Sizi hayallerinizin efendisiyle tanıştırıyorum

Sizin hayallerinizle, bu adamın yaratıcılığı müthiş bir güç oluşturuyor.

Ve kafanızdan geçirdiğiniz herhangi bir şeyin gerçekleşmemesi imkansız hale geliyor. Ama itiraf etmeliyim ki, bu size biraz pahalıya patlıyor...

Öyle şahane kadınlar tanıyorum ki, kocalarına sürpriz doğum günü partisi yapabilmek için kafalarını çatlatıyorlar. Bir yıl mesela, kocabeyin kişisel tarihini gözyaşları içinde izlemesi için film yapıyorlar. Bir yıl pastadan dansöz çıkartıyorlar. Bir başka yıl, bir başka şey, ondan sonraki yıl yine başka bir şey. Ama bir gün geliyor, o şahane kadınların yaratıcılıkları tükeniyor. Başlıyorlar düşünmeye: ‘‘Bu yıl n'apsam, n'apsam?’’ diye. İşte o anda karşılarında Joseph Cote duruyor. Hayallerinizin efendisi! Pardon yanlış anlamayın, adamın işi bu. O bir parti ve davet tasarımcısı. Bir başka deyişle Özel Etkinlik Müdürü. Bay Cote, Kanadalı, 54 yaşında, Amerika'da gazetecilik okumuş, tiyatro yapmış, Stephen King'in okul ve iş arkadaşı bir mösyö. Hoş, ince düşünceli, komik ve espri anlayışı çok gelişmiş bir adam. İnsanların en sofistike ihtiyaçlarına cevap veren biri o. Karşısına dikiliyorsunuz, ‘‘Bir parti, bir davet, bir nişan, bir düğün, bir akşam yemeği, bir doğum günü istiyorum’’ diyorsunuz. 2 kişi de olabilir 222 de. Ama daha fazlası yok! Siz ona hayallerinizi anlatıyorsunuz, o sizin için gerçekleştiriyor. Kaça mı patlıyor? Oooo, işte orada durmak gerekiyor. 222 bin dolara kadar yolu var. Hayallerinize ayıracağınız bütçeye göre değişiyor. Cote, Çırağan Oteli'yle birlikte çalışıyor. Posh diye bir kuruluşları var. Bugüne kadar dünyanın dört bir yanında, pek çok ünlü için de parti-davet yapmış. Kimlere mi mesela? Joan Collins'e bir adet düğün. Madonna'ya üç parti (biri kocası Guy Richie'in doğum günü partisi, konsept 30'ların Chicago'suymuş). Antonio Banderas- Melanie Griffith'e parti (konsepti Binbir Gece Masalları. Olay Meksika'da çölde geçiyor. Yok deve demeyin, adam uçakla deve getirmiş partiye!). Bruce Willis, Susan Sarandon, Kevin Spacey, Kraliçe 2. Elizabeth, Prens Philp gibi daha yüzlerce ünlüye. Anlaşılacağı üzere, adam mesleğinin duayenlerinden. Kırmadı, sorularımı yanıtladı.

Joseph Cote

Şubatın 26'sında Fındıklı'da Tophane-i Amire'de bir parti var. Dışarıdan kimse alınmayacak. Davetli sayısı sınırlı. İstanbul'da bu kış, soğuk geçiyor değil mi? Tezatlar severim ben. İnsanlara o gece müthiş sıcak bir yaz günü yaşatacağız. Plaja gelecekler. Rio, Havana ve İbiza'yı görecekler. 40 metre küp kum, 25 palmiye ağacı, Havana'dan iki araba ve daha bir sürü sürpriz var. Plajda body builder'lar ve bikinili kızlar olacak. Bakarsınız davetliler plajda yürümek de isterler, onu da düşündük.

Bu parti Posh'un tanıtım partisi olacak...’

Size İstanbul desem, siz bana ne dersiniz?

- Adrenalin derim, esrarengiz derim, egzotik derim. O kadar farklı kültürleri barındırıyor ki içinde, çok farklı yönlere gidebilirsiniz bu şehirde. Ben dünyanın pek çok yerinde yaşadım. Buna rağmen hep geri döndüm İstanbul'a. Sadece keşfetmeye meraklı bir gezgin gibi konuşmak istemem, yaptığım iş açısından da inanılmaz bir potansiyel var burada...

O potansiyel, Rio'da da olsa gerek!

- İyi de orası da fazla deli bir yer! İstanbul'da kontrollü bir enerji var. Bir de, hayranlık duyduğum bir umut ve iyimserlik var: Evet, korkunç şeyler de oluyor ama hep, ‘‘Merak etme, geçecek. Her şey iyi olacak’’ deniyor. Deprem ve Kasım'da patlayan bombalar herkesi perişan etti, ekonomi de olumsuz etkilendi ama söylüyorum tuhaf bir şey var, kimse pes etmiyor, vazgeçmiyor, hayatını hep güzelleştirmeye çalışıyor. Bir de tabii tarihiniz büyülüyor beni. Bu ülkenin aşağı yukarı her tarafını gezdim. Trabzon'dan Erzurum'a Side'den Kapadokya'ya kadar. Kendimi burada evimde hissediyorum, havaalanına gidiyorum bir uçağa biniyorum ve gidiyorum...

Dil problemi...

- Çok olmuyor. Bir dolu Türkçe kelime biliyorum, onları yan yana getiriyorum,

hem ben gülüyorum hem karşımdakiler.

Ama anlaşıyoruz.

En sevdiğiniz Türkçe sözcükler...

