Paylaş
Ben de Kayseri’ye gidip Nazlıgül’ün bütün ailesiyle görüştüm. Annesi ve teyzeleriyle.
İntihar ettiği o tepeye gittim.Onun o andaki ruh halini anlamaya çalıştım.Yargısız infazın Allah’ını yaşamıştı. Üç erkek karar verici, bir takım erkek askerlerin söylediklerine bakarak ordudan ihraç kararı vermişlerdi.
Silahını teslim etmesi gereken günde, bu yaşadıklarını onuruna yediremediği için kendini vurmuştu.
Bu ülkede çok sık yaşadığımız kadın hikâyelerinden biri ama daha sertiydi. Aynı şeyleri yaşayan bir örnek daha çıktı: M.Y. Onunla da Ankara’da görüştüm. Sonra Nazlıgül’le birlikte ordudan atılan ondan daha düşük rütbeli bir erkek askerle. Bütün açık yürekliliğiyle anlattı. Onu satmayan nadir erkeklerdendi. Satanlar orduda kalmıştı çünkü.
Hepsini yayınladım.
Ardından tahmin edemeyeceğiniz kadar çok mail ve ihbar geldi. Pek çok başka intihardan söz ediliyordu. Ve ahlaksızlık gerekçesiyle aynı şekilde ordudan uzaklaştırılan askerlerden.
Geçtiğimiz hafta da sonu Genel Kurmay’dan aradılar.Nazlıgül’ü kaybetmiş olmaktan dolayı üzüntülerini dile getirdiler. Kadınlar konusundaki hassasiyetimden dolayı beni kutladılar. Ama olayı, bir de onların açısından dinlemem gerektiğini söylediler.
“Çağırırsanız hemen gelirim” dedim.
Hatta, “Pazartesi gelebilir miyim?” diye ekledim.
“Yok, biz size uygun günü haber vereceğiz” dediler. O arada da, Metehan Demir’in haberi çıktı. Genel Kurmay Başkanı Necdet Özel, intihar eden üsteğmen Nazlıgül için soruşturma talimatı verdi diye.
Çok çok sevindim.
Bir gazeteci için duyabileceği bundan daha güzel bir haber olamazdı.
Başka Nazlıgül’lerin gürültüye kurban gitmemesi için sevindirici bir haberdi.
O heyecanla Nazlıgül’ün annesi Nevin Daştanoğlu’nu aradım, bakın o neler anlattı...
Nazlıgül’ün namusunun bekçisi ne ordu ne de ailesi. Kendisi...
Nazlıgül’ün intiharı için Genel Kurmay Başkanı Necdet Özel soruşturma talimatı verdi. Ne hissettiniz...
- Ne mi hissettim? Bir ay sonra, nihayet Genel Kurmay’dan bir ses çıktı dedim. Ama iş işten geçmiş. Artık özel ekip kursan ne olur, kurmasan ne olur! Ben neredeyim biliyor musunuz? Nazlıgül’ün çalıştığı 12. Hava Üssü’nde. Aklım hep orada. Kızımın başına ne geldiyse, orada geldi. “İyi şeyler olacak, her şey güzelleşecek, daha demokrat olunacak...” filan diyorlar ama ne fayda, benim kızım gitti. Ona mı yanayım, eski kocası torunumu elimden alacak, ona mı yanayım...
Siz 12. Üssü suçluyorsunuz...
- Elbette. Genç bir kadın kendisini öldürdü. Oradaki komutanlar hiç mi rahatsız olmuyor? Mahiyetlerinde çalıştırdıkları bir üsteğmen öldü, intihar etti. Biraz olsun suçu kendilerinde aramalarını bekliyorum. Ne biçim insanlar bunlar! Son bir yıldır köşeye sıkıştırdılar kızımı. Kızımla uğraştılar, uğraştılar, onu itibarsızlaştılar. Bekâr diye, dul diye, güzel diye, pas vermiyor diye. Hep o bildiğimiz hikâye: “Nazlıgül niye makyaj yapıyor? Nereye gidiyor? Neden bu kadar süslenmiş!” Giydiği de, bir kot bir ceket. Ya ben ne diyeyim bu erkeklere! Cinsel organı gözünde olan erkeklere! Genç bir kadını ateşe attılar. Onu koruyamadılar. Hani Hava Harp Okulu’na girerken, “Artık biz senin aileniz” demişlerdi Nazlıgül’e. Bu mu aile? Ordu böyle mi davranıyor askerine? Resmen sattılar kızımı! Yediler, yediler sonunda da öldürdüler!
Ben de Genel Kurmay’ın açıklamasından sonra, “Başka Nazlıgül’lerin başına gelmez” dersiniz diye düşünmüştüm...
