Paylaş
Evlere şenlik bir hikâye anlattı...
O da manyak bir yoğunluk içinde çalışanlardan...
Herkese, her şeye yetişenlerden...
*
Pazar sabahı gazetesini okuyup bitirdikten sonra...
Markete telefon açıp, “Bu sabah gazete gelmedi lütfen gönderir misiniz?” diyor.
Yani gazeteyi okuyup bitirdiğinin farkında bile değil!
*
Durumu fark ettiğinde...
Gülmüyor.
Dehşete düşüyor.
Kendinden korkuyor.
O esnada kocası da, tüm bunlara tanık oluyor.
Endişeli bir sesle, “Randevu al da bir doktora gidelim” diyor.
Gidiyorlar.
Doktor, onları rahatlatıyor, “Korkacak bir şey yok. Çok yoğun çalışıyorsunuz o yüzden. Pek çok kişi bu tür hikâyelerle geliyor!”
*
Ben onu dinlerken en çok benim başıma gelen şeyi düşündüm.
Telefonda biriyle konuşuyorum mesela, aynı anda da harıl harıl telefonumu arıyorum, içimden, “Nerede bu! Acil çıkmam lazım, onun bulmam lazım! Hadi ama” diyorum.
O anda telefonla konuştuğumun farkında bile değilim.
Arabamı nereye park ettiğimi unutuyorum, elimde arabanın öten anahtarı, ara, ara...
Bazen o gittiğim yere arabalı gittiğimi bile unutuyorum.
Bavul unuttum çok.
Birkaç kere de uyandığımda bir anlığına nerede olduğumu unuttum, o kadar çok seyahat ediyordum.
Alya’yı okuldan almayı unuttum, o çok fenaydı.
İsim hatırlayamamak ise hep başıma geliyor.
Kim bilir herkeste böyle absürd ne hikayeler vardır.
*
Bir başka arkadaşım da...
“Sizinki de bir şey mi?” dedi.
Ve anlatmaya başladı:
“Geçen gün duştan çıktım, bir havlu sardım üzerime, aynada yüzüme krem sürüyorum. Sonra ne olduysa, ‘Ha doğru ya ben duşa girecektim’ dedim. Havluyu bir kenara bırakıp, duşa girdim. Orada ayakta dikilirken birden fark ettim ki ıslağım, az evvel duş almışım ama unutmuşum. Ben de kendimden korktum. Ama sonra herkesin böyle hikâyeleri olduğunu öğrenince rahatladım. Öyle manyak bir tempoda yaşıyoruz ki zaman zaman kafa kısa devre yapıyor galiba...”
*
Bir de benim sevgili kayınpederimin çok güzel bir hikâyesi var, ne zaman aklıma gelse gülerim.
Haldun Dormen, Antalya’da, bir otelde kalıyor.
Güneşli bir gün, havlusunu ve telefonunu alıp aşağı havuza iniyor.
İnsanlarla karşılaşıyor.
“Hocam nasılsınız?” filan diyorlar.
O her zaman neşeli, “Çok iyiyim” diyor.
“Elinizdeki o aletle n’apıyorsunuz?” diyorlar.
“Telefon bekliyorum” diye yanıtlıyor.
Etrafındakiler gülmeye başlayınca, elindeki alete dikkatle bakıyor ve telefonu zannettiği şeyin otelin remote kontrol’ü olduğunu fark ediyor.
Onun da beyni o kadar dolu ki, karıştırması son derece normal...
Herkesin başında yani.
Eminim sizin de vardır.
Komik, absürd hikâyelerinizi yazarsanız sevinirim.
Zeytin çekirdekleri ‘Çöp Cep’e
ANKARA’da biri yanıma geldi.
“Hâlâ zeytin çekirdeklerinin tabakta durmasından nefret ediyor musunuz?” dedi.
“Hem de nasıl!” dedim.
“Hâlâ bakamıyorum. Fena oluyorum. Bir de kiraz çekirdekleri onları da sevmiyorum...”
“Ben sizin sorununuza çare buldum!” dedi.
Ve çantasından bir kutu çıkardı.
Adı Çöp Cep.
Üzerinde de “Görsel Kirliliğe” son yazıyor.
İçinde bir sürü kâğıttan külah var. Bir tanesini çekip gösterdi.
“Zeytini yediniz, çekirdeğini elinize alıp tabağa bırakmıyorsunuz, direkt ağzınıza yanaştırdığınız bu ‘çöp cep’e bırakıyorsunuz. Böylelikle bazı yemek artıklarının insanların canını sıkmasına engel oluyorsunuz!”
Bayıldım.
Fikir süper.
Bir de külahlar çok sempatik.Kutluyorum.
HAMİŞ: Daha fazla bilgi için: www.copcep.com
Yaşasın Nazmİ artık yürüyecek!
“Yarım Kalan Hayat’larınızın hayranı ve takipçisiyim.
Bizim de çok güzel olduğunu düşündüğüm bir “hayır hikâyemiz” var.
Sizinle paylaşmak istiyorum.
Ermenekli 40 yaşında bir genç, Konya’da ameliyat oluyor.
Ne yazık ki ameliyat sonrasında oluşan komplikasyonlar yüzünden yürüyemez hale geliyor.
Resmen engelli oluyor.
Konu bir şekilde bana ulaşıyor.
Arıyorum, adının Nazmi olduğunu öğrendiğim kişiyle konuşuyorum.
Raporlarını istiyorum.
Yolluyor.
Ben de, o raporları, boyun fıtığı ameliyatımı yapan Prof. Dr. Yunus Aydın’a götürüyorum.
“Şansı var ama tekrar ameliyat olması gerekir” diyor.
Ondan sonra yolculuğumuz başlıyor: Hastane, Yunus Hoca, benim arkadaş grubum, Ermenek Köyü, Nazmi’nin ailesi ve çalışma arkadaşları, hepimiz ameliyat
için gereken parayı buluyoruz.
Ermenek Konya’dan İstanbul’a transferi için Temel Kotil’e attığım mesaja anında cevap veriliyor ve THY, sedyeli yolcu olarak para almadan transferine katkıda bulunuyor.
Şişli Belediyesi de havaalanından hastaneye transferini gerçekleştiriyor.
Sonra hastaneye geliyor.
Ameliyat oluyor.
Ameliyatı çok başarılı geçiyor.
Dönüşte de, Konya’daki transferini Konya Büyükşehir Belediyesi üstleniyor.
Sonuç mu?
Harika!
“6-18 aylık terapiyle tekrar yürür”” dedi Yunus Hocamız.
Nazmi, Konya’da rehabilitasyona başladı bile.
Çok mutlu.
“Mutlu” sıfatı onun hislerini anlatmaya yetmiyor, Nazmi havalara uçuyor!
Düşünsenize, tekrar yürüyebilecek!
Biz de çok mutluyuz.
Biz de havalara uçuyoruz.
Hastane/hasta/THY/belediye/doktorlar/arkadaşlar/aile/sevgi/umut... Her şeyin aynı anda birlikte yaşandığı müthiş güzel bir dayanışma oldu... (Yasemin Altınyay.)”
İYİLİK İMECESİ
- Yasemin, anlattığın inanılmaz bir hikâye! Nazmi için çok sevindim. Hepinizin böyle dayanışma içinde olması şahane! Demek ki, hep kötü şeyler olmuyor. Anlattıkların bana umut verdi. Çok çok tebrik ediyorum seni ve Nazmi’nin tekrar yürüyebilmesi için çaba sarf eden herkesi... Bu “iyilik imecesi” herkese örnek olur inşallah!
Paylaş