- Size biraz hüzünlü gelebilir ama ‘‘elveda’’ en favori Türkçe kelimem. Hiçbir dilde tam olarak karşılığı yok. Bütün şunları içeriyor: ‘‘Seninle tanışmak harikaydı. Seni bir daha hiç göremeyebilirim ama mutlu ol, mutlu kal.’’ Bu ‘‘bay bay’’a benzemiyor, ‘‘bay bay’’ çok daha sığ kalıyor, Fransızca’daki ‘adieu’den bile daha kapsamlı. Ben ise biraz çarpıtıyorum bu kelimeyi: ‘‘Elveda yok, görüşürüz’’ diyorum. Herkes ne demek istediğimi anlıyor ve gülüyor.

Başka?

- ‘‘İnşallah’’ kelimesi önceleri sinirimi bozuyordu. ‘‘Hadi, hadi, tabii ki yapacağız’’ diyordum mesela, karşımdaki ‘‘İnşallah’’ diyordu. Sonra alıştım. Ben de diyorum artık. ‘‘Yavaş yavaş’’ da favori kelimelerimden biri: ‘‘Sakin ol, her şeyin bir çözümü var, nasıl olsa hallolur’’ manasında. Sonra ‘‘Aynı tas, aynı hamam’’a ve ‘‘Terlikler farklı’’ya bayılıyorum. Bir de ‘‘Ne kadar ekmek o kadar köfte’’. Gerçi ben, ‘‘Ne kadar para, o kadar köfte!’’ diyorum. Türkçe'de kullandığınız imajları çok yaratıcı buluyorum.

Bu deyimleri, kelimeleri nereden öğrendiniz?

- Şehri keşfetmeye bayılıyorum. Fatih'teki ve Eyüp'teki bütün ara sokakları biliyorum mesela. Şu aralar ise Sarıyer'i keşfediyorum. Beyoğlu'nu da çok seviyorum. Orada beni inanılmaz etkileyen bir bar var. Adı Havar. Bir Kürt barı. Gazetecilik okudum ben ve sonra tiyatro yaptım, insan tanımayı çok seviyorum. Sık sık arkadaşlarıma ‘Bohem Beyoğlu turları’ düzenliyorum.

Nerelere götürüyorsunuz onları?

- Abdülcabbar'a mesela. Sonra James Joyce’a. Tünel KaVe'yi herkes keşfetti artık. Galata'da son derece hoş yerler var. Eski İngiliz Hapishanesi örneğin. Görmediyseniz mutlaka gidin. Kadıköy'de karides ve bira içtiğim bir yer var. Orası da şahane. Bayılıyorum böyle küçük yerleri keşfetmeye...

Aman Allah'ım o adamın partilerinden biri mi? Kendine dikkat et!

Bütün davet ve partilerinizin konsepti farklı. Neden?

- Bugüne kadar binlerce sıkıcı partiye gittim de ondan! Hem de dünyanın her yerinde. Ben yaptığım etkinliğin teatral bir havası olması için uğraşıyorum, insanları şaşırtmak hoşuma gidiyor. Bir konsept uygularsam, bu A'dan Z'ye bütün ayrıntılara yansıyor. Ben insanların renkli rüyalarını hayata geçiriyorum.

Nasıl yapıyorsunuz bunu?

- Karşıma beyaz bir sayfa olarak geliyorlar. Yüzlerce soru soruyorum. Yavaş yavaş hayalleri zihnimde, renk, şekil, koku, zaman, dokunuş, güneş, ay, yıldız, deniz, kum olarak beliriyor. Konuşuyoruz, konuşuyoruz ve imkansızı olduruyoruz. Daveti veren kişi sadece kuaföre gidiyor, gerisini biz hallediyoruz.

Sizden sonra bu ülkedeki parti konsepti ne anlamda değişecek?

- Buna cevap veremeyecek kadar utangacım! Ama şöyle olacak: ‘‘Aman Allah'ım o adamın partilerinden biri mi? Kendine dikkat et’’ denecek, ‘‘Başına her şey gelebilir...’’

Her şey şok etmek üzerine mi?

- Yok canım. Aklı başında düğünler de yapıyorum. Ama gelin, gökkuşağı mı istiyor, olduruyorum! Amerika'da öyle bir düğün yaptım mesela. İtfaiye geldi su fışkırttı ve biz o suyu spotlarla aydınlattık. Gelin havalara uçtu, çünkü hayal ettiği gökkuşağına kavuşmuştu.

Okuyanlar bu tür hizmetlerin kaça mal olduğunu da merak edecekler...

- Bize diyorlar ki: ‘‘Mönünüzü fakslayın.’’ ‘Yok ki öyle bir şey!’ diyoruz, ‘Fiks bir ücret yok. Kafanızdakinin ne olduğuna bağlı. Teklif vermiyoruz biz.

Çok şahane oteller var, gidin onlarla yapın, biz butik çalışıyoruz.’ Hayallerini gerçekleştirmek 122 dolardan 222 bin dolara kadar değişiyor. Pahalı bir

şey yani!

HAMİŞ 1: 26'sındaki o partiyi ayrı yazı konusu yapacağım, meraklısına duyrulur. ‘‘Ne giyeceğim?’’ diye kafayı yiyip son anda gitmekten vazgeçmezsem tabii.

HAMİŞ 2: Sakınan göze çöp batar! Cote'nin, ortağı ve birlikte çalıştığı aşçı çok şikayetçiymiş, röportajlarda benim adım hiç geçmiyor diye. Ben de söz verdim, tamam tamam yazarım dedim. Adı: Fabrice Cannelle.

O da mesleğinin duayenlerinden biri.
Yazarın Tüm Yazıları