- Hayır. Müslüman ülkede dul oldun mu, güzel oldun mu, bu devam eder. İleri demokrasi hikâyelerine ben asla inanmıyorum.
Sizi bugüne kadar Genel Kurmay’dan aradılar mı?
- Ne araması... Beni hiç kimse aramadı. Ne Genel Kurmay ne 12. Hava Üssü. Çok acı değil mi? Evladımı kaybettim ben. Evladım da hayatını onlara verdi, onlara adadı. İnsan bir aramaz mı? Yok, tık yok. Belki de yüzleri yok. Ama gazetecileri aramayı biliyorlar.
O bekâr bir kadındı, bir ilişkisi de olabilir, kime ne
O zaman siz bu soruşturmanın sonucundan bir şey beklemiyorsunuz...
- Tabii ki bir şey beklemiyorum. Örtbas edecekler. Bu tezgâhı kuranlar orada. İfadesi alınmış birçok erkek var. Kime, neye göre çağrılmış o erkekler? Belli değil. Kendi gelecek korkularından satmışlar kızımı sorguda. Şimdi bu ödlek adamların ifadesi tekrar alınacak öyle mi? Değişen ne olacak? Kızıma bir kez daha, “E o da ahlaksızlık yapmasaydı” mı denecek? Bana göre de onlar ahlaksız! Kızımı takip etmişler, telefonlarını dinlemişler, e-mail’lerine girmişler. Niçin? Acaba bir ilişkisi mi var diye? Benim kızım bekârdı. Bir ilişkisi de olabilir. Kime ne? İstediğiyle yatar, istediğiyle kalkar. Hesap mı vermesi gerekiyor? Onlar kendi namuslarına baksınlar. Onlarınki ne kadar temiz? Hem namus, bu mudur? Benim namus tanımım farklı. Bana göre namussuzluk, ahlaksızlık; yalan söylemektir, hırsızlıktır, ordunun gizli bilgilerini sızdırmaktır, riyakârlıktır, ikiyüzlülüktür. En azından benim kızım dürüsttü, mertti, cesurdu. Nazlıgül’ün namus bekçisi onlar değil, Nazlıgül’ün namus bekçisi ben de değilim! Kendisi. O, bekâr bir kadındı. Olmayacak mıydı onun cinsel duyguları, istekleri? Elbette olacaktı. Bu insanlar hangi yüzyılda yaşıyor? Bu kadar mı kopuklar gerçeklerden? 25 yaşında dul kalmış, sağlıklı bir kadın, kimseyle birlikte olmayacak mı? Niye peşine adam takıyorsunuz? Size ne? 70 yaşına gelmiş insanların cinsel duyguları oluyor, 28 yaşında kadının mı olmayacak? Ne kadar acımasızlar!
Kızım yerde çürüyor
Ya ordudan atılmasının yanlış bir karar olduğu ortaya çıkarsa...
- Çıkmaz. Tabii ki kendilerini haklı gösterecekler. Siz, hiç ordunun kendini suçladığı bir şeye tanık oldunuz mu? “Yanlış yaptık” dediler mi? Bu mümkün mü? Zaten bu anlayışta insanlar olsalar, telefonlarını dinlemez, bu kadar eziyet etmezlerdi. Zarf atıp, ondan bir şey kapmaya çalışıp, elde edemeyeceğince selam bile vermemeye başlayan zavallı erkeklerden söz ediyoruz. Kızım yoruldu, yoruldu. Bu erkeklerle mücadele etmekten, usandı, bıktı. Bir insanın bu kadar da üstüne gidilmez ki? İkmal komutanıyla niye samimisin? Malzeme komutanıyla ne konuşuyorsun? Arkadaş, bu kız kiminle konuşacak! Bana, “Namusum dahil her şeyi kaybedebilirim, onurumu asla” dedi. Ben o zaman ne demek istediğini anlayamadım. Neden böyle bir cümle sarf ettiğini. Artık geç tabii. Kızım yerde çürüyor. Onu ahlaksızlıkla, şerefsizle suçlayanlar hayatta. Hiçbir şey bu gerçeği değiştiremez ve hiçbir şey benim kızımı geri getiremez.
O KURŞUN BENİ DE ÖLDÜRDÜ
Siz acınız nasıl hafifletiyorsunuz?
- Böyle bir acı hafiflemez ki... Geçmez. İçinde delik olarak kalır. O kurşun sadece Nazlıgül’e değil, bana da isabet etti. Ben de öldüm. Torunum Egemen’in varlığı biraz olsun oyalıyor beni. Onun gözlerinde Nazlıgül’ü görüyorum. Onu da babası alacak, ne olacak, nasıl olacak bilmiyorum...
Paylaş