti. Ama insanlar yadırgadı. Aldırmadım, kafamın dikine gittim.

Kim kimsiniz o minik dükkanda?

- İki kız kardeşim ve ben. Gerçekten de çok minik, o kadar ki, dükkanın her kenarını kullanıyoruz, gelenler de öyle. Bütün bir Bebek orada yaşıyor. En komiği, garson yok. Her şeyle biz ilgileniyoruz. Yaşanmışlıktan dolayı da güzel ve sıcak bir yer. Mönüme de herkes için bir şey ekledim.

Cafe sahibi olmak birsürü insanın hayalini süslüyor, gerçekten iyi bir şey mi?

- Ne beklediğine bağlı. Ben gerçekten yemek pişiriyorum ve yemekle pişiyorum. Çiçeklerle, tabaklarla oynuyorum. Acayip keyif alıyorum. Bence başarı da bir şeyi zevkle yaptığında geliyor. Bir de sürekli işin başında olacaksın, ben öyleyim.

Peki para kazanıyor musunuz?

- Bu cafe’den zengin olma hayalim yoktu zaten. İçini güzel döndürsün, ben güzel malzemeler kullanabileyim bana yeter.

Cafe’niz kadar, arabanızın arkasındaki çıkartmaya da bayıldım. Nerede yapıldı?

- San Diego’da. Bunlar, bizim karikatürlerimiz. Önce eşim Taner’le ben vardım, yani iki kişi, sonra her çocukta bir tane daha ekledi. Şimdi 5 kişi olduk. Çıkartmacı çocuk beni tanıyor artık, adı Josh, bana çok gülüyor, "Aman Allah’ım, yine mi doğurdun!" diyor.

Bu kadar çok çocuk yapmak neden?

- Büyük aile olmaya baştan karar vermiştik.

Dörtleyecek misiniz?

- 3+1 diye anlaşmıştık.

Nasıl yani?

- 3 tane garantiydi, 4’üncüye, o günkü durumumuza göre karar verecektik. Bizim işler belli olmaz, bakalım. Bebek Kahve Özcan "Siz kitap- mitap okumaz mısınız? Digitürk’ünüz yok mu? Sevişmekten başka şeyler de var hayatta!" diye dalga geçiyor.

Bu aralar sizi en mutlu eden şey ne?

- Yıldırım’ın elinden çıkmış olan saç kesimim. Ve her zaman güleryüzlü olan canım kocam ve çocuklarım.

Eklemek istediğiniz bir şey?

- Biz aslında Taner’le her bebeği, daha önce hiç görmediğimiz farklı bir yerde doğurmaya karar vermiştik. Haritadan California’yi seçtik. Los Angeles’ı daha önce gördüğümüz için "2 saat uzaklıktaki San Diego tamamdır" dedik. Orada kendimize tıpkı bizim Boğaz’daki Bebek gibi şeker bir semt bulduk: La Jolla. Her zaman 24 derece olan, okyanus kenarı, parmaktan geçme terliklerle yaşayabildiğin müthiş bir yer. O kadar sevdik ki üç çocuğu da orada doğurduk. Bütün bunlar için de çok para gerekmiyor, sadece hayallerini gerçekleştirebilecek cesaret gerekiyor.
Yazarın Tüm Yazıları